- 1267 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Mektup...2 (Retrograd Amnezi 1)
Kadirşinas Dostum
Aziz Meskun Bey Kardeşim;
Öncelik ile; Hitler faşizminin bütün dehşetini Kainat´a hissettirdiği , insanlık tarihinin en karanlık günlerinin bitmekte olduğunu müjdeler selam ederim.
Bizim Bolşevikler´in, Naziler´i özgür topraklarından nasılda sökerek attıklarını ,Yoldaş toplarının Berlin banliyölerini olanca şiddeti ile muazzam bir şekilde dövmekte olduğunu okuduk az önce, Evrupa´dan geçen hafta gelen bir Fransız mecbuasından...
"İnsanlık her zamanki gibi yine kazanıyor" azizim.... Heba olan bunca yaşama karşılık, İlerideki nesillerin kazanımlarını tartışıyor idik az önce Orhan ile...
Kar lapa lapa yağıyor dışarıda...
Bomonti´de Despinada´yız... Evet evet... Bir kaç sene evvel bir yaz akşamında oturmuştuk hani Sebahattin sen ve ben. Oktay sonra dahil olmuştu hatırlarsın.! Seni oradan sabah treni ile göndermiştik serhoş bir şekilde, Haydarpaşa´dan..
Yorgo´nun mezeleri yine o günki kadar nefis, Eftelya hanımefendi´nin servisi de takdire şayan.!
Her şey eskisi gibi anlayacağın...
Az önce yine alarm verildi, perdeler sımsıkı kapandı, alektirikler komple kapatıldı İstanbul’da... Gaz lambasının fitilini en sonuna aldı Yorgo...
Duvarda oluşan gölgelerle yine dalıp gittim, hatıralarımın en derin diplerine bir yolculuk yaptım. Bilirsin benim balık olduğumu...Yunan mitolojisinden çıkıp geldi gölgelerle tanrıça heykelleri...
Heykel dedim de; Put´larla ilgili makale yazmamı reca etmişsin,sebebini anlayamadım.! Böyle şeyleri tek başına halledebilirdin oysa sen eskiden. Yoksa.! benim bilmediğim bir şey mi vukuu buldu.?
Baronu Beyi´mi kaldı kuzum İnkılab dan sonra.Yasak halen bu deyimler, hiç kimse için kullanılamaz. Tek başlarına bir varlığı tanımlayamaz bildiğim kadarı ile. Hem Put´lara tapınmak eskidenmiş şeklen, ama belkide haklısın.! Put denen şeyin illaki cismani olması gerekmiyor günümüzde. Kendini putlaştırmak isteyen düşünceler de kol geziyor ortalıkta.
Sıtma saçan anofel larvaları gibi beslendikleri su havzaları var muhtemelen...
O kaynakları kurutmakta felsefe rüzgarları ile olacak sanırım...
Bir "İNSAN" düşün elleri ve ayakları bağlı;
Kulaklarında ve ağzında tıkaç var. Ve kıpırdamadan duruyor. Önünde bir duvar. Duvarın öteki tarafının dibinde bir mum, az ileride devasa bir perde, mum ile perde arasında ise bir dolu insan normal yaşamlarını sürmekte... Perdede gölgeleri görülmekte sadece.
Bağlanan insan ise doğduğu günden itibaren kimse ile temas kurmamış ise şayet,tüm yaşamı perdedeki "sessiz" gölgelerden ibaret sanıyor olmaz mı?
Kuyudaki kurbağa hikayesi bir nevi...
Temennim o ki, ikibinli yıllarda torunlarımız duvarın öteki tarafındaki gerçek yaşamı yaşarlar...
Orhan elini şıklattı da hayal dünyasından geri döndüm. Az önce bir şiir yazmış. Onu okuyor deminden beri. "İstanbul´u dinliyormuş gözleri kapalı..."
Benimde bir İstanbul şiirim var.
Evvel senin okumanı istedim.
Şöyle bir şey;
"yarın sabah saat onda
taşkızak’tan çekiç sesleri gelecek
demiri ezmeye çalışacak işçiler
paslı tozlarında
incecik kollarıyla
yirmi dört vardiyası çoktan bitmiş olacak
uykusuz gözlerin mahmurluğunda.......
diye devam ediyor...
Oldukça da uzun gelince okurum biraz çakır olunca...
Çakır dedim de.!
Oktay az önce serhoş oldu yine her zamanki gibi. Tabağı çanağı fırlattı. Başvekil’e küfrediyor akşamdan beri.
Sabahattin ise lâl gibi bu gece. Hiç konuşmuyor. Alkol işte azizim herkeste başka bir tesir yaratıyor şahsına müstesna.
Yine yanlız kaldım senin anlayacağın.!
Gaz lambasının iyice dibine girmiş, şiirinin son düzeltmeleri ile meşgulken Orhan , ben de bu mektubu yazıyorum sana...
Pooo...
Saatte sabahın dördü olmuş. Yine fırca yiyeceğiz devriyeden.! Şu son fırtıda çekip hemen müsaade istiyeceğim bizimkilerden.
Hesaplar da nasıl olsa Orhan´da bu akşam. Bir hikayesini satmış bu gün akşam gazetesine, yarısını peşin ödemişler. Tam on lira...
Meskun kardeşim;
Yazıtıma son verirken en derin hasretlerimle seni kucaklıyorum. ..Umarım Mayısta gelebilirim Ankara’ya.
Bahis ettiğin konuyu ciddi ciddi düşünmeye başladım bilesin...
En naçizane selamlarımla...
Tabip Kamil
İstanbul 1945. Cuma ertesi.
ahad karacan...
YORUMLAR
Geçende televizyonun ciddi bir kanalında entellektüel kimselerin bir konuşmasını hatırlıyorum mektuplarınızda. Sayın Bardakçı'nın bildirdiği bir görüştü yanlış hatırlamıyorsam belki de Sn.Cindoruk'tu tam hatırlayamıyorum şuan. Şöyle söylüyordu; "Eski diye dilimizden çıkardığımız kelimelerimizi yeniden kullanmaya başlamalıyız artık. Bunlar bize yetmiyor gün gibi aşikar" diyordu özetle.
Özel ve yazınsal anlamda çok şık mektuplar olduğunu söylemek isterim. Teşekkür ediyorum bu anlamda özenli mektuplarınızı. Saygı ve selamlarımla...
asran tarafından 6/25/2011 3:10:15 PM zamanında düzenlenmiştir.