- 3425 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
SENİ SEVİYORUM ABLACIĞIM
Çok kere duyulmuştur yâre ve yârenlere yazılan mektuplar. Çok kere de aynı korkular sarmıştır hitap kelimesinin yanaklarını. Ben , ablam diyorum hitap kelimesinin yanağını sıkarak. Ablam… Abla kelimesinin ağırlığında boşaltıyorum mürekkebi, beyaz sayfanın utangaç koynuna.
Öncelikle sana hüznümü akıtmak istiyorum. Geceyi , yıldızları , ayazları , kuşları , Nemrud’un elini , Firavun’un gözlerini , günahımın rengini , hayallerimi , korkularımı , bestelerimi , beni ben yapan her şeyi…
Amacım kömür karası gözlerini nemlendirmek değil biliyorsun. Kimsesizliğimin şehrinde ağlayacak bir omuz bulamamamdır, yitikliğim ! Hani sen de biliyorsun ya bana “Hamza “ sıfatının yakışmayacağını. Hüsn-ü zan edip , tebessüm buketleriyle “Hamza yürekli “ demene kurban olayım canım ablam.
Hayal bahçemin çiçeklerini koklayarak giriyorum dünyanın sarhoş eden girdabına. Sokağın hangi kaldırımına baksam şeytanın evlatları üzerime doğru koşuyor. Her gece Nemrud kovalıyor beni , kimsenin nefes vermediği o çıldırtan karanlık sokaklarda. Biliyor musun? Her gece nefesim kesiliyor yastığımın üzerinde. Bir de Firavun var , rüyalarıma ateş salan ! Öyle bir Firavun ki “Kibrin kibrimi geçti” diyor. Ben üşüyorum , gece üşüyor, gece üşüyor ; ben ağlıyorum! Yanımda kimsem yokmuşçasına…
Yıldızlar göz kırpıyor bazen zor anlarda. Yıldızlara bakınca semadan bir ses yükseliyor;
-Allah-u ekber!
Korkma , korkma diye çarpıyor o anlarda kalbim. Gözlerim , bir yıldızın geceye ışık saçan bakışlarına dolanıyor. Bir çocuğun parkta yediği çikolata olarak düşünüyorum kendimi . Gümüş tenli bir kızın saçlarını tutan bir toka gibi ışıldıyorum göklere. Bilal gibi , Bilal gibi güzel bir ses:
-Allah-u ekber!
Kimi zaman geliyor , ben günahlarımın dalgalandığı denizin kenarındayım. Ne bir ses duyabiliyorum o zaman ne de bir insan görebiliyorum. Uzaklarda sandığım ateşleri bir anda parmak uçlarımda hissediyorum. Hayır , hayır diye bağırıp uyanıyorum, gecenin siyaha katran çaldığı yatakta. Nidâlarımın ağırlığına dayanamayıp düşüyor battaniyem. Odamın duvarlarında bir yazı beliriyor, nurdan harflerle yazılmış;
“ Öyle bir peygamberin ümmetisiniz ki, geceleri başınızda bekler o ; üstünüz açıldığında , ısının diye! “
Battaniyemi koynuma dolarken acaba diyorum , acaba hangi köşesini tuttu battaniyenin? Kimsesiz olduğumu unutuyorum bir anda. Kimsesiz değilim, çünkü; ’ O ‘ ümmetinin yanında!
Evet biz öyle bir peygamberin çiçekleriyiz. Zaman zamanda kendimi kırlangıçların cirit attığı bir kırda düşünürüm. Papatyanın beyazına boyarım kulaklarımı. Nergislerle dost olurum, mor rengi avucuma alırım ve üflerim usûlca rengime; sevdadan kopan bir hevesle! Sağımda ve solumda sevdiklerim vardır. Küçüklerim oyun oynar , büyükler cennet resmi çizmekte.
Duvar saatime bakıyorum şimdi. Duvar saatimin içinde bir resim var; dudakları bükülmüş , saçları toprak kokan bir kız! “ Haydi , bırak kendini anlatmayı , ablana geç” diyor. Mavi gözlü kız çocuklarını asla kıramam ben. Sözünü tutuyorum onun!
Zamanın tatlı sultanları vardır , bilirsin . Zaman, onlarla anlam bulur. Şehirler vardır lambalardan dökülmüş. Şehre anlam veren gönüllerdir , zaman zaman bir gülüş…
Ben , seni hep ,beyaz teninin gülüşleriyle hatırlıyorum canım ablam. Liseli yıllarından kalma neşeli fotoğrafların ve edepli bir anlayışın tesirinde olan davranışlarındır, seni bana abla kılan.
Senin, burcu burcu kardeşlik kokan yüreğinin sıcaklığı hiç dinmesin. Mor dağların azâmetli çehresi misali büyüyen sorunları, senin duanın bereketinde çözmek herkese nasip olmaz, bilirim. Rabbime binlerce kez şükürler olsun . Emine abla, dünyadaki dostların Yunus olsun, Hızır olsun, Eyüp olsun ki cennetin perdesini yerin altına girmeden arayabilesin. Rabbim, seni ,Kainatın Efendisi ‘nin başını okşadığı insanlardan eylesin.
Dur, duayı sona bırakmadım, mektup bitmedi. Garip bir insanım , onda şüphe yok. Benim dünyamda her şey tersiyle anlam bulur. Neyse , istersen, Azra ve Ecrin ‘in , senin hayallerindeki kızına benzerliğinden bahsedelim. Kalplerimiz öylesine paralel atmış ki hayallerimiz bile aynı masumiyetin ışığında oluşmuş. Hayalini kurduğun maviliklere ulaşmanı tüm samimiyetimle arzuluyorum.
Güzel ablacığım, sana haddimi aşarak bir- iki yazar önerip sonlandıracağım mektubumu. Rafların şerefli sahibi olarak nitelendirdiğim A.Ali Ural’ ı asla eksik etme evinde. Onun eserleri, kulağına Mozart’ ı getirir, gönlüne Allah’ı. bir meczup görünür onun satırlarında ; elinde Musa’dan kalma bir sopa ile! Bir deli belirir onun kaleminde ; çocuklar tarafından ayakları kanatılmış.
Divan edebiyatını sevdiren adam ünvanıyla “İskender Pala” . Askeri eğitiminin yanında edebi kimliğini kan gibi taşıyan bir yazar ! Fuzûlİ ‘nin aşkını, Zehra’nın gözlerini onda bulabilirsin ancak.
Şairlerden misal verecek olursak; Nâzım Hikmet sesi çalınmalıdır kulaklara. Aşkı kumaşa aktaran adamdır o ! Piraye’ yi gönlümüze kazıyan, ‘Mavi Gözlü Dev’ yani.
Canım ablacığım ;
Mektubu sonlandırmam gerektiğini söyleyen bir kuş kondu parmağıma. Sana bir teklifim olacak. Attilâ İlhan’ ın ‘ Yağmur Kaçağı’ isimli şiiri , ikimizin şiiri olsun. Yağmurlar , taneleri adedince kar gibi yağsın odalarımıza. Beyaz ve pamuksu ! Beyaz ve pamuksu olsun ki , senin gönlünün aklığına yakışmaz başka renk.
İbrahim’ i yakmayan ateşin sıcaklığında , Ömer adaletinde bir yazı olsun istedim bunları yazarken. Güvercinler daima omzunda gezinsin; ablaların en iyisi. Gözlerinde, sadece, sevinmenin yaşları olsun .
Kuş, göklere tırmandı!
Mektup bitti!
Allah’ a emanet!
YORUMLAR
Ablanıza ve size Allah uzun ömürler versin. Duygulandım hem de çok. Neler yazmak istedim bu boş kutucuğun içine ama sözcükler bazı duyguları anlatmak için çok renksiz kalıyor. Tebrik ederim güçlü kaleminizi ve yüreğinizi. Saygılarımla.