- 1341 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
Bugün de akşam oldu
Zeynep Hanım, oturduğu divandan yavaşça kalktı; titreyen bacaklarıyla balkon kapısına doğru yürüdü, kapıyı açıp dışarı çıktı, balkon demirine tutunup karşı dağları seyretti bir süre. Dağlarda tek tük ışıklar yanmaya başlamıştı. Güneş ufkun ardına saklanmış, yerinde mor bir kızıllık peyda olmuştu. Bir süre mor kızıllığa daldı gözleri. Dünü ve bugünü düşündü…
Annesinin öldüğü yaşa gelmişti neredeyse Zeynep Hanım. Annesini düşündü… Bıkıp usanmadan her sabah işe giderken ve her akşam işten gelince annesini ziyaret etmeyi hiç aksatmaz, annesi üzülecek diye ödü kopardı. Öyle alışmıştı ki annesi, Zeynep’in ziyaretlerine, bir gün gelmese, ertesi gün Zeynep geldiğinde, “Bugün canım çok sıkıldı, ünüm çıkasıya ağladım.” Derdi yalnızlığını anlatmak için.
Oysa yalnız değildi Zeynep’in annesi. Zeynep’ten başka dokuz çocuğu daha vardı ve o hep Zeynep’i beklerdi.
Zeynep Hanım derin bir iç çekti. “Ben de mi ağlasam anam gibi” dedi içinden. Balkondan aşağıya, yolda oynayan çocuklara baktı. Akşam karanlığı olmasına rağmen oyun tatlı gelen çocuklar içeriye girmek istemiyordu. Kendi çocuklarını ve torunlarını düşündü bir süre.
“Hayat ne garip, besle, büyüt; hepsi çil yavrusu gibi dağılıp gidiyorlar. Anamı gün aşırı ziyaret ederdim; ama şimdi beni bayramdan bayrama ziyaret edenler sayılı.” Diye iç çekti.
Tekrar içeriye girdi, mutfağa yöneldi. Yine akşam olmuştu ve iyi kötü karnını doyurması gerekiyordu. Buzdolabının kapısını açtı. Bir süre buzdolabına göz gezdirdi. “Bugün ne yesem acaba?” diye düşündü. Dün akşam çorba yapmıştı, bugün canı çorba yemek istemiyordu. Yoğurt kâsesini eline aldı, sebzelikteki kirazlardan da bir avuç alıp buzdolabının kapısını kapattı.
Kirazı yıkamak için çeşmeyi açtığında su bulanık akıyordu. Hemen aklına geldi… Az önce ekmek almaya giderken köşedeki dozerlerin yolu kazdıklarını hatırladı. “Belediye yine ya alt yapıyı onarıyor, ya da su arızası var.” Dedi. Suyu biraz boşa akıtıp durulmasını beklemeyi düşündü ama çabuk vazgeçti. Çünkü israfı hiç sevmiyordu Zeynep Hanım. Banyoya gidip su kovasını aldı, su duruluncaya kadar kovaya akıttı. Dolan kovayı taşımak için bütün gücünü kullanıp balkona çıkardı. Çiçeklerini özenle sulayıp, bir taşla iki kuş vurmanın sevincini yaşadı bir an. Sonra kovanın içine attığı iki kirazın birini ağzına attı. Önde kalan iki dişiyle tavşan gibi çiğnemeye çalıştı ama olmuyordu, ağzında bir sağa, bir sola döndürdükten sonra çiğnemeden yuttu.
İstemeyerek de olsa çiçeklerinden ayrılıp mutfağa girdi. Yoğurttan bir kâse ayran yaptı. Masanın üzerindeki ekmeğe uzandı eli; ekmeği ucundan koparacağı sırada kızının sesi kulaklarında çınladı; “Ekmeğin kuyruğu benim olsun anneee!” dediğini duyar gibi oldu. Kızı ekmeğin ucunu kimseye vermez, ekmeğin kuyruğu benim diye bağırırdı hep. Burnunun direği sızladı… Sarı kızını gözünün önünde ekmeğin ucunu koparmış iştahla yiyorken hayal etti ama sadece hayaldi bu(!) Sanki hemen çıkıp geliverecekmiş gibi bir an kapıya baktı. Yoktu gelen giden. Yoktu. “Acaba ben de anam gibi ünüm çıkasıya ağlasam, bir gelen olur mu?” dedi kendi kendine. Ayranını yaptı, ekmeğini doğradı. Küçük tepsisine koyup odasına götürdü.
İşte yine garip akşamlar oldu, her yuvada bir kuş çırpınmakta. Kiminin kanadı kırık, kiminin beli bükük. Kimi de yalnızlardan bir yalnız…
İşte yine akşam oldu.
Emine UYSAL /20.06.2011
YORUMLAR
Emine'ciğim, yazını okuyunca düşünmeye başladım.
Her kadın bir dönem annesinin olduğu yaşlardan geçiyor.Büyütürken cıvıl cıvıl olan yuvalar, nedense sonraları bir el savurmuş gibi tenhalaşıyor.
Bizlere de canları sağ olsun demek kalıyor.
Okurken duygulandığım bir paylaşım, sevgiler güzel yüreğine arkadaşım.
Sağlıklı ve huzurlu günlere...
Güneşten artakalan son ışık kırıntılarının denize akseden silüetinden sayfaya taşan renkler kelimeleri oluşturmuş da,sanki o renklerin ruhları konuşmaya başlamış aslında.
Konuşan batan güneş ve denizin duyguları.
Ruhunun rengini dökmüş yollara.
Emine hanım da ordan geçerken konuşulanlara kulak misafiri olmuş.
O kelimelerin ellerinden tutmuş bize getirmiş.
Sağolsun.
Varolsun.
Sarı kızını gözünün önünde ekmeğin ucunu koparmış iştahla yiyorken hayal etti ama sadece hayaldi bu(!) Sanki hemen çıkıp geliverecekmiş gibi bir an kapıya baktı. Yoktu gelen giden. Yoktu. “Acaba ben de anam gibi ünüm çıkasıya ağlasam, bir gelen olur mu?” dedi kendi kendine
içim sızladı ... biz de mi böyle yalnız kalacağız ?...
off be gül yüreklimm ...
yazmıyorsun sen ... yaşatıyorsun ! ...
Başlığı okuyunca "Akşam oldu, hüzünlendim ben yine" şarkısı geçti dilimden. Çok severim kendisini...
Akşam...Ne hüzünlü bir kelime. Ne kadar ağır değil mi? Oysa dinlenmek için var akşamlar. Dinlemek için değil. Ama dinleriz biz, kalbimizi, dışardaki böceklerin sesini, rüzgarı yağmuru, dinleriz de dinlenemeyiz. Ne Zeynep'ler teğet geçer düşleri...
Kimler neler düşünmez akşamları...
Öyküyü okudum ayrı düşündüm, başlığı gördüm ayrı düşündüm. Dedim ki kendi kendime; ömür karanlığıyla da güzel...
Hayranım öykülerindeki naif hüzne..Toprak dokulu insanlara...Hep bizden...
Kutluyorum...
Sevgiler.
Aynur Engindeniz tarafından 6/20/2011 11:33:35 PM zamanında düzenlenmiştir.
Hayat bu;herkes kendi derdinde olunca işte böyle kenarda köşede kalıp,yıldızlardan bile medet umuyor insan...Kuşların seranatlarıyla teselli oluyor,maziye daldıkça beynine kazınan anılarını anımsamadan edemiyor...
Yine de karamsar olmamak lazım.
"Yaşamak;hayata direnmektir!.."
Anlamlı bir yazıydı...
Tebrikler,Emine hanım!..
“Hayat ne garip, besle, büyüt; hepsi çil yavrusu gibi dağılıp gidiyorlar. Anamı gün aşırı ziyaret ederdim; ama şimdi beni bayramdan bayrama ziyaret edenler sayılı.” Diye iç çekti.
........................................................................................
Acı ama gerçekler bunlar...GENE AKICI VE İÇİMİZDEN BİR HİKAYE...SEVGİLER ARKADAŞIM...
Hayat bu canım benim. Hayata gözlerimizi açtığımızda tekiz. Savunmasız, herşeyden bihaber. Büyürüz, büyümek için bir sonrasını yaşayabilnmek için can atarız. Sonra giderek çoğalırız, zamanı geldiğinde de çoğaltırız. Sonra yavaş yavaş azalmaya başlarız. Yine tek başına kalırız, yine savunmasız, yine tek başına. İsterse 20 tane çocuk olsun, hayatın gereğidir yalnızlık. Çok güzeldi paylaşımın. Bir an sahneler canlandı gözümde anlatımınla. Tebrikler canım benim. Sevgilerimle tebrikler...