- 1295 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sergen Başına!
(Kiraz dermis ki "Arkamdan dut çıkmasa beni yiyenlerin boynunu çöpüme çeviririm")
Dut ağacı iki öyküyle salınır bahçelerimizde. Biri insana dair, diğeri ipek böceğine bildiğiniz gibi.
Mitolojide hani şu çok meraklı olduğumuz “Sonsuz Aşk” ı temsil eden bir ağaç olarak geçiyor Dut ağacı. O aşkın bir meyvesi midir acaba yaprakları ile ipek böceğini besleyerek elde edilen ipek. Çeyizlerimizde hakiki ipek elbiselerimiz olurdu muhakkak ve ilk misafirlerimizi o elbiselerle ağırlardık biz kocalarına sonsuza dek aşık olacağına inanmış gelinler daha düne kadar. Gerçi ipek elbiseler çok çabucak Çin ipeğine, Arjantin ipeğine dönüştü ya. Sonsuz aşkı da böylece tartışmaya açmış olduk.
“Dut ağacı değilem her gelene eğilem.”
Dut ağacının dallarının eğik olmasından böyle bir anlam çıkarmayı da ancak insanoğlu becerirdi herhalde. Eğilmiş de fena mı yapmış. Kolayca al ye diye meyvelerini sana sunmuş işte ne güzel.
Rahmetli halamın dalları üçüncü kat balkonuna kadar uzanan bir dut ağacı vardı evinin arkasında. Uzanıp yemek ayrı keyifti. Sonra sinek yapıyor, yerlere dökülerek çevreye rahatsızlık veriyor diye kesildi. Şehirlerde şu sıralarda yer yer Muşmula ağaçlarına rastlayabiliyoruz hala. Yeşil dallar arasından sarı-turuncu bakıyorlar. Muşmulalar biraz daha şanslı Kiraz ve Dut ağacına göre.
Hangimizin çocukluk anılarında bir dut silkeleme şenliği yoktur. Şehirden sırf dut yemek için gelirdi eş- dost. Gün ikindiye dönerken babam mevsimin en güzel ikramını yapmak üzere harekete geçerdi. Çok iyi ağaca çıkar en uçlardaki dutları ağacın dibinde gönüllü dört kişi olarak açtığımız “Sergen”e silkelerdi. Kah dallarını sallayarak, kah elindeki çubuğuyla hafif hafif vurarak. Başımızı sergenin altına sokardık ki kafamıza dutlarla birlikte böcekler, örümcekler, tırtıllar düşmesin diye. Kollarımız ağrımaya başlardı sergeni gergin ve başımızın üzerinde tutmaktan. Sırada bekleyen yedek kuvvetler, kuzenler, halalar, komşular devreye girerdi hemen. Babam bir türlü inmezdi ağaçtan. Koca dut ağacının bütün dutlarını silkelemek azmiyle o daldan bu dala gezinirdi. Düşecek diye ödümüz kopardı.
Evimizin arkasındaki en az 100 yıllık dut ağacının kalın gövdesinde oturmaya kolay bir yerine minderlerimizi döşer Tommiks, Teksas kitaplarımızı okurduk kocaman bir eşek arısı gelip rahatımızı kaçırana kadar. Zamanla içi oyulmaya başladı yaşlı dut ağacının. Ve bir gün köye gittiğimde üzülerek yerinde olmadığını gördüm. Sonra babam bahçenin başka yerlerine farklı dut ağaçları dikti. Beyaz dut, kara dut hepsi var köyde. Ama beni bir dut ağacı ile haşır neşir yapacak çocukluğum yok artık.
Dut, ağacından yenir. Mevsimi geldiğinde gördüğümüz yerde hemen uzanasımız gelir dallarına.Tazesi ayrı kurusu ayrı faydalıdır.
Bu arada “Dut yemiş bülbül” deyimindeki bülbül dut yemek yüzünden değil o mevsimde yeni doğan çocuklarını anneleri terk edip gittiğinden dolayı gece- gündüz yuvaya yiyecek taşımaktan yorulduğu için ötmüyormuş meğer haberiniz olsun. Dişi bülbülün yaptığına bakar mısınız? Acaba o gül benim bu gül senin dolaşıp durduğu için mi terk edip gitti zavallı bülbülü?
Haydi kalkın dut silkeleyeceğiz!
Ağaca kim çıkacak?
Babam.
Sen de Sergeni al gel Serende’ den.
Biriniz de tepsileri alıp gelsin evden.
Haydi millet! Sergen başına!
YORUMLAR
güzel yazını tebrik ederim.....kimsenin ömrümce haram ına el uzatmadım...dalından bir şey kparmadım...ama nerde bir dut görsem...ıspartada tüm cadde ve mahalleler aşı dutla doludur...hemen elimi uzatır en azbirkaç dut yerim...dayanamam...bekarkende babam aydından getiriş dikmiş..tüm köy bizden gitmezid i dut yemek için...senelere geri gittim teşekkürler..gül diyarından selam lar