AMELE 2
Bu köhne yapının sakinleri, sabah ilk ışıklarıyla gözlerini açtılar. Uyanmalarıyla telaş içinde tek göz odada koşuşturmalar başlayıverdi birden. Bir taraftan odayı acı çayın kokusu sararken, bir yandan sıcak ekmek kokusu bu hareketliliği keyifli hale getirivermişti. Zaferin sesi, gür bir şekilde sıvası dökülmüş duvarlarda yankılanıyordu.
"Torbalarınızı unutmayın, haydi kalkın artık. Pikapı kaçıran bugün aç kalır ona göre..." Süleyman ise bir kenarda durmuş, zaten az olan cebindeki paranın yerine "çalışarak koyabilir miyim" endişesiyle gözleri zaferde bekliyordu. Bir an göz göze geldiklerinde, eliyle yanına çağırdı Zafer, Süleyman’ ı ;
"Süleyman, haydi sen de hazırlan , elinden ne iş gelir de hele?" sevinçle Zafer’in yanına seğirtiverdi Süleyman;
"ne iş dersen yaparım ustam" dişleri görünerek güldü Zafer, elini Süleyman’ın omzuna atarak hazırlanan sofraya oturttu.
"İyi o zaman gardaşlık, önce bir karnını doyur da gel bizimle" Süleyman’ın sofraya oturmasıyla, odada hakim olan telaşa uygun elini ekmeğe uzatması bir oldu. Halini gözlüyordu Zafer. Birden yanına gelen Ziya’nın sesiyle irkiliverdi;
"Usta, tanışmışsın ha bu yeniyle, adı Süleyman mıymış?"
"Hee Süleyman, haydi otur da karnını doyur, çalışamazsın yoksa"
"Abi iyi de sen Süleyman’ı kimin yerine götürecen, kimi ekmeksiz bırakacan bugün" güldü Zafer, kime kızacaktı ki, herkes karnını doyurma derdinde, önce kendini düşünürdü bu alemde,
"Kimseyi ekmeksiz bırakmıyacağım Ziya, iş çok bugün, meydandan da iki adam daha bile alacağım" gülerek ekledi, "ama çalışmayanları yarın götürmem ona göre" istediği cevabı almanın sevinciyle Ziya da oturanları iteleyip, sofrada kendine bir yer açtı. Yere serilen gazete parçasının üzerindeki yiyecekler uzanan esmer kollardan görülmüyor, bir telaş içinde parmakların kavradığı zeytin peynir parçaları müthiş bir süratle ağızlara bırakılıp yeniden sofraya yöneliyordu. Süleyman da bu hızlı akışa uymuş, sofradan aç kalkmamak için hızlı olması gerektiğini anlamıştı.
Sofraya uzanan eller birer ikişer çekildiğinde artık ortada yiyecek namına bişey kalmamış, hatta ekmek kırıntıları bile ziyan edilmeden gazete ortadan kaldırılmıştı. Hayat büyük bir telaşla bu barakada başlamış, sofradan kalkan, malzemeleriyle dolu torbasını alarak kapıdan çıkmıştı bile.
Adımlar hızlanıyor, geride kalan olmasın telaşıyla gözler birbirlerini şevklendirerek aynı seri adımlarla, kendileriyle aynı telaşla çarpan yüreklerin toplandığı meydana bir an önce varmaya çalışıyorlardı. Zafer, bir baba edasıyla aynı odayı paylaştığı arkadaşlarını çevresinde toplayıp, inşaatlar için işçi toplayan kişilerle sıkı bir görüşmeye gidiyor, hemen sonra ardına dönüp üç beş arkadaşını, bugün de ekmeklerini çıkaracaklarını müjdeleyerek arabalara bindiriyordu. Bu telaş, Süleyman’ı bunaltmış, kendini çaresiz hissettirmiş, kalbine bir korku girimişti. Gözleri, Zafer’in her arkasına dönüşünde bakışlarını yakalamaya çalışıyor, Zafer’in başkalarına uzanan her el hareketinden sonra içindeki ümitsizlik bıraz daha büyüyordu.
Zafer bütün arkadaşlarını birer ikişer, çalışmaya gönderdikten sonra en son anlaştığı arabaya Süleyman’ı da koluna takarak bindi. Zafer’in "haydi" diyerek gülümsemesiyle, içindeki korku dağılmış, kendisinin bile hayret ettiği çeviklikle kamyonetin kasasına atlaması bir olmuştu. Artık içindeki korkunun yerini bir heyecan, güçlü bir çalışma azmi almış, hep yerde dolaşan gözleri, arada bir Zafer’e minnetle dönüp sonra da geçtikleri yollarda dolaşmıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.