- 938 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
KIRMIZI ŞAL
Yüzü kırışıklıklarla doluydu. Dolgun yanakları, pörsümüş, elmacık kemiklerinin üstü çil çil olmuştu. Gülümsemesi gücünün en somut ifadesiydi sanki ve beyaz gür saçları başını taçlandıran pahalı mücevherleri andırıyordu.
-Şeyma ! Buraya gel.
Sesinin tonundan öfkeli olduğunu anlamak zor değildi. Bir şeylere sinirlenmişti.Dünden kalmış öfkesi böyle kara bir dumana bürünmüş gibi sesinde renk bulurdu.
Hınçla tekrar seslendi.
-Şeyma. Sağır mı oldun? Duymuyor musun beni?.Ne sen ne annen ne baban kardeşiniz neredesiniz siz... Bir Allah’ın kulu niye duymuyor beni..
Kumru Hanım sesine karşılık alamadı. Önce boş odada ardından da koridorda yankılanıp kayboldu sesi.Sanki sesin çarptığı eski resimlerle dolu duvarlardaki renklerde bir dalganma oldu.Mavinin rengi biraz daha açıldı.Bir dalga kıyılara vurup geri çekilmiş gibi ses yere düştü
-Şeyma! Söyle kızım annene kapıya baksın. Dün öğleyin güç bela savdığım dilenci kadın bugün tekrar gelecekti. Ona eskilerden bir şeyler ayarlayıp verelim.Sevaptır:Rahmetli büyük annem de hep böyle yapmaz mıydı?
-Şeyma dışarı çıkmış olmalı, diye düşündü. Ne çok arkadaşı var bu kızın. Ah ah!. Bizim zamanımızda böyle miydi? Bir kızın bir iki yakın arkadaşı olurdu.Böyle çıkıp gezip tozmalar ne gezerdi.En çok bir akşam üstü çıkılıp muhallebiciye gidilirdi.Onun için de günlerce büyüklere dil dökmek yalvarmak gerekirdi.Sonunda güç bela izin alınırdı.Bin bir zahmetle...
Annesi hemen lafa karışırdı.
-İki kız bir başınıza sokağa çıkmanız doğru olmaz.Elalem ne der? Tefe koyarlar vallahi. Yanına Haydar’ı da al.O size yoldaş olsun derdi.
İki genç kız birbirlerinin gözlerinin içine bakarak bu duruma razı olurlardı.Haydar ne yolda ne muhallebicide kendilerine rahat vermez;gittiklerine gideceklerine pişman olurlardı. Hayat başka türlü akardı o zamanlarda.Arada durgun bir su gibi akan yaşamlarında fırtınalar kopar;çok inatçı ve sert bir adam olan babaları ortalığı birbirine katardı, böyle zamanlarda korkudan beti benzi sararmış annelerine koşarlardı. Anneleri onların sığınacakları hiç bir gemicinin uğramadığı sessiz kimsesiz bir liman gibiydi...
Kumru Hanım güç bela oturduğu koltuktan kalktı. Şeyma’nın kendisine kulak vereceği yoktu. Gelini,oğlu da kim bilir neredeydi?
-Kalkıp şu giyilmemişleri hazırlayayım. Dilenci kadın nerdeyse damlar. Bir kapı çalışı var alacaklı gibi...
Ağır adımlarla salondan çıktı. Yatak odasına doğru yöneldi. Yüklüğün kapısı açık duruyordu.
-Ah Şeyma! Yine yüklüğümü karıştırmışsın, dedi.
Evet, evet! her şey birbirine girmişti. Sanki savaş meydanı gibiydi yüklüğün içi. Özenle hurçlara koyup kaldırdığı hiçbir şey yerli yerinde değildi Kumru Hanım eskiden kalma br alışkanlıkla dağınıklığı pek sevmezdi. Titizdi. Yüklüğün önüne bir tabure çekti. Elbiseleri,kazakları tek tek gözden geçirdi. A! o da ne kırmızı şalı...
Kumru Hanım başının döndüğünü hissetti. Her şey ağır ağır dönmeye başlamıştı etrafında. Birden çok çok uzaklara doğru daldı gitti. Bir bayram sabahıydı. Bütün aile toplanmıştı. Yengeler, enişteler,büyük dayılar, halalar teyzeler ve bir dolu çocuk kurban bayramı telaşıydı işte. Çocuklarda bir telaş büyüklerde ayrı bir telaş. Bir koşturmaca sürüp gidiyordu evin içinde. Dışarda bahçede ise ayrı bir telaş vardı. kurban için son hazırlıklar gözden geçiriliyordu.
Az önce HAydar ablasına seslenmiş.Çocuğunun ağladığını söylemişti.Hemen bahçeye inmiş, oğlunu susturmaya girişmişti. Ama nafile. Oğlu bir türlü avunmak bilmiyordu. Haydar’ın büyük kızı Nalan oğlunun elindeki artist resimlerin zorla almış elindeki kalanı da kenarından yırtılmıştı.
Nalan’dan o resimleri geri almak kolay bir iş olmayacaktı.Oğlunu susturmak kadar zordu bu da. Tam o esnada kapı çalındı.Kapı çalınmıyor adeta kırılmak isteniyordu. Haydar kapıya yönelen ablasını sert bir bakışla durdurmuş, kapıyı açmak için kapıya doğru yönelmişti.
Kapının açılıp açılmadığını,kimin geldiğini ne söylediğini anımsamıyordu Kumru Hanım.Bunu hiç anımsamadı zaten.Hiç bir zaman anımsamadı.
Kapıda birkaç gündür biriktiği belli gazeteler duruyordu. Kapı koluna da belki dün akşamdan kalma bir somun ekmek asılmıştı.
-İçeride biri var mıydı? Galiba yok. Olsaydı bunların burda ne işi olurdu,dedi son anda zile basmaktan vazgeçen adam.
Acaba dışarıda birileri var mıydı? Sadece birileri...
26/06/2011
ödemiş