- 1003 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK
Gözlerinde masum çocukluğuna has bir ışıltı... Belli Tanrısına aşık.. Hemen arka mahallede bir kuran kursunda, şalvarından görünen minik beyaz ayak bilekleri... Haber aldım, bir kuran kursu varmış hemen arka mahallemizde. Bakmaya görmeye heveslidir, Tanrısına aşık olanlar Yunus gibilerini... Dayanamadım kalktım gittim oraya. İki katlı bir bina, alt katta da şöyle on altı on yedi yaşında abiler, ve sonra diğer küçükler... Oğlum söylemişti, yukarı kattaki odada duvarda bir sopa asılıymış. Adına Haydar demişler... Ne garip!Çok Sevgili Hazreti Muhammed S.S Peygamberimden sonra en sevdiğim zat olan Hazreti Ali Efendi’min annesinin koyduğu Haydar isminin bir sopaya takılması... Oldum olası sevmem insan isimlerinin garip şeylere yakıştırılmasını. Sopa zamanı mı şimdi diyen ihtiyarlara inat söylüyorum, bizim dinimizde sopa var mıydı ki? Birileri uydurdu.
Merdivenlerde karşılaştım minik Yunus’la... Masmavi gözleri, kıpkırmızı dudakları... Sanki küçük bir melekti. Gördüğüm gözlerinde, Tanrısına olan masum aşktı öylece... Çocuklar söyledi, Yunus en güzel kuran okuyan hafız diye... Acaba oda duvardaki sopadan payını aldı mı? Yok canım diye bu karamsar düşünceleri kafamdan atmak ister gibi başımı kaşıdım. Yok olmaz öyle şey.. O minik beyaz ellere sopa vurmamışlardır, olur mu hiç öyle şey? Oysa Yunus daha yedi yaşında...
Bir gün davet ettik. Oğlum bir tatil günü, tuttu getirdi elinden. Büyük kızım da bizde o ara.. Geldi Yunus, edeplice divana oturdu. Ne olur bir ayet oku diye yalvardık. Kanepeden kalktı yere oturdu. İki diz üstü hafızlara has bir üslupla, önce boğazını temizledi. Bir iki minik gırtlak sesi, ardından okuduğu ayetle hepimizi ihya etti. Ev mi nurlandı, ben mi öyle gördüm? Sanki mazlum, masum bir sessizlik, nurlu bir sukunet... İç sıkıntılarım kayboldu...
Yunus’um evladım, insan bu yaşta böyle kuran okurmuş demek Allah’ın sevgili kulu... Oysa daha ana kuzusu.. Hafızlığını bitirip okula başlayacak... Ailesi başka yerdeymiş. İzmir’in Gümüldür’ünde. ’ Annen baban var mı?’ dedim, lekesiz beyaz yüzündeki akları bembeyaz, iki iri deniz gözlerini açarak ’ Var.. ’ dedi. Gül yaprağı gibi hüzünlenerek küçük boynunu büktü. ’ O değil de...’ dedi, ’ Annemi özledim, çoktandır aramıyor merak ediyorum.’ Ben de senin annen olayım mı Yunusum? ’ Ol, ol da annemi merak ediyorum işte..’ Açık sarı saçlarının üzerindeki beyaz takkesine sevgiyle baktım. Ak pak minik ellerini üst üste koymuş edeple. Yer sofrasına oturup yemek yedik. Önce utandı sonra biraz açıldı. Elini uzatıp şükür bir lokma ekmeğimizi yedi, bizi sevindirdi. Masa olsa da ben yer sofrası severim, mütevazi ve rahat. Biraz sonra oğlum elini tuttu, kursa geri götürdü. Yunus, abisinin elini tutmuş usluca kursa giderken, balkona çıkıp arkalarından baktım. Şalvarından görünen ak ayak bilekleriyle gitmekte kursa doğru kaderine razı... Şimdi Bayındır’da ekose bir kilimin üzerine oturmuş bunları yazarken, sevgili Hafız Yunus’um İzmirin üzerine açmaya, güzel kokular saçmaya devam et olurmu.
Kardeşlerim... Kimi yazımı aşk diye tıkladı merak edip ne diye. Kusura bakmayın. Çıkar üzerine kurulan beklentiler, elde edilmeyince biten insan duygusallaşımlarına, ben sevgi diyorum. Bence, aşk çok ağır bir sözcük.Ben burada aşkın sözlük anlamından bahsetmiyorum. İnsanların aşkı duygularının en derin ve son noktası görmelerinden bahsediyorum.Ama bence bu duyguların en uç noktası Yaratıcımıza yakışıyor... Bu benim naçizane fikrim. Sevgilerle...
.......rabiabelgin........
YORUMLAR
AŞK ,,,, en çok da yaratıcımızı sevmeye yakışır,,,, Aşk,,,, ilahi aşk,,,ne mutlu...