- 1127 Okunma
- 20 Yorum
- 0 Beğeni
İLK RIZK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İnsanın ilk rızkı nedir bu fenada diye düşünürken cevap ısrarla zile basıyordu. Kapıyı açtığımda Zeynep’im tüm sevecenliği ile kucağıma atladı. O an; O’nu ne çok özlediğimi düşündüm. Bu duyguyu çok yaşarım, çalışan annelerin pek çoğu yaşamıştır eminim. Ardınızda bıraktığınız en sevgiliniz mesai saatiniz içerisinde bir tavrı bir edası ile gözlerinizin önünde öyle bir arz-ı endam eder ki, burnunuzun direği sızlar, özlemle içiniz yanar bir an evvel kavuşup onu koklama duygusu sizi rehine alır. Evet, dostlar işte ilk rızkımız sevgi. Tıpkı Zeynep’in, Elif’in, Mirac’ın, Esra’nın Süheyla’nın olduğu gibi…Normal şartlarda sevgi ile bir çocuk dünyaya gelir kucağa alınır dünyanın en nadide varlığına gösterilen özen ve ihtimamla görücüye çıkarılır. İyi niyet dualarla sarılır, sarmalanır. Sütünden her yudum çekişinde bile annesinin huzur ve sevgi dolu bakışlarının gölgesi altındadır..
Daha sonra ne oluyor bizlere; bu denli sevilirken, sevgisizliği nasıl da hızla öğreniyoruz zaman içinde. Muhabbet-i İlahi noktasından varlık bulan Âdem nasıl oluyor da çirkinleşiyor sonrasın da. Aslında biraz düşünürsek sevgisizlik ve yüreği nefretle beslemek kadar büyük bir azap var mıdır insanım diyen için. Kişi bir cehennem inşa eder ve sürekli etrafındakileri incitmek isteği ile beraber kendini de hırpalar durur. Bu tip insanlara bakın nasıl da ilk rızkını ne olduğunu unutmuşlar. Küskünlükleri, öfkeleri, ateşleri ne çoktur; yakmak isterken içinde kavruldukları. Üzerlerine aldıkları giysilerinin rengi karadır. Şiddet kisvesini çıkarır, gafleti giyinir, gafleti çıkarır zilleti giyinirler. İnsan olma yolunda acıları, sancıları ne çoktur.Ne çok varı tüketirler, dostluk bağları tarumardır. Cihetleri belli değildir.Yüreklerinde dostluğa dair tohum besleyemezler, az bir az dostluk tohumu baş verse mutlaka bir şekilde kırarlar dalını budağını..Ne filiz vermeyi, ne dal budak salmayı, ne yaprak çiçek açmayı, ne meyveye durmayı, ne de ileriye dönük dostluklara kendine tohum olabilme yolunda yetenekleri gelişir. Anı, anlık yaşarlar tüketirler yazık ki..
Of ki of diyesim var; bu gün dostluğu aldım muhakemeye dostluk ne idi. Ne kadar değerliydi ölçüt var mıydı hep deriz ya fedakârlık; fedakârlık eden mi dostlukta kıymetliydi yoksa fedakârlığın değerini bilen mi. Veren mi, alan mı? Sordum sordum sordum dostlarıma baktım gerçekten dostum var mı diye kendime sordum galiba bu ara ben incinmişim…
“Susayan olmazsa, su aziz olur muydu? Beklenen olmazsa, özlenen olur muydu?” Demek ki su kadar suyu bekleyende, özleyen kadar, beklenen de değerliydi. Seninkinden benim ki üstün bakışına sahipsen; ben suyum seni kandıran benim dersen, içen olmasa senin su olmanın ne hükmü var ki… Suyu da kıymetli kılan içeni değil mi?
Epeyidir çok susmuşum.Bu benim karakterim midir yoksa üstüme dikilip benle bütünleşen bir kisve midir hatta enayilik midir diye düşünürüm zaman zaman? Kırarlar kırılırım, Kırmak korkusu ile susarım..Kalemi elime alışım da sessiz çığlıklarıma dil olma gayretindenmiş galiba, bunu yazdıkça daha iyi anlıyorum. Görüyorum ki dilime yasaklayıp içime gömdüklerimi birer birer kalemim ifşa etmekte.
Kendimi ölçüp tartıyorum dost yüz defa kazısan altından yine aynı ben çıkıyorum. Bunu en güzel de sen bilmelisin. Dostluk şüphe kaldırmıyor; hele kin ve öfke asla… Beslemesen de, beslenmesine müsaade etme. Civarımız hep tuzaklarla yanlışlarla örülü. Ne dosdoğruyuz ne de eğri. Hata kimin mi? Senin benim elbette ki. Hangimizin meyvesi kurtsuz, hangisinin beresi az ki. Senin ki demenin âlemi ne ki. Say bendeki iki fazla olsun bu senin meyveni kusursuz kılar mı? Dostluk karşılıksız alıp vermeyi gerektirir, tartısı yok ki azını çoğunu ölçebilesin.Karşılıksız katkı gerektirir insan olma yolunda; günahımızla sevabımızla hatta sabi sübyanımızla taşımak gerekir..Kökün has bahçemde kalsın meyvenle üstüm kirlenmesin dersen dost; yorarsın… Üzersin… Kim dalındakini atar ki, sen atabildin mi, hırpalanmasına gönlün razı gelir mi? Niye hep başkasının ayranı ekşi.
Biz hayatın içerisinde çok kisve değişiriz zaman zaman. gittiğimiz yer ortam durum bizim giyim tavır ve davranışımızı etkiler. Bu bukalemunluk değildir. Olgunluktur Yadırganmamak rahat ettirmek rahatsız etmemek adına küçük küçük roller oynarız. Köylü ile köylü, kentli ile kentli..büyükle büyük, küçükle küçük… Bu dostluğu besler değer katar. Nasıl anlatsam bilmem ki? Gittiğim bir köy meydanında bağdaş kurup oturabilirim. Gördüğüm her yaşlının gururla elini öpüp, helallik dileyip oradan ayrılabilirim…Bu benim..Ben eksik anlatsam da siz anladınız eminim beni.Ama bazı dostluklar vardır suni… Kendini bir cemiyetin içine adapte etmek isteği…Bu istek öyle yoğundur ki geri kalan tüm yaşantısını aslında kendini inkar etmek reddetmek dışarıda tutmakla gösterir kendini..Dostluğa sınır çizmekle devam eder. Hayatı ikiye ayrılır; görünmek istediği ve içinde yaşadığı en zor olan da bu dostlukların durumu.Ne şehirli ne köylü bir erozyon yaşar, dostluk kendi bağında,ihmal edilir hor görülür, çoraklaşır, yalnızlaşır, kurur... Vah o zaman sana, vahlar sana…Var git yoluna işin gücün rast gelsin; bir sen eksik olsan inan ki genişlemez ya da daralmaz ki yerim... Ama bil ki kendine yazık etmektesin.
Her şeyin bir aynası vardır dost, dost dostun aynası. Dostun dosttan anladığı ne ise yaşadığı odur. Bil ki dost; huzur cennetten, huzursuzluk cehennemden nemalanmaktır. Kişinin girmediği savaşın kahramanlığını anlayıp, anlatması çölde serap görmesi gibidir. Gördüğü ile anladığı ne denli gerçektir ki.
Unutma dost sevene sevdiğinin yükü cevherdir. Gerçekte sevmediğinin yükünden şikâyet eder insan. Şikâyet cevheri ucuza sattırır. Gönülde sürekli yeri değişen dostluğun kıymeti kalmaz. Sevgi öyle bir güçtür ki dostluğu besleyen. Sevgi ilk rızkımız öğrendiğimizi ah bir yaşayabilseydik. İçinde ne riya ne gösteriş ne ikilik ne kin ne de öfke barınabilirdi. Sevgisizlik; yorgunluk, bezginlik, kin, öfke ve dahi kendi içinde ikilik. Oysa muhabbet birlik dirilik..
Ah be dost O dostluk öyle bir kıymet ki ne almaya paran yeter ne de hatırla elde edebilirsin. Ey dost kara taşlarla dostluğa duvar örme, hele hele benlik giysisini hiç üstüne giyinme..Dost güllere inanıyorsan bil ki her mevsim bahar olur, yok inanmıyorsan inan ki her mevsim hazan olur. Hazan olur
Perihan TUNÇOK
ESMİZE İZMİR
21.6.2011
seçki kuruluna ve tüm kalem dostlarıma sonsuz teşekkürlerim ve saygılarımla...
suyu aziz eden suyu bekleyen demiştik ya,yazıyı yazı yapan ise okuyan yüreklerin varlığı
iyi ki varsınız..paylaşmak bir gönül anında sizlerle buluşmak ayrı güzel tekrar teşekkürler...
YORUMLAR
Yüreğime ikinci dokunuşunuz, geç kalmışım bu değere, eşkaliniz huzur veriyor. Dost bakışlı gözlerinize birde yüreğinizden dökülenler eklenince, hayat diyorsun seni bu değerlerle yaşamak istiyorum.
Bu kadar akıcı anlaşılır dizelerin; sadeliğin eşliğinde semalara çıkartan ve oradan bakmayı sağlayıp mütevaziliğin sınırlarına sürükleyen bir yazının müdavimi olduğumu hissetim.
Huzur diyarına götürülüp, almam gereken eksiklerimi tamamlayıp gider olsamda dönüşüm olacaktır bu dostluğa.
Selam öncelikli sevgimi ve saygımı bıraktım bu yüce yüreğe.
Hayata dair, insana dair, içinde her türlü ders var. bir insanın kendi hatalarını görebilmesi erdemdir, fazilettir. gerçekleri yalın bir dille ve kendini de eletirebilme pahasına anlatmak, hayal edilenlerin gerçek yüzünü görebilmek ne güzeldir. uzun zamandır böylesine derin içerikli bir yazı okumamıştım..
Saygılarımla..
İlk bölümde, "yaşamak kirlenmektir" deyivermiş Sevgili Hocamız...Bu aslında inanç dünyamızada uygun düşen bişey. Her çocuk masum doğar, yani günahsız. Ohalde bu günahta nerden çıkıyor? Cevabı yaşamaktan...Kirlenmek güzeldir ! diyenlerde var tabi...
Güzeldi Sevgili Hocam...Yürekten kutladım.Selam,saygı...
Aslında kendini gökyüzüne doğru atıp ,bulutların yakasına yapışıp şu gezegenin yüzüne baktığımızda hayatın nasıl kısa ve imtihan olduğunu daha iyi idrak ediyor insan.
Bir koşuşuturmadır gidiyoruz.
Sanki ebediyyen buralıyız gibi.
Kısacık ömürde kırmaya değecek bir kalp var mı?
Kırmaya değecek bir madde?
"Aşk imiş her ne var alemde
İlm bir kıyl-u kal imiş ancak"
O kadar.
Selam ve saygı ile.
Dostluk sahiden çok kıymetli esmize, dediğin gibi " almaya ne paran yeter, ne de hatırın ".!
Yazık ki öyle SAHTE dünyada yaşar olduk ki, DOST'la, DÜŞMAN'ı birbirinden ayırt edemiyoruz.
Çünkü herşey sahne oldu, bizler de oyuncu kuklalar...müzik çalınca gülümseyip, durunca susan...insan olduğunu unutan kuklalar.
TEBRİK EDERİM esmize.
“Susayan olmazsa, su aziz olur muydu? Beklenen olmazsa, özlenen olur muydu?” Demek ki su kadar suyu bekleyende, özleyen kadar, beklenen de değerliydi.
benim ayranım ekşi sevgili Esmize yanında senin o tatlı sohbetinle birbirine denk gelir nasılsa. :)
Dillerin hep dosdoğru ve böyle güzel kelam etsin dilerim. Selam ve sevgimle...
Esmize - Perihan Kılıç
bak mesela benim içinde şu güzel tebbessümü görmek çok güzel bir ihtiyacımı tedarikte dost yüzü dost tebessümü Ayranımız varsın beraber ekşisin kaderse sevgilerim saygılarımla
Maddeciliği yıkan ulviliğin öznesi nedir denilse anne olmaktır deniirdi herhalde,bir çok sevgi de bir tüccar edasınca pazarlığa oturulurken, bunda fedadan başka eylem göremediğin yücelik eylemi.Ruhu olgunlaşan bir adama ''bir kadının en güzel olduğu dönem ne zamandır'' diye bi sual yöneltseniz ''Anne olduğu dönem'' der pek tabiiki pek çoklarının onsekizidir demesine inatYazının ben anne olmak kısmına takılıp kaldım :)Yazınızda tassavvuf edebiyatının uslubu göze çarpıyorlar.hemen yanınızda gözüken ''Mevlana'nın kızı'' yazıları ise onaylıyor. Allah razı olsun
Esmize - Perihan Kılıç
Fincanla ziyaret ettiğim yegane sayfalardan biri...Şöyle kendime boş bir zaman icat ettiğim, kapımı kulağımı kapattığım okuma zamanı...Hep aynı şeyleri söylüyorum belki. Bu, konu hakkında kendi fikirlerimi yazmayı pek sevmediğimden olsa gerek. Sizi okumayı seviyorum.
Sevgiler.
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
Benlik giysisini üzerine giyinen kendini de çevresinde ona yağacak olanın yüreğini de yakar yakar!...
tebrikler...