- 1720 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DOĞAN GÜNEŞE GÜNAYDIN VE YENİ GÜNE MERHABA
Amcamın yanında okumak için Ankara’ya geldiğimde dokuz yaşındaydım. Küçük Esat’ın arka sırtlarında bahçe içinde iki katlı bir evimiz vardı. Bahçesi küçük olsa da içinde çeşitli meyve ağacı ile her bahar ekip yetiştirdiğimiz renk renk çiçeklerimiz olurdu.
Ağaç ve çiçeklerimizi hem bahçemizin içindeki kuyudan, hem de bahçemizin altında şırıl şırıl akan küçük kaynak suyundan sulardık. Daha yaza girmeden susuzluktan herkesin bahçesi kururken bizim bahçe yemyeşil olduğu gibi değişik renklerde açıp kokan çiçeklerle bezeli olurdu.
Hele ilkbahar günleri sabah güneşinin doğuşunu seyretmeye doyum olmazdı. Çok hoşuma giderdi. Her gün seyretmek için ben de sabah namazına kalkan babaannemle birlikte uyanıp kalkardım.
Her ilkbahar sabahı güneş, her nedense, her gün bir başka güzellikte doğardı. O yıllarda annemden çok uzak olduğumdan, belki de onun sıcaklığını onda hissediyormuş gibi olurdum. Ya da bana öyle geliyordu. Onu bilemiyorum. Ama her gün erken uyanmaya çalışıyordum.
Güneş, her gece onca yol alıp yorulup uyuyup dinlenmeden, dünyamıza hayat vermek için gecenin zifiri karanlığında dönüp dolaşırken kaybolup soğukta üşüyüp donup kalmadan, bize yeni bir hayat verip yeni bir günü oluşturmak için her gün yeniden doğan güneşe günaydın…
Oluşturduğu her aydınlık yeni güne de merhaba deyip, umutla başladığımız hayatın her gününü geleceğe yönelik ya çalışarak ya da oyunla geçiriyorduk. Çalışıp oynamanın verdiği yorgunlukla her ne kadar erken yatmış olsak da yine de sabahları erken kalkmakta zorlanıyorduk.
Güneşte bizim gibi her ilkbahar sabahı uyanırken biraz ağırdan alıp geç uyanırdı. O da sanki bizim sabahları yatağın sıcağına alışıp kalkmakta zorlandığımız gibi zorlanıp, gecenin karanlık ayazına alışıp donup kalmış gibi yaparak, biraz daha ateşini artırıp dünyayı daha çok yeşile boyayıp aydınlatıp parlatarak güzelleştirmek için, ağırdan alıp nazlı doğardı.
Onun doğumu da tıpkı bizim doğumumuz gibi her gün sancılı olur. Biz anamızdan doğarken, nasıl her tarafımız kan bere içinde kalıp doğarsak, o da bizim gibi dünyayı ve kendini her gün kan rengi kızıla boyayarak doğar. Daha sonra temizlenip ateşini artırarak gökyüzünün mavi derinliğine doğru yavaşça tırmanarak yükselişe geçer. O yükseldikçe hem ateşinin yakıp kavuruculuğu hem de dünyamızı aydınlatan ışığının parlaklığı artıp çoğalarak gözlerimizi kamaştırıp kör edecek hale gelir.
Güneşin kızgınlığı artıncaya kadar uyanıp süslenip gezip dolaşan dünyadaki bütün canlılar, onun o kızgın hali geçinceye kadar hepsi kendini koruma altına alıp bir yerlere saklanıp korunurlar. Yetişkin olan büyükler saklandıkları yerlerde dinlenirken, yetişkin olmayan küçüklerde uyuyup dinlenerek enerji toplarlar.
Hayat kaynağımız olan güneşin yaşadığımız dünyayı ısıtıp parıl parıl aydınlatması yetmezmiş gibi, bir de bu görevinin yanı sıra dünyanın çalar saati gibi her gün çalışıp kendini otomatik ayarlayıp doğup ulaşıp aydınlattığı her yerdeki her şeyi uyarıp ayağa kaldırır.
Daha güneşin doğup sabahı oluşturmaya başlamasıyla birlikte başlar horozlar ötüşmeye, uyuyan dünyayı uyarıp yüce Allah’ın kudret ve kuvvetine bağlı merhametiyle oluşturup yeryüzüne yaydığı rahmetinden, bereketinden, rızkından faydalanıp şefkatinden sevgisinden payeler almak için bütün varlıklar uyanıp ayağa kalkışa geçer.
Doğup dünyamızı ayağa kaldıran güneş, varlıkların tümünü insanlığın hizmetine sunmak için toprağa, ağaca, ota, bitkiye, böceğe, kelebeğe, arıya, sineğe, kurda, kuşa, balığa, yosuna, yürüyüp, uçup, yüzen her yerdeki her şeye hayat verip canlandırıp uyandırır. Daha sonra hepsini yansıttığı farklı ısıdaki ateşte oluşan boyasıyla birbirinden ayrı renkte boyayıp süsleyerek ayırır.
Güneş, her gün yeşile bürünmüş sık ağaç yaprakları arasından süzülüp penceremizden içeri girdiğinde sanki evimize göz aydınlığına gelmiş sıcak bakışlı, güleç yüzlü bir misafir gibi gelip, şefkatli elleriyle benim başımı okşayıp yüreğinin sevgi dolu sıcaklığını bana verip, bütün duygularımı okşayıp beni mest ettikten bir süre sonra çıkıp geri giderdi.
Sanki bir anne şefkatiyle bizleri ilk ışığında sevip uyandıran güneş, daha sonraları yükselip ateşini artırıp kızmaya başlar. İnsanlar onun kızgınlığından korktukları için sabahları erken kalkıp güne merhaba deyip çalışmaya başlarlar.
Baharın ilk günlerinde güneşin sıcaklığı insana keyif verdiğinden çalışmak biraz zor gelse de, yine de çalışıp huzurlu yaşamak için güneşin doğuşunu beklemek umut, doğması mutluluktur.
Güneşin kavurucu sıcağı altında çalışıp kazanan herkese selam olsun…
01.07.2011
Cahit KARAÇ
Şair, Düşünür ve Yazar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.