H A T D İ N Ö Y K Ü L E R İ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
IŞIKLAR
“Bilir misin Hatdin temelini attığım her binanın üzerinde yükselen kolonlar ve kirişlerin ardından, örülen duvarları saklattırırım sıvalarla.”
Tüm yorgunluğunu bir kenara itip az önce şehri bir anda esir alan ve bir anda çekip giden yağmurun ardından, dün akşam bıraktığı yerden evlerin ışıklarını seyretmeye gitti. Yağan yağmurla terk edilmiş sokaklarda tabutluk gibi dizili apartman dairelerinin, pencerelerinde parlayan ışıklarını izlemek, sebepsiz bir coşku veriyordu nedense. İki eli ceplerinde ne hızlı ne de yavaş adımlarla, oynak kaldırım taşlarına aldırmadan yürüdü.
En çok sarı ışıklı avizeleri sever ve en çok bir avizeye beyaz ampul takılmasından nefret ederdi. Hele o florsan lambalar yok mu! Tüm ekonomikliğine rağmen bir türlü sevememişti o soğuk beyaz ışığı.
Tül perdelerin ardında duran hayatları hayal etti. İçerilerinde dolaşan ve hiçbiri için tanıdık bir yüz kurgulamaya gerek duymadığı, yalnızca hareket eden bedenleri… Pencere önlerinde oturup, gelip geçeni seyir eden yaşlıların kimsesizliklerine üzüldü.
Vakit ilerliyor, geceyi çağırıyordu. Kir pas zamanların eli kulağındaydı işte.
Önünden geçtiği birahaneler, barlar usul usul kalabalıklaşmaya başlamıştı bile. Az ötede süslü ve korumalı bir kapı;giyinmeyi unutmuşa benzeyen ve yüksek ökçeleriyle yaşını büyütmeye heves eden genç kızları buyur ediyor, onların ardından da gençliğini pek çabuk kaybetmiş,yüzünde bir spatulayla kaldırılabilecek kadar makyaj taşıyan,çocukça abuk sabuk şımarık konuşmalarıyla piyasayı iyice öğrenmiş geçkin kadınları kabul ediyordu karanlık loş salonlarına.
“ Avlar ve avcılar…” diye düşündü. Birbirini parçalayan kan ve irinle doyuma ulaşan bir dolu kayıp ruh.
“Neden barlar, birahaneler hep böyle loştur bilir misin Hatdin?”
“Çünkü günah, karanlığı bekler ve karanlığı sever de ondan”diye cevapladı yine kendisi.
Uygun adım kaçırdı bedenini ana caddenin şuh loşluğundan. Ara sokaklarda yaşanan sakin hayatların peşine düştü. Apartmanların önlerine sıra sıra park edilen onca araba, ailelerin bir araya geldiğini müjdeliyordu. Müjde miydi gerçekten? “Bu duvarlar, ben ve benim gibilerin alıcılarına satmak için hazırladığımız ve alıcılarının da yaşantılarını örtbas etmek, gizlemek ve maskelemek adına düşünmeden ödeme yaptıkları perdelerden başka hiçbir şey değiller”diye mırıldandı.
“Alıcılar bu evleri alırken nelere dikkat eder bilir misin Hatdin?”
“ Yalnızca makyajlarına. Nereden bilecekler kullanılan malzemeleri? Misal, ateş tuğlasıyla mı yoksa gazbetondan mı olduğunu düşüneni var mıdır? Sanmıyorum. Onlar yalnızca parkeler, saten alçılar ve mutfak dolaplarına bakacaklar. O halde neden para kazanmaktan başka amacı olmayan insanların yalnızca makyaj için keselerinin ağızlarını açtıklarına kızıyorlar ki! İşin bu tarafından bakılınca “Makyaj her şeydir” demek zorunda olmaktan bile midem bulanıyor ne yalan söyleyeyim!”
“İş konuşacaksak dönelim Hatdin!”
Sessizliğin olması yolun sürebileceği anlamına geliyor olmalıydı.
“Şu pırıl pırıl ışıkların altında süren tüm hayatlar her zaman ve sadece mutluluk mu yaşıyor?Hangi pahalı abajurun altında, eşini aldatan bir adam üstüne üstlük karısını hiç acımadan dövdü bugün ve kaç dayak yiyen kadın ışıkları söndürüp uyumak yerine ağlamak için bıraktı başını yastığına?Kaç kadın ertesi sabaha morluklarını saklamak için güleç bir yalanın ardına saklanıp çıkmayacak evinden?”
“Ya diplerden gelen böcek sesleri Hatdin!”
Bir apartmanda kaç canlı yaşar? Hiç bir apartman sakininin bilemediği en can alıcı ama tek cevapsız soru değil üstelik.
Kendinden başkasına tahammülü olmayanların sokaklarında geziniyordu işte: Zenginlik, fakirlik, yalnızlık, üzüntü. Ve … mutlulukla kucağa alınan taze bebekler, hep süre giden bir hayat “dizi”si.
Işıklar altında, duvarlar arkasında belki bir cinayet işlendi/işleniyor ya da işlenecek bu gece, tam da bir cinnet sonrası. Ya da kim bilir belki de anne eli değmiş mis gibi zeytinyağlı bir yaprak sarması konacak yemek masasının ortasına…
…
“Bütün böcekler az sonra parmaklarının uçlarına basarak çıkacaklar evlerinden. Mutlu mutsuz tüm insanlar birazdan derin düşlerin koynuna uzanacaklar. Aklı olanlar mizanlarını yapıp toplayacaklar akıllarını başlarına. Dönelim artık bizde…Ama sana söz veriyorum Hatdin, benim de bir evim olacak bir gün. Belki kerpiç belki ateş tuğlasından öreceğim duvarlarını ve asla sıvanmayacak duvarlarım. Açık, aşikâr aslını gösterirken aslımı hatırlatacak her içeri girişimde.”
YORUMLAR
Her adımda kendinle konuşuyorsa kişi ,bir şeylerin rahatsızlığı vardır onda
İnsanların astarlaşmış yüzlerini soğuk beyaz ışığa benzetebilir
Kaba bir binanın yanından geçerken tüm zarifliğiyle olması gerekeni konuşabilir
Kaçabilir kendi dünyasındaki eve ,evini sırtında taşıyabilir ...
..
Sevgiler.
Öze haksızlıktır özenti çukurlarında yol almak. Doyumsuz olan; İnsan'ı,ne durdurur diye soruyorum kendime, ''Kanaat'' diyorum şimdilerde öğretilmeyen vermeyi unutturup almayı hedefleyen.
Sonra soruyorum kendime hayat diyorum yiyip içmek ve gezmek mi? Yani bu kadar basit mi?
Hep dikkatimi çekmiştir.Elinde arabasının anahtarı savrularak girer Cafeye, üzülürüm kendisine biçtiği değere. Bir metal parçası kadar değer vermemiş kendine. Be adam derim yada kadın Yüreğin değer böyle binlercesine.
O yüreği taşıyanlardan olmak temennisiyle.
Gülen yüzünüze birde bu satırlar eklenince değmeyin keyfime.
Selam ve sevgiler güzel yüreğinize
Nilgün Akçay tarafından 6/23/2011 5:47:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
özellikle geceleri, perdeleri kapalı ışıkları yanan evlere hangi birimiz bakıpta içindeki yaşamlarla ilgili hayallere dalmayız? Gerçeklere ayna tutuşunuz güzeldi.
Öyküde altı çizilesi o kadar çok güzellikler vardı ki, zaten birçok yorumcu bunu dile getirmiş.
Akıl dolu bir yazım tarzı.
Tebriklerimle.
Saygı ve sevgiyle kalın...
o sokaklarda ben de gezdim sıvayla makyajlanmış duvarlar arasında ne sırlar saklı
mutluluk yalnızlık üzüntü neşe yokluk varlık,mutsuzluk hüzün .....ne çok şey var hak adına haksızlıkla yapılan
görmeyen duymayan taş yüreklerden yansıyan yaşatılan kim bilir bir çocuk belki dudaklarını büzerek içini çekip ağlıyor
kendini görmeyen babasına ya da bir kadın yalnızlığının çaresizliğinin sancısını mutfak penceresinden ay ışığına anlatıyor ve bir erkek arka sokakta bir ucuz Leyla'nın kollarında mutluluğun en alasını (!) yaşıyor
çok bildik bir manzara bu,tanıdık
keşke herkes Hatdin gibi az biraz haddini aşıp sıvaların ardındakini haykırsa
böcekler daha onurlu bazen
sevgim saygımla usta kalem
Sevgili Lütfiye Hanım...
Biraz mahçup geldim yine, yazıyı dün okumama rağmen varlığımı beyan edememiştim. Bildiğimiz ve görmezden geldiğimiz ama alışılagelmiş bir konuyu çok çok farklı işlemişsiniz. İnanır mısınız, aynen şöyle yaptım; okudum, düşündüm, bir satır daha okudum, bir daha düşündüm, bir daha düşündüm. Beni karanlık ve biraz da loş bir ülke karşıladı. Ümidimizi tüketmemeye ne kadar özen göstersek de, gelecek günlerin şakacı mutluluğuna pervasız kalabilmekten yoksun olmalıyız. Beceriksiz ve anlayışsız insanlar olmuyor değiliz zaman zaman. Derinlerdeki böcek seslerini hangimiz duyuyoruz ki! Farkındalık bir meziyet, yazmak bunun katmerlenmiş hali olmalı. Geçen gün bir şiirde çocukların şehvet seslerini işitmediklerinden bahsediyordu şair. Hani diyorum çocuklar kadar masum bir duyarsızlıkla iyi şeyleri kutsal bilip baş üstünde taşısak ve kötü olan herşeyi alaşağı edebilsek, sesimizi duyurabilsek birilerine. Hani bir kadın boş yere dayak yemese, dünyaya gözlerini sıkı sıkı yummuş kocasından. Bir koca karısına bir gün olsun yorgunluk değil de, kucak dolusu çiçek getirebilse... Cinayetleri 3. sayfalarda işlenmeden evvel sezebilsek, el uzatabilsek.. Ahh ama olmuyor işte, ille yaşaya yaşaya görmemiz icab ediyor, ders alamadığımız sahneleri... Ampülün beyazı, sarısı evin içerisindeki sevgi atmosferini her ne kadar hiç değiştirmese de, keşke diyorum her tartışma renk kavgasından çıkacak kadar tercihlere olan düşkünlükten çıksa keşke. Öyle masum, öyle çabuk unutulan ama hayatın zarif bir ayrıntısı olabilse keşke hatırladığımız her an... İlham aşılayıcı ve öğreti tadında yazınızı kutluyorum. Nicelerine inşallh..
sevgiyle..
fulyaa tarafından 6/23/2011 9:12:38 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sürekli riyayı ve yapayı üretip ödüllendiren zamane, insanları da çeşitli maske üretimine zorluyor, kat kat maskeler altında bunaltıyor.
Sanatçı, hiçbir çağda, maskeden hoşlanmamıştır. Sanatçı, maskeleri yırtan, indirendir, duvarları kazıyan...
Öykü, bu özlemi duyumsattı.
Sevgi ve dostlukla kutlarım...
—Bak Hatdin çiğim; kızım/oğlum sana söylüyorum gelin, damat, görümce, kayınço, enişte, elti, baldız, bacanak, emmi, dayı, hala, teyze, bacı, gardaş kim varsa şunu anlasın artık
—Neyi?
—Nenen çaruk giyerdi bunlari unuttun mi?
Yazarın muradını anladım da, ah Hatdin’in kim/ne olduğunu bir anlayabilsem de rahatlasam. Bir kişi mi acaba, mimar, kalfa, kalıpçı, sıvacı, soğuk demirci, dekoratör, müteahhit, veya emlakçi. Yoksa bir derneğin, partinin veya sivil toplum kuruluşunun veya bir örgütün ismindeki baş harflerinin açılımı mı? Şifre olabilir mi veya parola. Olabilir de olmayabilir de. Olabilir mi
Tebrikler, saygılar, selamlar
''Uygun adım kaçırdı bedenini ana caddenin şuh loşluğundan. Ara sokaklarda yaşanan sakin hayatların peşine düştü. ''
son derece güçlü ve kendinden emin bir anlatım ... özgüveni sağlam br kalem ...
ve de sürükleyici ...
kendime bir öğretmen daha buldum ... :)
tebriklerimle sevgili asran ...
Bilirmisin Hatdin...
Büyük olur şehirlerin evleri.
Kaç apartman boşluğunda saklanır leş torbaları.
Yüksek ökçelerinden yürüyemeyen kaç kız savrulur cigaranın dumanından lağam çukurlarına..
Ah be Hatdin..Masal değil! Masal devri kapandı artık.
Soluksuz izliyoruz dizileri.Sen bu dizilere senaryo olma sakın...
Başka bir kapı açıldı.Başımı uzatıp kaçacakken ,yığılıp kaldım eşikte.
Kazançlarımı alıyorum heybeme.
Sevgiyle hep...
iyi şairler ve ya iyi nesirciler aynı kuvvette eserler pek üretemez..
yanisi şu ki öykücüler şiir, şiirciler öykü yazamaz pek.
hani iyi gözlemci iyi anlatıcı olmak çooooook geniş bir penceredn bakıp çooook geniş bir kelime dağarcığına sahip olmak gerekir.
günlük yazmalar haricinde nesre yönelen şairler içinde sizi okumak çok farklı. hem şiiri hem nesiri hakkıyla icra ettiğinizi düşünüyorum.
tasvirler ve anlatı gayet güzel..çıkarımsamaları da beğendim..
tebrik ederim
Seri gelecek hem de...Bu ne kadar güzel!
Yazardan öyküsünü açıklaması istenemez. Ama eğer öykünün giz'ini bozmayacaksa "Hatmin" kim, insan mı? Hayal mi, hayalet mi, diye sorabilir miyiz? Değişik bir isim, mutlaka bir manası var. Öyküye mistik bir hava katmış.
Düşünmeyi sevenlerin kalbine göre bir öykü olmuş. Pembe panjurlara ters bir bakış, duvarların içinden belki...
Böceklerden nefret ederim. Ama öykülere hakikaten başka bir anlam katıyorlar. Detayda çok küçük de olsa antenlerine dokunmak, okuyucu algısını tetikliyor.
Beğenerek okudum. Bir Bekçi Baba bekliyordum, Hatdin geldi...
Kısaca çok güzel :)
Kutluyorum, sevgiler.
.......................................................................................
.......................................................................................
Zavallı Hatdin, sen cahiliye devrindeki güzelim kızların akıbetini taşıyorsun...İçindeki kıpırtı kısa sürecek. Sana büyüme fırsatı vermeyecekler. Aykırı bir coğrafyaya doğuyorsun, annen bütün evlatları gibi üzülecek sana da. Ama ağlamayacak. O yüzden kulağına adını okumadı belki de.
Ama sen üzülme...Öyle erdemli bir dimağdan çıktın ki, bir saatlik ömür bile sana ödül olmalı.
Aynur Engindeniz tarafından 6/22/2011 7:29:51 PM zamanında düzenlenmiştir.
Hayat, her yerde devam ediyor. Bazen dediğiniz gibi tabut misali dizilmiş apartmanların perdeli kapanmış odalarında, bazen de oynak kaldırım taşlarından geçerken. Kimi seçtiği rolü oynuyor kimi ise verilen ne rolse ona razı oluyor. Maalesef dış görüntü ile iç kapatılmaya çalışılyor. Oysa bir fark edebilsek iç güzelliğinin ve sağlamlığının hiç bir şeyle ölçülemeyeceğini. Kalabalıkların kapısı er veya geç hep yalnızlıklara açılır. Aslımızla başbaşa kalırız. Çok güzeldi Sevgili Asran. Düşündürdü yazınız. Tebrik ederim. Sevgilerimle.