- 610 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNSAN BAŞARISI - ARDAHAN ÖYKÜLERİ- 204
Jack London’un MARTİN EDEN isimli romanı çok bilindik romandı. Ağızlara sakız olmuştu.
Öğretmenin ağzında. Öğrencinin ağzında. Hakimlerin savcıların dilinde. Avukatların sohbetlerinde. Sivil, askeri bürokrasinin, okumayı sevenlerin, kitapevi sahibinin diline pelesenk kitaptı.
Nedir saraydan taş mı dığarlandı. Eh nihai: ... de bir kitaptır.
Kasım Tırpancının raflarında Jack London eserleri eksik olmazdı.
Demir Ökçe romandı, Ekin Kırtasiye vitrininde görmüştüm.
Eğik boyuna koymuştu. Vitrini Cemal Abi diz-ayn-ederdi.
Yabancı kitaplar biryan honça olmuştu.
En iyi kitap okuyucularını: İsim isim tanırdım.
Ben vitrinde Jack London kitaplarını inceliyordum. Erbay isimli çocuk vardı, babası öğretmendi. Kışla-Hanaktandılar.
Öğretmen babanın kitaplara meraklı insan olduğunu duymazdan evvel. Bu bahis üzre okulda, Paşo Dayının dükkanda söylenenleri duymuştum. Erbay çok kitap okurmuş. Heraybaşı babası ona bir dizi kitap o ay okuması hasebiyle satınalırmış.
Ben o kitap satınalmaların şimdikine mi şahit oluyordum. Vallahi öyle! Vallahi billahi!
Boynumu uzatmadımda halbuysem. Kulağımı haynan kapıya dayadım, iştmek için.
Hava temizdi. Gökte leke namına bulut muhal olduğundan, gökte billurluk güzel kız suratıyla ayn-ı vakiydi.
Konuşulanları rahat işitiyordum. Yan odadan gelme sesler olur rahat işitirsin. Lafların işitilmesi ondanda kolaydı. Ben de kırtasiyedeymişim gibi oldu. Nasılsa kırtasiyeye girmişim. Kitapları inceliyorum. Orhan Hançerlioğlunun İnanç Sözlüğüne boyum ermedi. Altıma istol aldım, çıktım öyle indirebildim.
Kitap sağda mıydı, solda mıydı?
Kaç gündür bilirkişilere soruyorum tam cevap bulamadım.
Hayalim üzerinden sağ solu nasıl tarif edeceğim.
Ha hayal ha fotoğraf bunu fotoğraf gibi kabul edersek ben solda mıyım, sağda mı?
Beyaz bristol kartona basılmıştı Remzi Kitapevi yayınıydı. Arkada yazarın hayatı anlatılıyordu. Kaymakamlık yaptığı, öykülerin isimleri romanları yazılıyordu.
Çok övülürdü: Orhan Hançerlioğlu. Ben siyah trençkotlu resminden siyah beyaz formlarda yüzünden ruhsal ve zihinsel yapısını anlamaya çalışıyordum.
Kendi kendime ne yaman adammış diyorum. Türkiyede ilk Felsefe Ansiklopedisini çıkarmış yazmış helal olsun. Bunun kafası bizim kafamızın iki katı vardır diyorum. Neden böyle düşünüyorum. Çünki bizler kendimize güvenmeyi inanmayı henüz öğrenmemiştik.
" Hakikat: Hiç’i yanlış algılamak mıydı?"
Araba vesayit heçney yok. Yoldan gürültü kirliliğide naksetmeyince.
Sakin taşra havasında, baharında Ardahanda bir kitabevindeyiz.
Erbay babasına Jack London’un MARTİN EDEN’i de aldırdı. Bu MARTİN EDEN takıntısı kafama taa o günden bakiyedir.
İki üç sayfası görünüyordu, Demir Ökçenin. Yatık koyulmasından sayfalar yayılmıştı.
Güzel gazete sayfası seyreder trende bekar gençler... içine düşer gibi.
They run into each other
Ha biz o gündeydik. Ben kitapevinde kitabın arkasını özelllikle okurdum. Kitap o günde pahalıydı.
Kültür Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı yayınları ise sebil fiyatınaydı. Onlarıda ben yine ayaküstü kapağı, girişini, arka sayfasını okurdum... Parasızlıktan değil zamanı değerlendirmek maksatlı, kimi kitap okunur, kimisi incelenir, zamanzaman okunanı olur. Başucundan alıp okunanı vardır. Meşakkatle okunanı vardır. Ayaküstü okunanı. Pür dikkatle avuçiçini sıkarak okunanı, hızlı okunanı vardır.
Bizde KİTAP OKUMA nasıl okunacak izahı yapılmaz bir olgu olduğundan çok kimse okumaz... az bir kütle okur.
Günay Abinin çalıştıdığı Milli Eğitim Bakanlığı Kitapevinde Celal Arseven’in Sanat Ansiklopedisini ucuz fiyata almıştım. Türkiyede iyi Sanat Ansiklopedilerinden biridir.
Öğretmenevlerinde okuduğumuz kitaplar:
Şavşatta öğretmenevinde David Spitz’in Demokrasi kitabı. Milli Eğitim yayınıdır. Bu kitap piyasada var mı bilmem ama. Kitabın ocağı yıkılmasın. Konusunda hemenki papağı alır.
Micheal Foucault’ un Erkleri açıklayan teorisinden çok daha ontolojik ve sarahatlidir.
Öğretmenevinde değerli kitaplar olur. Nizami’nin bir hikayesinide burada okumuştum. Bura derken öğretmenevini belirtiyorum. Ama hangi öğretmeneviydi tekil ismiyle hatırlayamayacağım.
Şehirlerde öğretmenevi kütüphaneleri exclusive yaratık gibi yek diğeri, bir yek diğerini tutmaz.
Bu ise okumak sevgisi olan kişiye çok şey verir. Macera: Okumak maceradır. Hal böyleyken her öğretmen evi bir maceradır kitap okumak namına.
Biga Öğretmenevinde Bergson’un süre ve hakikat kitabını okumuştum. Kağıt oynanan salondaydı kitaplık. Yerbe yer kitabımı aldım oturdum. Çayda ucuz... çayım geliyor. Garson ucuz çayı taşımaktan öykeniyor. Sağolsun yine de getiriyor.
Benim dışımda herkesin bir meşgalesi vardı: taşların, kağıtların dumanaltı olduğunu gördüm. Vale, papaz, kız öhhö öhhö öksürüyordu. Papaz yaşlı kağıt olduğundan kuş gibi ötüyordu. Ciğeri ağzına geldi. O kadar öksürdü ki.
Martin Eden’in kitap kapağında bir kız bir oğlan resmi vardı.
Kitap kapağını arkadaşıma anlatırken kız resmini sağ da mı sol da mı anlatamadım. Resmen kazıklamıştım ( Durmuştum). Bana göre mi kızı, sağ da, sol da diye tarif edecektim: Kitap kapağında ki kızın sağına soluna göre mi?
Ben hala bunu öğrenmiş çözebilmiş değilim?
Sağlıcakla kalınız!
Yalçıner Yılmaz
04-07-2011
ardahan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.