- 825 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kadın, Çocuk ve Adam / Bitiş...
"Ve karşısında kapatıyorum gözlerimi, tenine değen eski bir koltuğun."
"Gecenin ağır yükü çöküyor omuz kenarlarıma. Dışarıda bir bahar yağmuru. Sana uyandığım vakti gösteriyor, duvarın üzerine asılmış eski bir saat. Ve dudaklarımdan bir kez daha dökülen cümleye ağlıyorum, gözyaşlarımı sana göstermeden. Sol’uma yaslanmadığın bir gece, dünden farksız ve yarını şimdiden müjdeleyen. İçine bir tek ben sığmıyorum kentin. Sağnak bir halde içime düşen özlemlerim var mesela, yol da otostop çektiğim otobüslere yüklediğim. Sana varmak adına. Gelmediler mi yoksa?
Yüreğinden kaldırımlara dökülen umutlara değdiriyorum dudaklarımı. Sadece aşkına bütün susuzluklarım. Üzerinde durduğun yolun, ilerisindeyim. Bir adım atsan, durmayacaksın biliyorum. Gelsen, şehrimde ki çocuklara bayram havası olacak gelişin. Bana sarılman için yine bir uykudan uyandım. Seslendim sana. Duymadın sesimi.
Etekleri kaldırımlara değen çocukluğunu dinliyorum gözbebeklerinden. Yanaklarının kırmızılığını örten gözyaşlarını kazıyorum tırnaklarımla. Vakit henüz geç değil. Kaldır başını ki, saçların örtmesin yüzünü. Bırak dağılsınlar yine omuzlarından aşağı, bana gösterdiğin eski fotoğraflarda ki gibi. Gelirken yol da düşürdüğün mutlulukları toplayıp da geldim. Karşımda oturma, yanıma gel ki yorgun bedenine yastık olabilsin dizlerim."
Bitti…
Kente düşen hiçbir yağmur saçlarımı ıslatmıyor. Sahipsiz değildi üzerime düşen hiçbir bakış. Gözbebeklerine çivilenmiş bir geçmişten, düşüyorlardı hem de. Katrana boyanmış geceler içirmekte neydi dudaklarıma. İçinde tüketilmemiş bir aşkla yola düşen her yolcu, acılarını hafifletmeden gidemezdi. Son seferi gibi bir otobüsün, parmaklarıma sıkıştırılmış bir vedayla uğurluyorum içimden mutluluklarımı çalan bir insanı. Onun nefes aldığı yerlerde yetişmiyordu, kurduğum hayaller. Ve şimdi yokladıkça parkamın ceplerini, bir tutam tuz bırakılmış acıyan yaralarıma değdirmek adına.
Ey can, en son çocuk dizlerimdeydi kanayan acılarım.
Aşk kanatmıyor,
Bir durak ötesi ölüm…
Eski bir lunaparkta atlıkarıncaların üzerinde unuttuğum çocukluğum bakıyor şimdi bana, yaşlı bir çınar ağacına bakan penceremden. Kızım için kurduğum umut bahçesine atıyorum kendimi. Soldurulmuş çiçeklerin arasından bana gülümsüyor kızım. Yanına yaklaştıkça, gülen gözlerinden düşen yaşları görüyorum. Üzgün bir ses tonuyla ‘Baba’ deyişi tekrarlanıyor kulaklarımda. Toprağa değen çıplak ayaklarıyla yanıma gelip, yanağıma değdiriyor küçük parmaklarını. ‘Üzülme baba’..
Gecedeyim. Kör kütük sessizliği var duvarların. Radyo da çalmak üzere beklenen bir şarkı. Annemin seslenişiyle göz kapaklarımı kaldırıyorum, baktığım boşluktan. Dışarıda gök gürültüsüne eşlik eden bir yağmur. Kentin ıslaklığına dayanamıyorum daha fazla. Az önce uyandığım rüyada ki kızımı anlatıyorum anneme. Annem gözlerine getirmeden elini, nefesine tıkanan cümleleri sayıklıyor kulaklarıma. “Mutlu olmak en çok da bizim hakkımızdı.”. Mutlu olmak neydi ki anne. Şerefine kadeh kaldırdığım bir aşk düşürmedi mi boynumu dizlerine. Mutluluktan kimse ölmedi anne ama acıyla bir uzun ömür bahşedildi bana. Yalnız değilsin artık. En az babam kadar suçlu bir insan daha tanıyorum. Şerefine kadeh kaldırdığım bir insan. Utancımla yeryüzüne başımı eğdiren, yalanlarıyla beni dışına kaçan bir insan.
Kızıma yazdığım bir mektubu alıyorum annemin eski çeyiz sandığından. Üzerinde bir kadının adının baş harfleri kazınmış. Hafızam eskisi kadar hatırlamıyor hiç kimseyi. Yanıma gelen kızıma soruyorum ‘annem’ diyor dudaklarından dökülen kısık bir ses tonuyla. Başını öne eğiyor. ‘Baba’ deyip ağlayışına çözülüyor bütün diz bağlarım. Göz çukurlarımda uyuttuğum kızımın ayaklarının dibine çöküyorum.
Kimse içimin sesini dinlemiyor. Sonsuz bir aşk’a sahip olamayan insanların içinden gülümsüyorum hayata. Hepte böyleydi. Sol’uma yaslanan yalanların kaybolması kadar, sağ’ım da birkaç insan, dost diyebildiğim. Şakaklarımdan yukarı tırmanan beyaz bir bulut ıslatıyor şimdi saçlarımı. Karanlığı silinmeden üzerinden kentin, eski bir mezarın başında karşılıyorum kendimi. Karanlığın göstermediği gözlerime yapışmış eksik çocukluğumun neşesi. Gülmek istediğinde ağlayan ve ağlama nöbetlerine asla kahkahalarını ekleyemeyen bir geceden düşüyor gölgesi yalnızlığıma. Yalnızlık bana sahip çıkan en iyi kadındı annemden sonra. Hayır, ısrarla direniyorum. Yanlış biliyorsunuz. Yalnız değilim ben. Yanımda benden vazgeçemeyen bir yalnızlık var. Aşk denilen böyle bir şey değimliydi. Senden vazgeçemeyen…
Boğazıma tıkanan aşk’a, kendi elleriyle su içirmeye çalışıyor kızım. Omuz uçlarına düşen siyah saçlarına gidiyor parmaklarım. Bir türlü dilimin ucuna getiremediğim kelimeyi söylüyor, gözbebeklerime ‘affedilecek bir şey yok babacık’… Hayır kızım diyorum ısrarla, seni mutlu edebilecek kimseyi getiremedim sana. Gözbebeklerine çivilenmiş bir aşk beslemedi kimse bana. Affet kızım…
Kimse ölecek kadar sevmedi. Öldürdü ve öyle gitti...
Özgür Havuz ’Gri’ // Bi’gün uykumda tanıyamadığım bir insana uyandım. Rüyaydı, kızımın sesiyle anladım…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.