- 470 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çocuktun… Büyüdün….
Parkta oyunlar oynamaya çalışan bir çocuk gibiydi kalbim. Büyük bir heyecanla oyuna başlayan, avuçlarının içiyle kumlara su katıp, şekiller verebileceğini düşünen.. Sonra ellerinin çamurlanmış olmasına aldırmadan, tüm bedeninle hissetmek istercesine dizlerini toprağa bastırıp sıkı sıkı avuçlarında tutan..
Çocukluk işte… Avuçlarındaki, kıyafetlerindeki çamurlar bile seni mutlu eder, yıkadığında üzerindeki kirin temizlenmesine hüzünlenirdin. Saten yorganlarında, yüreğin kadar küçük yatağına uzandığında; pembe pijamaların üzerindeki bebeklerinde senle uyuduğuna inanır, hepsine iyi geceler dilerdin. Gözlerini kapatıp, ertesi günün gelmesini heyecanla beklerdin..
Nereden bilebilirdin ki; hayalini kurduğun o her sabahın senden pembe pijamalarını alacağını, kumda oynadıktan sonraki çamur lekelerinin artık azıcık suyun altında gitmeyeceğini, gözlerini kapattığında hiçbir bebeğin senle uyumadığını…
Bilemedin ama öğrendin.. İyi geceler ve günaydın kelimelerinin aslında zorunlu bir selamlaşma olmadığını, yalnızca ruhunu eskiten gereksiz iki kelimeden oluştuğunu keşfettin..
Kırmızı ayakkabılarının, pembe tokalarının ve mavi önlüğünün üzerinde saflığını gösteren beyaz yakaların zamanla renk değiştirdiğini gördün. Çocuktun, büyüdün…
Genç kız olmaya adım attığında gri ve beyazı gördün.. Anladın ki; yaşam yavaş yavaş soluklaşıyordu.
Zorunluluklar bitti, büyüdün ve özgürsün dediler.. “Dilediğin şehri seç ve git.. Renkli yaşamalısın hayatını! “ Oysa bilemediler ki, renkli yaşatmaya çalıştıkları hayatın içine gökkuşağının hiçbir parlaklığını koyamadıklarını…
Seçimini yaptın ve gittin.. zamanda tıpkı değişen okul renkleri gibi senle beraber geçti, gitti… Farklı insanlar ve hayatlar sunuldu; içlerinden birini seçip yoluna devam ettin. Elindeki her şey değerli olmalıydı bu yüzdende hayatının en değerli köşelerine aldın onları koydun. Satranç gibidir yaşam diye düşünüyordun, hamlelerini doğru yapmalıydın. Piyonlar çoktu; ama sen orta taşları değil, en üst taşları seçtin. Kale, Vezir ve Şah. Şah kendin olmalıydın ki sonunda en ağır matı yapabilmeliydin. Oyunu hep kuralına göre oynadın ama bir gün masadaki taşlar devrildi ve oyun dağıldığı yerde kaldı. Sende öylece bıraktın..
Ve sen büyüdün… Küçük kız, kocaman bir kadın oldu. Pembe ayıcıklı pijamalarının yerini dantel gecelikler, kırmızı kurdeleli ayakkabılarının yerini siyah yüksek topuklar aldı. Parkta eline bulaşan çamur, artık yüreğini kaplar oldu ve ellerini yıkamak istemeyip annesine yalvaran küçük kız, yüreğinin temizlenmesi için Tanrıya yakarır oldu…
Düştüğünde kanayan dizlerine bakıp ağlayan çocukluğunun aksine; aslında yüzlerce kez düşüpte, kanayan yaralara alışılabileceğini ve ağlamaması gerektiğini anlar oldu…
Aslında beyazlar içinde insanların prenses olamadıklarını, gelinliklerden nefret ettiği gün fark eder oldu…
Hırçın bir deniz, masum bir koy oldu, hüzün bulutu oldu, kuğu oldu, aşk oldu, dert oldu, bir sohbetin en tatlı bukleside oldu meze de oldu, huzur oldu, gözyaşı oldu, kahkaha oldu…
Her şey oldu da bir tek o masum küçük kız olamadı…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.