HAPİSHANE GÜLLERİ
HAPİSHANE GÜLLERİ
Güller, dört duvar arasında açmışlar. Açmasına açmışlar ama bir de bakmışlar ki etrafı ışık bile geçmeyen duvarlarla çevrili.
Oysa o kadar heyecanla bekliyorlardı ki baharın gelmesini, yeşillere bürünmesini. Ve öyle ki onlar sessiz bülbülü bile dillendiren mis kokularını rengârenk renklerini özlemişlerdi…
Kim isterse yaklaşıp koklayacak ve içlerine çekecekler mutlu bir oooh diyecekti! Oysa hayal kırıklığına uğramışlardı.
Dört duvar arasında kalan bu gülleri oradakiler fark bile etmiyorlardı. Herkes başını öne eğmiş kendi sorunlarını düşünmekten yorgun ve üzgünlerdi.
Çok üzülmüştü kırmızı gül; “koklayanım yoksa kokmak istemiyorum” demiş ve kokusuz güle dönmüş. Kısa zamanda da yapraklarını dökerek gazel olmuştu
Sarı gülün gonca kokan kokuları etrafa henüz yayılmış ama, sevdiğine kızıp, ayrılmak isteyen bir mahkum onu koparıp sevdiğine gönderecekmiş, ayrılmak istediğini anlatmak için.
Sarı gül, hayır ben sevenleri ayıramam demiş açılan goncalarını tekrar kapatmış.
Beyaz gül çok beklemiş. Ayrılanlar birbirini çok sevenler beni fark etsin onları kavuşturayım demiş. Daha da beklemiş. Çok çok beklemiş, kimse fark etmemiş. Beyaz gül üzüntüsünden sessizce renk değiştirmiş. O da şaşırmış yeni rengine. Tamamen simsiyah ve dikenleri olmuş. Elini uzatanların eline batıyor kanatıyormuş.
Evet; bunlar hapishane gülleri,
Ne zaman nerede olacaklarını bilmeyen insanlar gibi. Hepsi birbirinden farklı, hepsinin ayrı ayrı güzellikleri var. İçleri hayat dolu ama bunu fark edemeyenlerin dünyasında yaşıyorlar. Kaderlerinin çizdiği o “uzun ince bir yoldayım” türküsünde olduğu gibi yaşamaya çalışıyorlar.
Onlarda bu yaşamlarının yaşam olmadıklarını gayet iyi biliyorlar ama ellerinden bir şey gelmiyor…
İnsanların sahtesi, vuruverir herkesi
İki günlük dünyada, bitiriyor nefesi
Beyaz renkler gülmüşler, ona kahır etmişler
Nâlân olan bülbülü, dünyaya küstürmüşler…
Leyla GEVREK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.