HAK AŞIĞI
Bir hak aşığı vardı. Nerde ne zaman parlayacağı belli olmazdı.
Sanki karanlık gecenin yıldızlarından sadece biriydi… Saatlerce bakardım gökyüzüne, hangi yıldız parlayıp kayarak düşecek yeryüzüne, hangi yolun virajında karşıma çıkacak bilemezdim.
Ya da karşılaştığında, öfkeli mi, üzgün kırgın mı, esprili mi yoksa
gülerek mi bakacak bana? Selamımı alacak mı? Bazen alır bazen almazdı ama asla almadığını kabul etmezdi. Tek söylediği fark etmediğiydi.
Önceleri kızardım ona. İşine geleni görür, işine gelmeyeni görmez, işine geleni duyar işine gelmeyeni duymaz, tutarsız diye düşünürdüm. Hatta gururlu kibirli, kendini beğenmiş derdim. Galiba ilgisini beklerdim.
Pervane olurdum çevresinde, fark edilmeyi arzulardım. Evet, bazen görürdü beni, bazen de sanki daha önce hiç görüşmemiş gibi davranırdı.
İncinirdim, üzülürdüm içim sızlardı.. .Hatta küserdim fark etmeyeceğini bile bile...
Yakar kavururdum kendimi, kendi kendime.
Bir defasında, “Halini anlat ki bileyim, kendi kendine kuruntu etme.” demişti.
Bu sözünden cesaretlenerek, rahat konuşmaya başladım. Sözlerim elekten geçmeden gidiyordu.
O da ne? Bu kez hiç duyulmuyordu söylemlerim. Ses yoktu, yanıt yoktu... Kaç kez haber saldım, ama beni duymadı ya da duymazlıktan geldi... Dünyada insan mı yoktu başka konuşacak? “Boş ver!” dedim.
Hep bir yanım: “Bırak şunu, bak kendi işine gücüne!” der, diğer yarım tutkuyla onu isterdi.
Mantığım sözünü geçiremedi yüreğime. Sonunda yüreğim galip geldi...
Dildi insanı görünmez eden, tavır, davranıştı...
Nasıl bir yüreğe sahipti Hak Âşığı? Onun gözleri neyi görürdü, neyi görmezdi? Neyi severdi, neyi sevmezdi? Kimleri dost edinirdi kendine? Ya sevgisinin süresi? Nasıl Âşık olmuştu Allah’a? Neler yaşamıştı, ne aşklar, ne acılar, ne haksızlıklar?
Şekli şemaili, cinsiyeti neydi?
Yalnızca yürekti o, ne cinsiyeti vardı ne de şekli... Gözleri mazlumu görür, Hakkı seveni, Hakkı zikredeni... Nur’u severdi o ve nurun aydınlattıklarını... Nur’a koşanları dost edinirdi. Süresizdi sevgisi. Ya ilgisi, ya ilgisi?
Çözülmez bulmaca gibi... İnsanlardan gelebilecek her türlü darbe inmişti sırtına, vaktiyle. Öyle bir yandı kavruldu ki, yok etti kendinde kendini!..
Ne cinsiyeti kaldı ne şekli şemaili...
Şimdi o, içmeden sarhoş, semazenler gibi o Nur’un etrafında dönmekte...
Ben de onun etrafında, hem de sorgusuz sualsizce...
24 haziran 2011/Nilgün KURT
Bir yokluğa düştü gönlüm vardan öte vara döndü
Aşk ateşi dediler bu hardan öte hara döndü
Kimse bilmez hal nicedir hasret gündüz gam gecedir
Harf öğütür cümle biçer dilsiz gerek hem nicedir
Meftun oldum Hak dostuna yardan öte yara döndü
Hâle KULOĞLU