- 490 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
O Adam
Kırı görür görmez koşmaya boşladı. Kendini çiçeklerin arasında buldu. Epey bir süre yuvarlandı. Yoruldu. Çok yoruldu. Mutluydu galiba. Yani uzun zamandır aradığı şey buydu sanırım. Kötülüğün olmadığı bir kırda, çiçeklerin ortasında, gözüne güneş girerken çocuklar gibi yuvarlanmak pek tabii onu mutlu ve huzurlu kılacaktı.
Sonra toprağa sırt üstü uzandı ve gökyüzünü seyretmeye başladı. Zaten kocaman gözleri gökyüzünü seyretmekten aldığı keyifle daha bir büyüdü sanki. Yüzündeki ifade ise... Hımm.. Bir düşüneyim... Bir kez daha aklımda o anı canlandırmam gerekecek... Evet evet görüyorum yüzünü. Sanki yüzünün yarısı mutlu yarısı da geçmişteki birikmiş acılarından dolayı mutsuz gibi. Ama yine de kirli sakallarına rağmen ruhundaki huzur yüzüne yansımıştı diyebilirim...
Ben o anda bir ağacın gölgesinde pinekliyordum. İşte bu bahsettiğim adam geldi ve yukarıda bahsettiğim an yaşanmış oldu. Ama sadece bunlar yaşanmadı. Okuyun öğreneceksiniz...
Adam tatlı tatlı gökyüzünü seyrederken birden ani bir hareketle yerinden doğruldu ve etrafını süzmeye başladı. Sanki bir şey aranırmış gibi... Sonra bir kaya parçasında doğru belki birkaç saniye baktıktan sonra derin bir kahkaha attı ve bir hışımla kayayı yerinden kaldırıp bir kenara attı. Ben neler olup bittiğini anlamaya çalışırken adam çoktan kaya parçasının olduğu yeri elleriyle kazmaya başlamıştı bile. Kazdı kazdı kazdı... Sonra elini kazıdığı çukurun içine uzattı ve bir defter çıkardı. Yüzü simsiyah kalın ciltli bir defterdi. Defteri eline aldı göğe doğru kaldırdı ve derin bir kahkaha daha attı. Gün içinde hiç beklemediğim bu tuhaf yaşananları gizliden gizliye gözetlemek benim de çok hoşuma gitmişti doğrusu. Sonra neler mi oldu? Okuyun okuyun...
O simsiyah, toprağa bulanmış koca defteri göğsüne dayadı, kollarıyla iyice sıkıştırdı gövdesine doğru. Gözlerini kapadı ve bir heykel gibi o halde ayakta dakikalarca kımıldamadan durdu. Pek tabii ben de tüm bu olan bitenler karşısında oldukça şaşkındım. Tıpkı adam gibi ben de kımıldamadan adamın daha sonra ne yapacağını merakla bekliyordum saklandığım yerden...
Sonra yavaşça gözlerini açtı, defteri başının üstüne kaldırdı ve ilk sayfasını açtı. Öyle tuhaf görünüyordu ki... Sonra deftere bakarak bağıra bağıra hiç unutamayacağım şu sözleri haykırdı :
’Sana benim köküm olacaksın demiştim
sana benim dalım, gövdem, yapraklarım olacaksın demiştim,
sana ruhumun ölümsüz bir parçasısın demiştim,
seni seviyorum ve tüm bu yazılanları kalbine armağan ediyorum,
Ve sen ey defter, kanayan her yerime merhem olacaksın biliyorum,
sen bana sevdamı asla unutturmayacaksın biliyorum!...’
İster inanın ister inanmayın işte adam bu cümleleri haykırarak okuduktan sonra hem tüylerim diken diken oldu hem de bir an yaşadıklarımın bir rüya mı acaba diye düşünmeden edemedim.
Sonra adam tıpkı küçük, muzip bir çocuk gibi koşmaya başladı. Bir elinde defter, iki kolunu da bir kuş gibi açmış kahkahalar atarak koşmaya başladı. Sanki asla durmayacakmış gibi koşuyordu. İnanın seyrederken bile başım dönmüştü. Sonra birden durdu... Birden... Yine kaskatı kesildi kaldığı yerde. Birden hüzne büründü yüzü. Başını toprağa doğru eğdi ve ağlamaya başladı. İnanılmazdı... Gerçekten inanılmaz...
Bir yandan beni görmemesini istiyor bir yandan da yanına gidip neler olduğunu öğrenmek istiyordum. Ama hangisini daha çok istiyordum inanın bilmiyorum. İşte o an adam bir yandan ağlarken bir yandan dizlerinin üstüne çöktü başını toprağa yasladı ve yine bir süre orada kaldı öylece. Sonra doğruldu, tekrar defterin bir sayfasını açtı ve yine haykırarak şu cümleleri okudu :
’Hep köz olmamızdan korktum biriciğim,
paylaştığımız bu alev hep korkuttu beni biriciğim,
gidişinle ölümün arasında hiç fark yoktu biriciğim bil,
bu defteri toprağa gömerken çoktan köküm, yapraklarım olduğunu bil,
ve yine bil ki içimden çıktığın anla son nefesimi verdiğim an aynı zamana denk gelecek...’
Gerçekten tüyler ürperticiydi. Gerçekten şiir gibiydi yaşadıklarım. Sonra adam esrarengiz bir şekilde gülümseyerek defteri yüzüne yaklaştırdı ve öptü; ardından tekrar çukura koydu ve üstünü kapattı. Ellerini cebine koydu yine bulutları seyretti bir süre. Sonra benim olduğum yere doğru yöneldi. Birden heyecanlandım. Bana doğru bakıyordu sanki. Ama ağacın arkasındaydım ve yine de beni göremeyeceğini düşünüyordum. Sanki tam gözlerimin içine bakarak gülümsedi ve el salladı. Evet evet beni görmüş olmalı diye düşündüm. Ama yanıma yaklaşmadı ve geldiği tarafa doğru uzaklaştı... Garipti tüm bunlar, çok garip...
Ama bakın size çok önemli bir şey söyleyeyim. Belki de evet bana baktı beni gördü ama ben hayaldim. Aslında ben yoktum orada. Şaşırmayın ne olur. Belki de o hayaldi. Yok yok ben hayaldim. Yok yok belki de ikimiz de hayaldik ama o yaşananlar gerçekti. En gerçek olan ise, o adamın hissettiği sevdaydı.
Kafanız karışmasın ne olur. Siz sadece o adamın her sene oraya gelip aynı şeyleri tekrarladığını ve sevdiği insanı asla unutmayacağını bilin yeter... Ve son bir itiraf : artık eskisi gibi kollarımı bir kuş gibi açıp soluksuz koşamıyorum...
Oktay Coşar