- 653 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TEK KALBİN OLMAYAN ŞEHİR
TEK KALBİN OLMAYAN ŞEHİR
Bir hikâyenin en başından en sonuna kadar yaşamıştı bu şehir. Anlatacağım hikâyenin tek kahramanı oydu. Yüreğinde güneşi, eteğinde yedi kardeşi taşıyan şehrin hikâyesi bu.
Sabah tüm azametiyle gelmişti yine bu şehre. Yüreği kırgın olan bu şehir bu yükü taşımaktan bıkmıştı artık. Ama kutsal vadedicinin emriyle vadedilenin zamanı gelmemişti daha. Bu ne hüzün bu ne ümitti yalnızca o şehir bilirdi.
Neyin günahıydı anlayamamıştı. Aslına ters olmuş bir yüreğin idaresinde olmanın ezikliğini yaşıyordu. Ay ve güneşin vatanı ümitliydi. Vadedilenin bir gün olacağını biliyordu. Şehrin hâkimi şehre layık olmayan bir edayla üzerinde geziniyordu. Bir gece, sadece şehir uyanıkken içine doğan huzursuzluktan olsa gerek o da uyanmıştı. O gece şehir kendisine hiç de yakıştıramadığı o adı ilk kez bu kadar içten ve hırsla duyuyordu:
- ‘’ Ey Konstantiniyye sen benim olarak kalacaksın ebediyen! ‘’
İçi titredi şehrin. Kim kimindi acaba. Kendisi asırlardır var olduğu halde ebedden söz edemezken bu cesarette neydi? ‘’Sabır’’ dedi sonra; vadedilenin gününün geleceğini bilir bir edayla.
O sabah şehrin havasında muştu kokusu vardı. Deniz adeta kabına sığmıyordu bu sabah. Yüreği çırpınıyordu adeta denizin. Şehrin Maşuku şehre uzaktan baktı. Hem de benim demeden. Sadece hak ettiği değere kavuşturma aşkıyla.’’ Ben ‘’dedi.’’ Nail olur muyum vadedilene?’’. Durdu, dinledi. ‘’Evet’’ dedi. Ben olmalıyım. Ben olmasam da bunun için bir şey yapmalıyım. Ya hoş bir seda. Ya da…
Tüm hazırlıklar başladı sonra. Kalplerde iman, yüzlerde ümit. Kalpler coşkulu. Kalpler yerinde değil. ‘’ Ne güzel asker olmak’’ ‘’ Ne güzel komutan olmak’’ müjdesi içlerini sığdırmıyordu kabına.
Şehir hissediyordu bunları. Aslına ters olmuştan kurtulmanın vaktimiydi acaba. Hak ettiğine, değerini bilen birine kavuşmanın vakti miydi? Daha öncekiler gibi olur muydu acaba. Eli olaydı, dili olaydı ya da anlayan olaydı kalır mıydı aslına ters olmuş yüreğe? Bırakır mıydı yanına? Çeker miydi bu hasreti? Biri bileydi. Biri anlayaydı derdini. Bağrında yedi kardeşi taşıyan şehrin feryadını duyaydı biri…
Ve vakit geldi sonra. Şehir kuşatıldı. Kükrüyordu, bağırıyordu şehrin sahibi. Şehir o sevmediği iğreti adı defalarca duyuyordu artık. Becerebilseydi duymamayı, tıkayabilseydi kulaklarını ebediyen duymak istemezdi. Evet, vakti gelmişti. Olmasaydı. Gönüllerin fatihine aslı suda ilerleyen şeyi taşta, karada yürütmeyi öğretir miydi? Şehir anlamıştı evet vaktiydi.
Dalgalar daha başkaydı. Taş toprak daha başkaydı. Yağmuru, havası, suyu, binası, yaprağı daha başkaydı. Hepsi sanki bir olmuş sınırsız teslimiyet için can atıyorlardı.
Şehir diriydi fakat sahip yorgun düştü. Döndü son kez baktı şehre. Kendisinin olmadığını anladı ama inatla ve hırsla tekrar o ismi hatırladı. Ve şehir iğreti adını son kez duydu ondan.
Vadedilen olmuştu evet. Kaç kişiye nasip olurdu. Kaç kişi erişirdi bilinmezdi. Döndü vaadediciye. ‘’Şükür’’ dedi. ‘’Ben’’ dedi. ‘’Sevdiğin kulun muydum?’’ dedi. Sen dedi. Hu dedi… Bir destana nail olmuştu artık. Gösterdi cihana yürek yaşının ne demek olduğunu. Birin bazen ikiden büyük olduğunu anlattı cihana. Sevdanın neler başaracağını bir bir gösterdi. Kendinden sonra gelecek olana bir bir anlattı. Sonra derin bir suskunluğa daldı. Dinledi şehri doya doya. Sabah, akşam, gece, gündüz. Sadece o ve şehir…
Şehir mutluydu artık. Aslına dönen her şey gibi. Saçlarını seher vaktinde o sesle salıyordu denize. Kendi dilince âşık olduğuna şükrünü o sesle duyuruyordu. Sabah akşamın farkı yoktu artık. Biliyordu. Yeri buraydı. Başkası da olmazdı. Anlattı. İçini döktü aya, güneşe. Evvelden iki dostuna. ‘’Siz’’ dedi. ‘’Beni’’ dedi. Benden iyi bilirsiniz. Ben bir divane elinde bir cevher idim. Ve siz bilirsiniz kıymet bilmeyeni. Ne kendini nede kendini var edeni bilmeyenin elinde esareti görmeyi. Ağlamasını bilmeyene derdini anlatmayı.
Yüreği taş olmuş yüreğe iç dökmesini. Anlamasını bilmeyene dert anlatmasını. Siz bilirsiniz. Çünkü sizle yaşadım onları.. Bunlar bizim yaşanmışlığımızdı. Başkasının değil…
Tüm bu yaşananlardan sonra yüreğe ilk kıvılcımın düştüğü; ilk damlanın kalbe damladığı gündü. Şehir halinden memnun tatlı uykusunu uyurken. Bir kalbinde, kendi içinde kendisi için attığını bilmiyordu henüz. Çok aşığı vardı ama kendi için, kendi içinde yanandan haberi olmamıştı daha. Çok uzakta değil kendi içinde herkesin kız kulesi dediği yerde düşmüştü adına martı denilenin içine sevda. Kimse bilmezdi belki ama bu şehrin semasında feryadı bundandı. Denizine mecbur kendisine sevdalıydı şehrin. Onu en iyi o bilirdi. Esaretini, kurtuluş ümidini, Fatihine kavuşuşunu bir bir görmüştü. Her biri tespih tanesi gibi serpilmiş yedi tepesini, gökyüzüne dua gibi ulaşan azametini, yapısını, fatihe açılmış kapısını, en önemlisi tarihi yaşamış derin, ince bakışını sevmişti. Yüreği o sevdayla kavrulurken diyemedi şehre. Yandı yandı attı içine. Kandı kandı daldı denizine. Söndüremedi, söndürmedi.
Günler günleri kovaladı sonra. Ne yanışlar geçirdi ve kalışlar. Her geldiğinde rengi al oldu. Sustu dinledi. Yakardı Sahibe gitmesin bu duygu diye. Çünkü gitmeyi o bilirdi. Kendinden olmayana bakmayı ardından ancak o bilirdi. Aldanıştı bu, bir oyalama. Kendinde değildi, kendi olamazdı. Kalbinden değildi canı olamazdı. Niyeydi o zaman? O bağırışlar kimeydi? Neydi yüreğini yakan gelişler ve neydi ciğer dağlayan gidişler? Bu güzellik içindeki dikende neydi. Soramadı kendine cevabı kendinden değildi.
Derdini açtı sonra şehre bir bir anlattı kendini. Bütün eksikliğini. Şehre baka baka. Şehre yana yana. ‘’Ben’’ dedi. ‘’Bu halimle, şu senden olan bir kulede, haddimi aşarak sana vurulmuşum. Yanmışım. Harmışım. Ama şu atıp duran olmasa olmazdı hiç bir şey. Sen benden değilsin. Kendimden değilsin biliyorum. Ama şu atıp duran. Senin azametin var. Aşığın çok. Çok uyku bölersin bilirim. Dünyanı gözü sende bilirim. Ama ben neyim? Ben ömrü kısa. Adı var olan sadece. Ve geçici. Senin sonsuzluğunla benim sonum olmaz bilirim ama şu atıp duran olmasa…’’
‘’ Ben ‘’dedi şehir. Çok görmüş çok yaşamış olan ben. Denizimde yüzerken gemiler, genç kızlar yıkarken umutlarımı gölgemle öğrendim sol tarafta atanın söylediklerini. Bende bilirim taştan topraktan olsam da yanmayı. Karanlığım olsada sevdayla aydınlanmayı.
Bir kuş yaşardı içimde. Severdi gülünü. Onun için verdi canını. Ateşi bağrında onun için hissetti. Gözyaşlarını onun için akıttı gecelerde. Ben şahit oldum yanık sesine. Kendini adayışını sevdiğine ben gördüm. O ezeli olmayan şehir dediğin ben. İşte bu yüzden bilirim yürek yanışını. Nice medeniyetleri ve de nice aşkları sakladım kalbim dediğim yerde. Farklı inançları sığdırdım kalbime. Bir tek olan sevgiyi de sığdırırım içime. Ama dedim ya; sen kulenin sakini. Sadece benle yaşa . Ama bensiz.
Ben canlı olmasam da nice canlar taşıdım bağrımda. Yüreksiz yüreklere şahit oldum. Eğer o vadedilen günü bilmeseydi dayanır mıydı yüreğim? Yani sevmese. Yollamadım mı sanarsın al mendiler sevdiğim için ? Kaç el salladım bilmezsin. Ne adlar konuldu üstüme, sevdiğim uğruna baş eğdim bunlara.
Evet sevenim çok ama kıymet bilenim yok. Anılmıyor adım Aslıyla. Sokaklarımı bende tanımıyorum biraz. Ama yine o inanç. Ve o sevda. Şimdi. Ben vadedene âşık olmuşken ve yine ben beni tanımaz iken. Sen kız kulesinin sessiz rüzgârı! Benle kal ama bensiz. Ben yine dalayım kendi sessizliğime. Sokaklarımla, güvercinimle, baharımla, yedi kardeşi taşıyayım yine. Ben bir yüreğin değil her yüreğin olayım. Fatih aşkına. Fatihin Fatihi aşkına. Bu efsun sürsün sonuna kadar. Bir kalp değil bin kalbe sığmalıyım. Bin kalp taşımalı beni. Senin dünyan benden ibaret belli. Bense anlatmalıyım yeni nesle bu görmüş gözlerimle. Anlatmalıyım ecdadı sessizce ve gizlice. Her yere dikmişim bir anımı görsünler diye. Benim kalbim kırık ezelden. Baksana iki parçayım bu yüzden. Aslıma yeni kavuşmuşken ve değişmeden böyle kalmalıyım.
Ben çok görmüş, çok yaşamış çok yanmış. Ayrılığa doya doya kanmış şehir. Güneşimle ayımla, ürkek çarpan kalbimle böyle kalmalıyım. Dinlemeli beni yine şairler. Anlatacaklarımı daha anlatmamışken gidiş olmaz. İşte bu yüzden ben. İçi sitem bol. Ben İslambol. İstanbul... Yaşamalıyım sessizce. Yüreğimde anlatacaklarımla. Kalmalıyım öylece…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.