- 729 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kesme Said-1
Hikâyelerim: 0002
Kesme Said-1
Bir mübarek Ramazan Ayı idi. İlk mektebi bitirmenin heyecanı ile yerinde zapt edilemeyen küçücük bir afacandı. Yeni bir okula kayıt yaptıracaktı. Önünde seçenekler o kadar çoktu ki, önünde büyük olarak seçmesini bilebilen bir Ağabey, bir baba bile yoktu. Yaşar kalabalık içerisinde YALNIZLIKLARI oynuyordu.
Öğretmeni; Öğretmen okulunda okusun. Devlet parasız yatılıda okusun diyordu. Yaşar ise nerede olursa olsun ama mutlaka okumak istiyordu. Kafasının içinde koca bir Türkiye’ye sesleniyordu adeta. Fakat nafile, ne Yaşar’ı dinleyen vardı. Nede onun içindeki yanan yanardağdan haberdarolan vardı.. Bu yanardağ belki sönmeyecekti. Belki bu yangın sadece ona zarar verecekti. Kim bilir Allahdan takdir edilen kader hem Yaşar’ın ailesi için, hem memleket için hayırlı olan durum buydu.
Bir mübarek Ramazan Ayı idi. Yaşar köyünden diz kapağına kadar olan pantolonu ile cebindeki 10,00 Türk lirasıyla KIRMIZI MAGİRUSA bindi ve yolculuk başladı.
Ana’dan ayrılmak, babadan ayrılmak, kardeşlerden ayrılmak demek buydu dedi yaşar. Peki YÂR’ dan ayrılmak nasıl bir duygu. Düşündü. Ürperdi. Bilmediği ve tanımadığı duygu ve düşüncelerden Allaha sığındı. Nasıl bir şey? Ondanda ayrılmak. Herkesin bir çocukluk aşkı vardı. Hemde aşkı bilmeden. Otobüs yarısı çakıl, yarısı asfalt olan şimdikinin sanayii yollarında bir vilayetin kasabasından (Nahiyesinden) başka bir vilayete doğru gidiyordu.
Yaşar Otobüsün içini bir süzdü. Kendinden başka tek bir çocuk yoktu. Herkes sigarasını tüttürüyor, yapabilecekleri ticaretlerin hararetli hesaplarını yapıyorlardı. Bir köşede yağız bir delikanlı, besbelli yeni evliler hanımı ile beraber başka sıcak bir tartışma yaşıyorlardı. Yolcular arada bir ağavari gençleri süzüyor, sonra ıh ıh deyip akıllı olmalarını sanki tembihliyorlardı. Köy kahvesinden tek farklı tarafı, çay yoktu, çayyy diye bağıran kahveci çırağıda yoktu.
Yaşar, yolculuk boyunca, ailesinden ayrı yaşayacağı günlerin getireceği zorlukları ve onların üstesinden nasıl gelebileceği hakkında beyin jimnastiği yapıyordu. Amma aklı da öyle her şeye ermiyordu. Gerçi o günün şartlarında ki sıkıntılardan ne olurdu? En önemlisi yuvadan kopmaktı. Allah izin verecek, güç ve kuvvet verecekti. Ve bu zorluğun üstesinden de gelecekti.
Düşünüyordu, acaba dağlardan büyük derdim mi olacak? Yoksa derslerim ve ödevlerim mi olacaktı? Ne yaman bir yolculuktu bu. Severek, isteyerek, heyecanla, azimle başlamıştı bu yolculuk. Bu karabasan gibi düşüncelerde nerden aklına gelmişti. Bunlar şeytanın vesvesesi idi. Kurtulmalıydı bunlardan.
Niyetli idi yaşar. Mübarek Ramazan. Babasının eline tutuşturduğu bir otel ismi, birde otel sakini Said bey vardı. Kesmeli Said okur. Yaşar Ona kısaca Kesme Said. Diyecekti. Elindeki not kâğıdına baktı. O koca şehirde ne bu otel bulunur, nede bu adam. Çünkü ne adres vardı, nede açıklayıcı bir bilgi. Bu gün bu hikâyeyi okuyan insanın gelişen teknoloji ile kesmeli Said Okur beyi bulması kolay. Amma o gün bu mümkün değildi. Dağınık düşünceler vardı kafasında. Bu küçük adam yine de taşları yerine oturtmaya çalışıyordu.
Bilmiyordu ki, kaderin kendisine ördüğü ağlarda, ezeli ervahta, kendisine takdir edilen kader de, ömrünün çokça uzun bir bölümünde taşlar asla yerine oturmayacaktı. İşte bunları düşünmekten yoksundu.
Şoförün kendisine bağıran sesi ile irkildi. Haydi delikanlı senin ineceğin yer burası. Bak aha şuradan ara sokaktan içeri gir aradığın OTEL orası. Gerisini otelden bulursun. Dedi. Ve keskin bir frenle koca otobüs durdu. İnsanların içi dışına gelmişti. Böyle bir şehir ilk görmüyordu. Babası devlet memuru idi. Başka şehirlerde görmüştü. Amma buranın nevi şahsına münhasır özellikleri vardı. Bunlar Yaşar’ı sanki cezbediyordu. Dünyadan koparıp ruhani bir âleme götürüyordu. Bu şehir o gün kırk beş bin veya elli bin civarında bir nüfusa sahipti bu küçük Anadolu vilayeti. İndi otobüsten. Ramazanın verdiği rehavetle, küçücük adam, o küçücük şehrin bir valisi gibi yollarda kendinden başka kimsenin bilemeyeceği bir Ruh hali içerisinde gezdi. Akşam oluyordu. İftar yapacaktı. Babası Ona bir Lokanta ismi de vermişti. TURAN LOKANTASI. Amma nereden bulacaktı bu lokantayı. Şoför rahmi bey amca onu öyle bir yerde indirdi ki, aradıklarını bulması sanki mümkün değildi. Rahmi bey amca çok tecrübeli bir kaptan idi. o şehri insanı ile birlikte tanıyordu. Herkesi de kendinden zeki kabul ettiği için, karşısında asla bir çocuk olamazdı. Herkes ondan büyük akıllı ve zeki idi. Hem kendine kızıyordu yaşar, hem anne babasına. Neden tek başına salmışlardı 11–12 yaşlarındaki bir çocuğu koca bir şehre. Şimdi ne yapacaktı. Birden garajın önünde buldu kendisini. Kafasında bir şimşek çaktı. Evet, babam TURAN LOKANTASI GARAJIN TAM KARŞISINDA demişti. Sevindi. Lokantaya doğru yürüdü. İftara hazırlıklar yapılıyordu. Selam verdi. Çocukça. Ürkerek. Biri Aleykum selam delikanlı dedi. Kendisi ile ilgilenenin yanına gitti. Lokantanın sahibini sordu. Benim dedi yağız babacan adam. Ona babasının selamını söyledi. Adam büyük sevinçle ayağa kalktı. Sen onun oğlusun öylemi? Çok güzel bir misafirperverlik yaptı. İftarı beraber yaptılar. İftardan sonra OTELE kadar beraber yürüdüler. Ve otelciye teslim etti Yaşar’ı. Her şeyi üstlendi. Kefili oldu. Yaşar’ı alnından öptü. Her zaman beklediğini söyledi.
Koca bir ömrün, Gurbetteki ilk ayak sesleri idi bunlar. Bir şarkı akla geldi mırıldanmaya başladı. Yaşara kimse şarkı türkü söylemeyi ömründe yakıştıramazdı. Çünkü o mutaassıp bir ailenin ve gıpta edilen bir ailenin çocuğu idi. O zamanlar şarkı türkü söylemek, onların sözlerini ezberlemek, sadece okullarda ders içindi. Ayıplanırdı insanlar. Çocukluk işte, istemese de kulak aşina olunca, bazı şeyler kendiliğinden hafızalara kazınıyordu. İşte o sözler birden aklına gelivermişti.
ANADAN AYRI
Geldi geçti en güzel yıllarım
Sararken kırıldı aşka doymayan kollarım
Benim gibi sevdiğine hasret kalanlar
Garip gibi köşelerde hep ayrı ayrı
Anadan ayrı babadan ayrı
Bir de yardan ayrı kaldım hepsinden acı
Çeken bilir şu gurbetin acılarını
Uykusuz geçen gecelerin sancılarını
Kim özlemez ana baba bacılarını
Bir de yardan ayrı kaldım hepsinden acı.
Otele girdi bu sözler kafasını allak bullak etti. Derler ya, bacak kadar boyu ile bak hele neler düşüyor. Tamda ondan. Yar ne idi. Bu nasıl bir şey ki, bundan da ayrı kalınca çok acı çekecekti. Aman dedi. Boş ver. Hayır, ise de, şer ise de, gelip bir gün beni bulacak. Veya şairin dediği gibi, bir den, gerçeğin tam ortasına düşüverecekti.
Bir off çekti. Karşıki dağlardan önce, Otelin sahibi yıkıldı. Kardeş sen bizim Said ağabey ile halleş senin tüm dertlerin sona erer dedi.
Kim o Said demeye kalmadı, saçları arkaya doğru taralı, 1,65 -1,70 boylarında geniş yüzlü, yanakları sarkık, gözleri içine çökük, genç olmasına rağmen yüzünde hayatın çizgileri belirmiş, uçak kaptanı edasıyla, delikanlı hoş geldin. Benim Adım Said Okur.deyiverdi.Bu Said Okur’un kendisi di. Şu lisede 10 senedir okur. Ömür bitmez ben okurum dedi. Latif idi. Hoş sohbet. O akşam sahura kadar sohbet ettiler. Bol bol muhabbet ettiler. Öyle akıllı adam dı ki, kimse ona öğrenci gözü ile bakmıyordu.
İşte o akşam Yaşar da, Said’in okulunda okumaya karar verdi. Ve ertesi günü, yaşar tüm işlerini halletmek üzere otelden sabahın köründe ayrılırken, geceleyin otelde yapılan sohbetin etkisi üzerinde hala devam ediyordu. Evet, okuldan önce Yurt demişti. Vakıflar Öğrenci Yurdu, oraya başvurmalı idi. Ve başvurunun son günü işte o gün idi. Ve bir ertesi gün yurt sınavları vardı. Hemen akabinde, okul sınavları. Cebindeki yok denecek kadar para ve babasının referansı ile bu şehirde bakalım takdiri ilahiden ne güzellikler seyreyleyecekti. Sabırla o güzellikler için, Mübarek Ramazanda o meşakkate katlanıyordu. Hem Ramazanın ne demek olduğunu bilmiyordu. Hem Recep ve şaban ayından habersizdi.
Sonraları öğrenecekti, Recep Allah’ın ayı, Şaban Muhammed’in Ayı, Ramazan Ümmeti ehlibeytin ve Ümmeti Muhammed’in Ayı idi.
Bunları öğrenecekti. Yaşar. Hem daha sonra Kesme Said diye isim vereceği, KESME KASABASINDAN SAİD OKUR tanıdı.Bunun kendisi için ne derece önemli olduğunu zaman içinde kavrayacaktı. Hayatının dönüm noktalarından biri 06.09.1980Eylül sabahı KESME KASABASI/HOCALAR YAYLASINDA olacaktı yaşar.
Bu bölümde hem yaşar’dan bahsettik. Hem de KESME SAİD beyden. Birazcık olsun Kesme Kasabasından. Birazda Hocalar yaylasından.
Şunun şurasında 12 Eylül’e kaç gün kaldı. Yıllar ne çabuk geçti. Bir gün otelde, 15 günde sadece okulda gördüğü said bir daha herhalde hiç görünmedi. Ama okulda idi. Hiçbir aksiyoner çalışmanın içinde olmayan Kesme Said bir umman mı idi, yoksa muamma mı? Soy adı OKUR olup da, okumayan yüzlerce değil belki bir tane bile insan göremezsiniz. AMMA ŞEFFAF OLANIDA GÖSTEREMEZSİNİZ.
Yaşarın kafasında Said Okur hala bir bilinmeyenli denklemdir. Çözememiştir Said ağabeysini. Çözülmezdi de zaten böyleleri. En güzeli çözmemek. Onlar ile karşılaşılacak bir mekan vardır mutlaka.
Zaman içinde KESME Lİ, Said i anlatırken, karşımıza başka kahramanlarda çıkacak. Bu kahramanlar bir dönemi aydınlatacak, belki ihtiyarlamış yaşı ile yaşlanmadan aydınlığa kavuşmak isteyecek binlerce Yaşar’ı kurtaracak.
Yaşar Kesme Said ile bir defa tanıştı. Amma ömründe hayat çizgisine farkında olmadan yön veren yüzlerce Said’ler ile karşılaştı. Onlarla yüzleşti. Mezarına girmeden kim bilir kaç yüz bin tanesi ile daha karşılaşacak. İşin en güzel tarafı bu Saidlerin hepsi aynı karakterde değillerdi. Hepsi aynı Zübük gibi değildi. Hepsi yaptım amma, bir sor bakayım niye yaptım diyen şen misali değil. İçlerinde çok mükemmel insanlarda vardı. Kimisi rahmete kavuşmuş güzel insanlar .. Yok değil vardı. Onları da Rahmetle analım.
İşte şimdi kavuşmanın vakti. Geri dönüş beş gün sonra aynı seyahat ettiği şahinler otobüsü ile Rahmi bey amca ile köyüne, memleketine dönüyor Yaşar. Annesine babasına, kardeşlerine kavuşacak Yaşar. Heyecanlı bir geri dönüş yolculuğu başlamıştır.
Kalın sağlıcakla,
MUSTAFA MESUT DURMUŞ
KIZIL BABA
Devamı var..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.