- 1695 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HOMONGOLOS KAFA
BÖLÜM I.
Elimde 1980’lerin üç dergisinden tam 23 sayı var… bunların sararmış sayfaları arasında kısa ve anlamlı bir gezinti yapalım hemen. Bakalım ilk notlarımız nasılmış acaba?
HOMONGOLOSLARA İLİŞKİN
Tam da 12 Eylül karabasanının yaşandığı 1980 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatını kazandım. 18 yaşındayım o zaman. En güzel yıllar bir insan için. Bin bir umutla ve hayalle başlıyorsunuz üniversiteye. Tam o sırada bir sabah uyanıp bakıyorsunuz ki etrafınızı tanklar çevirmiş. Tam dört yıl boyunca askeri tanklar geziniyor güzel gençliğiniz üzerinde. Bir yandan yoksulluk içindesiniz. İş bulacaksınız. Bir yandan siyasi baskı. Bir yandan bilincinizle yaşadıklarınız arasında o deli çağda çelişip duracaksınız dört yıl boyunca. Ne yüzyıllar sığdırdık o dört yılda acılardan ömrümüze…. Kuşkularla, korkularla dolu dört yıl… Çok güzel dostluklar kurduk tüm engellemelere ve polis takiplerine rağmen.
2011 yılında olduğumuza göre tam 31 yıl geçmiş aradan. O yıl doğanlar, bugün 31 yaşında… Bir ömür bu neredeyse… Yaşlandık mı biz acaba? Sanmıyorum. Hala 18 yaşındayız hepimiz. Kimle konuşsam aynı yaşta. Yaşanmamış, çalınmış yıllarımız duruyor hala çünkü. Çalınmış yıllarımızı bekliyoruz belki de… Kim geri verecek onca insanın gençliğini? Kimse… Ama genciz hala… Hem de çok genç. Ak saçlarımız olsa bile…
Gelelim dergilere şimdi. Zaman tünelinin ucundan bakalım hangi isimler var o dergilerde. Buradan başlayalım: Süreyya Berfe, Gülten Akın, Yılmaz Odabaşı, Hilmi Yavuz, Zülfü Livaneli, Yaşar Kemal, Cemal Süreya, Behice Boran, Mahmut Dikerdem, Fikri Sağlar, Talip Apaydın, Cem Karaca, Emre Kongar, Deniz Türkali…
Bu ünlülerin bazıları artık aramızda değil ne yazık ki. Ölen yazarlarımızın adını görünce içim cız etti. Onlara da 12 Eylül döneminde herkes gibi bu dünyayı zindan ettiler.
• *
Yolculuk Yeni Olgu dergisinin Ekim 1984 tarihli 10 Sayısıyla başlasın. Belki de o dönemi yaşayan, dünyaca ünlü yazarımız Yaşar Kemal’in bir yazısıyla daha da anlamlı olacak bugünün gençleri için. Bu Yaşar Kemal’in bu yazısını okuyunca aklıma 12 Mart 1972’deki askeri darbede yaşananlar geldi. Ortaokul yıllarında okuduğum ve 12 Mart darbesi anılarını anlatan bir kitaptan kimi anıları hatırladım. Meğer Türkiye’deki askeri darbelerin ne çok ortak özelliği varmış… Bir öğretmenin evini basıyor polis 12 Mart döneminde. Kitaplar başdüşmandır tabii, Hemen kitaplar toplatılıyor önce. Tam tutanak hazırlanırken polisin gözü duvarda asılı olan Karl Marx’ın sakallı posterine takılıyor. Polis, devrimci öğretmene soruyor:
- Bu duvarda fotoğrafı asılı olan kim?
- Dedem, deyiveriyor devrimci öğretmen.
Polis bu, yutar mı numarayı. Dikkatle ve cin gözüyle yaklaşıyor iyice fotoğrafa ve kekeleyerek okuyor posterdeki ismi. Dönüp yüksek sesle komiserine okuyor :
- Kral Markiz’miş başkozmerim, zararsız biridir herhalde, deyiveriyor.
1.Yaşar Kemal’in, Yeni Olgu’daki “Homongolos” adlı yazısındaki ilginç notlar da bunun farklı versiyonunu oluşturuyor.
Yazının başlığı ilginç değil mi?
Başlıkla ilgili bir notla başlayalım: 12 Eylül döneminde Erzurum Üniversitesi öğrencileri “Homongolos” adlı yıllık çıkarmak ister. O dönemde Erzurum Üniversitesi Rektörü olan Kemal Bıyıkoğlu’nun dikkatini çeker bu isim. Ve rektör, engin bilgi birikimini kullanarak bu başlığın son hecesindeki “los”un tersten okununca “sol” olduğunu görür ve yıllık yoluyla komünizm propagandası yapmayı amaçladığını ileri sürdüğü öğrencilerini polise ihbar eder. Eee, boşuna profesör olmamış adam. Bilim kokuyor maşallah!
2. Aynı yazıda Yaşar Kemal anlatıyor: “Geçenlerde ‘Kübizm’ adlı bir kitabı polis alıp götürmüş. Kitap adının sonunda “izm” var diye tabii. Yıllar önce evi aranırken evinde Shakespeare’in kitabı bulunan birine ‘Shakespeare’i bulacaksın, yoksa kurtuluşun yok.’ dememiş miydi polisler?”
3.Yine Yaşar Kemal anlatıyor: “Şu benim İnce Memed var ya, niye komünist kitabıymış biliyor musunuz? Ben, ‘Memed’ sözcüğünü yazarken ‘h’ harfini yazmamışım bir, bir de sözcüğün sonuna ‘t’ yerine ‘d’ yazmışım. Bu olay yıllarca homongolos kafaların dergilerinde tekrarlanıp duruldu. Ben de bunlara cevap veriyordum: Yapmayın etmeyin, bakın Mehmet sözcüğü yöreden yöreye farklı kullanılmaktadır bizim ülkemizde. Örneğin, bizim güneyde Muhammed’e ‘MENNET’, Toroslarda ‘MEMED’, Gaziantep’te ‘MEHEMET’, Doğu Anadolu’da da ‘MEMO’ derler. Etmeyin, eylemeyin sayın Türk kardeşler, ‘komünistlik’, ‘h’ harfinin neresinde? Ararsanız başka yerde arayın.”
4. Yine Yaşar Kemal’i dinleyelim: “Sabahattin Eyüboğlu’nun bir kitap çevirisi vardır: Eflatun’un ‘Devlet’i. Eyuboğlu, yanında çalışan çocuğa: ‘matbaaya koş, oradan Devlet adlı kitabımdan birkaç tane al da gel!’ Çocuk almak için gidiyor. Tam bu sırada ben içeri giriyorum. Aradan saatler geçmesine rağmen çocuk geri gelmiyor. Bizi aldı bir merak. Kitabevine telefon ettik. Dediler ki: ‘Biz çocuğa, istediği kitapları verdik, bundan saatlerce önce çocuk aldı gitti.’ Çaresiz bekledik. Geceye doğru bir telefon polisten. Çocuğu yakalamışlar. Mesele neymiş biliyor musunuz? Nedir bu Eflatun Devlet, diye düşünmüşler karakoldakiler.Eflatun ne demek? pembenin koyusu. Onun da koyusu nedir? Kızıl. Geeeellll…. Zavallının canına okumuşlar karakolda.
Yaşar Kemal’in yazısı şöyle bitiyor: “Homongolos”, her yönetimin boyasına boyanır. İşte ortada. Yirmi yıllık demokrasi de güme gitti.” Ve okurlarına bir soru ve cevapla noktalıyordu yazısını: “Var mısınız sayın demokrasiseverler demokrasiye? Biz varız!”
Ama ben, Yaşar Kemal’in bu yazısını okuduktan sonra artık bu ülkedeki demokrasiden çok, hala aramızda dolaşan “homongolos”ları düşünüyorum. Sizler de düşünün sevgili okurlarım, var mı çevrenizde böyle homongolos tipler ? Ne zaman yoktu ki maalesef?...
KAYNAK: Yaşar Kemal, “Homongolos Kafa”, Yeni Olgu, Ekim 1984, Sayı 10, İstanbul, sayfa 8-9)
NURİ SAĞALTICI
YORUMLAR
Yazı çok ilgimi çekti.. Öncelikle tebrik ederim.Ben Türkiyeyi toy bir çocuğa benzetiyorum.
Çok cahillikler oluyor.. Çook. Bir türlü büyümüyor..Hoşgörü yok..Kültür dersen herkes kendi kafasına göre yorumluyor.
Eğitim ve tecrübe çok zayıf.
Yalan dolan, riyakarlık hepsi var.
Neyse..
Başkaları parlementoyu iki bin yıl önce kurmuş. Şu yıkık dökük tarihi yerlere gidince bunu düşünürüm..
Ya biz de ?
Neyse...Saygımla hocam