- 1104 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
Dila'yı Seyretmek
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Dila’yı soyunurken görür gibiyim. Odasına gidiyor, özensizce üstündekileri çıkarıyor. Neden sonra çıkardıklarını katlamak aklına geliyor. İşi bitince bornozunu giyiyor ve banyoya gidiyor.
Dila esmer bir kız. Uzun saçlı. Boyu saçları kadar uzun değil, alnı ancak çeneme kadar geliyor. Bu toprakların yüzü diyebileceğim hatları var. Her zaman taşıdığı bileziklerini çıkarmış. Öylece yürüyüp geçiyor yanımdan. Yolda kendisine seslenen annesine cevap veriyor. Söylenenleri duymuyorum. Banyoya giren bir kıza sonradan hatırlanacak ne söylenir ki?
İçeriden televizyonun sesi geliyor. Çarşamba akşamı, kupa maçı var. Dila’nın babası ekranın karşısına geçmiş, koltuğa yayılmış ama rahat değil. Belki bir oğlu olsa beraber seyredecekler ama Dila’nın maçlara ilgisi yok. Babası tek başına televizyon başında. Takımı yenilmek üzere. Kalkıp mutfağa gidiyor. Mutfakta Dila’nın annesi bir şey söylüyor. Bunu da duymuyorum. Ama Dila’nın babası duyuyor; duyunca da kızıyor. Bağırmaya başlıyor. Cevap veriyor Dila’nın annesi. Halbuki hep susardı; o akşam susmayacağı tuttu. Suyun sesinden Dila onları duymuyor. Onlar da Dila’yı unutuyorlar. Ben unutmuyorum.
…
Tarık uzun saçlarına şekil vermeye çalışıyor. Olmayınca topluyor. Tarık, Dila gibi değil; uzun boylu. Vücuduna zaman ve emek harcamış, tişörtünün altından kasları gözüküyor. Tişörtünü çıkarttığında, görenler bilirler, dövmeler beliriyor Tarık’ın omuzları ve sırtında. Çıplakken antik çağdan kalma bir savaşçı gibi duruyor. Sol elinde kalkanı, sağda mızrağı yok ama onların heybetiyle yürüyor. Tarık’ın cakası olmayan miğferinde değil, belindeki tabancasında. Onsuz sokağa çıkmaz, onsuz yatağa uzanmaz. Böyle bir hayat seçmiş, nedeni kendisinde saklı.
Çarşamba akşamı her zamanki yerde, arkadaşlarıyla buluşuyor. Tarık’a göre sağlam çocuklar bunlar. Esnaf ise tekin olmadıklarını söylüyor. Nereden baktığınıza, namlunun hangi tarafında durduğunuza bağlı. Birbirlerine sarılıyorlar, sonra da bir torbacı aramaya gidiyorlar. Buluyorlar da. Ama fiyatta anlaşamıyorlar. Kızıyor Tarık, küfrediyor. Herkese yakışmıyor küfür, Tarık’a yakıştığı kadar. Bunu biliyor Tarık, kendini frenlemiyor.
…
Dila hala çıplak. Tarık’ın yanıbaşına uzanmış. Bu sefer Tarık da soyunmuş. Dövmeleri gözüküyor omuz başlarında. Dila’nın aldırdığı yok, tavana doğru bakıyor. Tarık da ilgisiz, onun da gözleri havada. Elleri birbirlerine dokunmuyor. Konuşmuyorlar. Konuşacak bir şey kalmamış gibi.
Doktor Dila’ya bakıyor:
“Gaz zehirlenmesi.” diyor. “Yine de açmak zorundayız. Biliyorsunuz, göğüs, karın ve kafatasını açacağız. Karbon monoksit zehirlenmesinde bu bölgelerde neler bulmamız gerektiğini hatırlayan var mı?”
Bize, yedi kişilik gruba soruyor. Benim dışımda herkesin bir fikri var. Herkesin tıptaki beşinci yılı. Ben ise sadece ölümü merak eden biriyim. Buraya ait değilim, tıpkı Dila ve Tarık gibi. Ama bir şekilde hepimiz buradayız.
Birileri doktora cevap veriyor. Beni içeri sokan arkadaşım kulağıma fısıldıyor:
“Birazdan açacaklar. Fenalaşıp bayılacağını hissedersen, öne doğru yıkıl. Asla geriye doğru bayılma.”
Sözleri şaka gibi geliyor. Bilincimi kaybederken nasıl istemli şekilde hareket edeceğimi tam soracakken doktorun asistanı elinde bistüri, Dila’ya yaklaşıyor. Yabancı bir erkeğin eli genç kıza ilk defa değiyor. O el, göğüslerini okşamak yerine onları ikiye ayırıyor. Bir Y çiziyor bıçak Dila’nın göğsünde. Yarıktan göğüs kafesi gözüküyor. Bistüri bırakılıyor, ele testere alınıyor.
Olan biteni belgesel niyetine seyrediyorum. Dila’nın iç organları çıkartılıyor, bir terazide tartılıyor, seyrediyorum. Ölçümler not ediliyor, teşhisler konuyor, organlar Dila’nın içine tıkıştırılıp kabaca göğsü yeniden dikiliyor, seyrediyorum. Hayattan sonra, ölümü seyrediyorum. Bir sonraki sefere bu kadar soğukkanlı olabilecek miyim?
Doktor ve öğrencileri Tarık’a yöneliyorlar. Görünen ölüm sebebi ateşli silahla vurulma. Kurşun yarasını göremiyorum. Arkadaşım Tarık’ın yüzünü işaret ediyor. Belli belirsiz, burun hizasında bir iz var. Kurşun oradan girmiş, beyinde kalmış. Yine de önce göğüs açılıyor. Tarık’ın göğüs kafesi hemen gözükmüyor. Üzeri kas yığınlarıyla kaplı. Kaslar, kesiliyor, prosedür devam ediyor. Değişiklik olarak Tarık’ın kafatası açılıyor, beyni çıkartılıyor, beyin doğranıp içinde leblebi aranıyor. Bulununca da, beyin açılmış karın boşluğuna dolduruluyor.
“Beyin transplantasyonuna tanık oluyorsun” diye dalga geçiyor arkadaşım. Gülemiyorum. Gülme de, hayat gibi adli tıbbın dışında kalmış.
Öğrencilerin dikkati dağılmaya başlamış. Bir tanesi diğerini çıkışta Cuma konserine davet ediyor. Bilet yokmuş ama içeri bedava girmenin yolunu biliyormuş. Bugün Cuma. Üç gün öncesi geliyor aklıma. Salı günü arkadaşım bana otopsiye gelip gelmeyeceğimi sormuştu. Gelirim demiştim. O akşam, bugün göreceklerimizin hepsi yaşıyordu. Hiç biri öleceğini aklına getirmiyordu. Ben de öyle.
YORUMLAR
Kutladım sizi,akıcı ve de etkileyici bir yazı olmuş...Hep bir otopsiye girmek istemişimdir ben de nedense, ya da en azından bir ameliyat izlemek...ya da ben derken bir başkası bizi izler olabilir hiç bilemeyeceğimiz bir zamanda.
İlhan Kemal
Yeşilvadi
İlhan Kemal
Yeşilvadi
İlhan Kemal
Güne gelen harika bir öykü.
Yazarını tebrik ediyorum, sevgilerimle...
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Yine çok ustalıkla, özenle işlenmiş bir konu. Bir öyküde olabilecek her şey var. Merak duygusu, sonunu tahmin edemeyeceğimiz bir başlangıç, olayı gözümüzde canlandırmayı sağlayan unsurlar, düşündürmeyi amaçlamış kurgu. Çok beğendim ve iyi ki yazıyorsunuz diyorum. Tebrik ederim. Selamlarımla.
İlhan Kemal
Aysel AKSÜMER
İlhan Kemal
Öykü ve yazıları kim/ler seçiyorsa iyi seçiyor/lar, keşke şiirler de bu denli özenli seçilebilse...
İlhan Kemal
İlhan Kemal
tak...
tak...
tak...
tak...
tak...
......!!!!!!!!
görgü tanıklarının ifadelerine göre
langa sahil yolunda
deniz istikametine doğru
yaya olarak koşar adımlarla
kırmızı ışıkta geçmeye çalışırken
.........plakalı aracın çarpması sonucu
olay yerinde hayatını kaybeden
on bir(11) yaşlarında
kumral bir metre otuz santim boylarında
kimliği ve ayakkabıları olmayan
üzerinde haki renkli kadife pantolon
ve beyaz tişört bulunan şahsın cesedi
ölüm nedeninin tespiti için adli tıp
kurumuna teslim edildi....
imza.
polis memuru falanca...
imza.
polis memuru filanca...
imza.
cumhuriyet savcısı fişmanca...
kucağında bu tutanakla alınır çocuk
otopsi odasına...
tüm masumluğunda yatmaktadır sedyede...
üç boşluğu açılmak üzere
iki hademe tarafından taşınırken otopsi masasına...
tak...
tak...
tak...
tak...
tak...
......!!!!!!!!!!!
sağ cebinden
haki renkli pantolonunun düşer
daha bir kaç saat önce
mahalle çocuklarından üttüğü rengarenk
cam misketler...
tüm odanın soğuk zemininde
sıçraya sıçraya dağılırlar...
tak...
tak...
tak...
tak...
tak...
........!!!!!!!!!
o gün
langa’da
sahil yolunda olmasaydın çocuk
bu gün
otuz iki yaşında olacaktın...
kavgasını verirken yaşamının
belki de misketlerini orada unutacaktın...
ben unutamadım
çocuk...
seni
ve
mis-ket- le-ri-ni...
sende hatırlıyor musun?
tam on dokuz tane...
hepsini saydım...
üçü kırık
on altısı gıcır
tam on dokuz mis-ke-tin vardı...
yaşın kadar
ömrümden üterken sen
ben mis-ket-le-ri-ni
o küçük kalbinin tam yanına
hüznümle beraber koydum çocuk...
üçü kırık
on altısı gıcır
tam on dokuz cam mis-ke-tin vardı...
yaşın kadar ömrümden üterken sen...
hüznüm oldun çocuk...
hep
hüznüm oldun...
Meslektaşımı kutluyor, yaşadığım bir şiirimi izninizle ekliyorum. Tıp Fakültelerinden ara sıra Dr. çıkarmış derler...Ne kadar da doğru derler...
ahad karacan...
ahad karacan tarafından 6/25/2011 4:04:12 AM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
Doktorların, özlellikle de cerrahların, görevlerini yerine getirdikten sonra, et yemeklerini yerken neler
hissettiklerini hep merak etmişimdir.
Bir de insanların bedenin içini dışına çıkartıp, tekrar yerine koyduktan sonra , başka insanlara bakış
açıları nasıl oluyor onu da çok merak ederim.
Zor bir meslek ve bir o kadar da stresfull.
İlhan Kemal
Mesleğe adım attıklarında duygusal anlar yaşayabiliyorlar. İkinci sınıfta kadavraları ilk gördüklerinde ağlayanlar olduğunu duymuştum. Ama aradan kısa bir süre geçip çocukluğundan beri yanyana olduğum arkadaşımı bir insanın başını keserken görünce profesyonelleşmeye başladıklarını hissediyorsunuz. Hatta daha da sonra aynı kişi gelip 'Bugün bir işçi geldi. Kolunu makineye kaptırmış, kol omuz başından yırtılarak kopmuş. Yerine diktik, çok temiz iş çıkardık' dediğinde onun sizden farklı bir algılayışı olduğunu hissediyorsunuz.
Billur T. Phelps
Ağaç ve ıspanak örneği çok güldürdü beni :)
Doktor bir arkadaşım yıllar önce anatomi dersinde bir kız arkadaşlarının önlüğünün cebine , kadavradan kestikleri cinsel organını koymuşlar şaka yapmak için. Kızcağız elini cebine sokup, ne bu diye dışarı çıkartığında, resmen bayılmış.
Sonra iyi bir doktor oldu mu, işte orasını bilmiyorum :)))
İlhan Kemal
Benimki iyi bir doktor oldu. Amerika'da, bir araştırma hastanesinde uzun yıılar doktorluk yaptı. Yalnız işinden bahsetmez oldu. Ben de ona muhasebe kayıtlarından, finansal tablolardan bahsetmiyorum.
İlhan Kemal
İlk ikimde çalışmanız demiştim. İkilerimin ikisi de görmek istediğim yerde:)) Gerçi siz hep ilk ikiler arasındasınız bana göre de, diğer yazarımız yeni keşfim:))
Kutluyorum.
İlhan Kemal
Sanırım midem bulandı. Gerçekten. Öyle bir anlattınız ki sahneyi yaşamış kadar oldum. Zaten iki kez ameliyat olmuş biri olarak o kesme biçme yerlerini az buçuk biliyorum.
Rabbim ne yapar da insanlık yararına olmaz. İyi ki öleceğimiz zamanı bilmiyoruz. Bir düşünsenize, hayat kabusa dönerdi. Gerçi muskacının biri bana 79 yaşına kadar yaşayacağımı söylemişti. Yani neredeyse yaşadığım kadar daha yaşayıp öleceğim bu söze itibar edersem. Allah'tan gaybın sadece Allah'ın ilminde olduğuna inanıyorum.
Sahiden de şiirdeki diyaloglarla ne kadar örtüşüyor öykü. Tam üzerine gelmişim demekki...
Hala kolonya şişesini kokladığıma göre öykünüz son derece başarılı olmuş demektir.
Yanlız ille de bir şey söyle derseniz "Tişörtünü çıkarttığında, görenler bilirler, dövmeler beliriyor Tarık’ın omuzları ve sırtında." cümlesindeki "görenler bilirler" eklemesini fazlalık buldum. Eğer özel bir nedenle konulmamışsa tabi. Zaten görmeyenler bilemezler değil mi?
Bu öyküde kimse bir şey içmiyor ama ben kolonyayı içecek gibiyim.
Çok başarılı. Yine ilk ikim arasında çalışmanız.
Kutluyorum.
İlhan Kemal
Dediğiniz gerçekten doğru. Hatta her şeyi bildiği için insanlara ölecekleri tarihi söyleme şantajı yapan bir kahramanım bile vardı. Bilmek başımıza gelecek en kötü şeylerden biri.
Bahsettiğiniz ekleme özellikle oraya kondu. Doğaldır ki bir tekrar içeriyor. Ama bırakın öyle kalsın; böyle daha iyi olduğunu düşünüyorum (Üçüncü tekilde anlatsam onu koyma lüksüm olmazdı).
Kolonya gerçekten işe yarıyor. Biz de maskelerimize damlatmıştık; epey süre idare etti.
Teşekkür ederim beğendiğiniz için. Umarım bir sonraki öykü sizde daha güzel duygular yaratır. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Yanlış anlaşılmasın bu durum. Yazılar insanlarda refleksler oluşturuyorsa başarılı olmuş sayılmazlar mı?
Saygılar.
İlhan Kemal
İlhan Kemal
O konu çok daha gidebilirdi ama buna yazanın da, okuyanın da sabrı yetmezdi. Teşekkür ederim güzel sözleriniz için. Saygılarımla.
1980 senesi idi sanırım. Bir yakınımız yattığı hastanede bir akşamüzeri vefat etmişti. Akşam olduğu için cenazeyi hastanenin morguna kaldırmışlar. Ertesi sabah defin hazırlığı için kalabalık bir grup olarak hastanenin morguna gittik. Morg bodrum katta loş, kasavetli, havasız bir yer. Etrafa tarif edemeyeceğim ağır bir koku hâkim.
Uzatmayayım; kapıyı tıklattık ve içeri girdik.
Karşı duvar boydan boya çekmece şeklinde dolaplarla döşeli (aklımda kaldığı kadarı ile yirminin üzerinde çekmece). Bu çekmeceler hepsi full ceset dolu. Yan duvarlardan bir tanesinde boydan boya uzunca mermerden bir masa. Diğer duvarda yine üzerinde bir de lavabo olan başka bir masa.
Masaların üzeri ceset dolu. İki tanede yerde yatıyor. Artık nasıl olmuşsa, tafik kazası mı, cinayet mi, intihar, kaza mı? Elbiseleri, ayakkabıları, çorapları ile öylece yatıyorlar. Uyur gibi. Elbiselerindeki kısmı kan lekeleri de olmasa, aynı uyur gibi. Bırrrrrrr-1- !
İçeri girdiğimizde; ağzında maskesi, ellerinde eldivenleri ile bir görevli (evet sadece bir kişi ve en az yirmi ceset ile aynı odada. Bırrrrrrr-2-!) masalardaki cesetlerden bir tanesine anlattığınıza benzer şeyler yapıyordu. Aynı bir ev hanımının mutfakta yemek yapması gibi, aynı bir veznedarın para sayması gibi, aynı ustanın duvar örmesi, boyacının boyaması gibi.
“Buyurun” dedi. Cenazemizin ismini söyledik, dolabını gösterdi. İster istemez adamla göz göze geldik. ( o kadar da gözlerimi kaçırmaya çalışmıştım oysa. Bırrrrr-3-!
Siniri alınmış çiğ köftelik kıyma gibi olmuş adam. Gözler buz; buz ki bumbuz!
Doktorluk zor zanaat vesselam
O değil de
“Hiç biri öleceğini aklına getirmiyordu. Ben de öyle.” derken, kahramanımızın içine doğmuş demek ki, ölmeden iyi akıl edipte bunları size aktarmış.
Gene bir ters kroşe yerleştirdiniz yani, akşam akşam
Tebrikler, selamlar
İlhan Kemal
Morg değişik bir mekan. Mezarlığın tazesi kıvamında değil. Hatta o kadar çekici bir kavram ki sadece adı bile yetiyor: Morg Sokağı Cinayeti. Ördekçi Halil Sokağı Cinayeti de olabilirdi (Sokağın adına göre cinayet şekil değiştirmiyor ya) ama okuyucu kitlesinin yüzde altmışı ismi görünce okumaktan vazgeçerdi. Bu yüzden içine girmemişler için bile bir gizemi var yerin.
İçine girenler ise bir süreliğine morgu içlerinden çıkartamamadan şikayet edebilirler. Kendi deneyimimde de on ikiyle on beş arası ceset vardı, bunlardan dördü yanıktı, yanıklardan ikisi çocuktu diye başlayabilirim ama öykü bu haliyle bile mide kaldırdıysa daha derin bir betimlemeyle kendisini yayından kaldırtabilirdi. Bazı şeyler orada kalmalı.
Doktorluk değişik bir dünya. Belirli dozlarda alındığında çok da ilham verici. Teşekkür ederim. Saygılarımla.
Ağyar
Eğer öyle bir intiba uyandırdıysam, gerçekten üzülürüm." Körün gözüne, gözüne" öyle denk gelmiştir diyelim, aman ha!
Başarılar, selamlar