Kor Çiçeğim................
Hazırım!!!
Evet hazırdım yıllardır kendime bile itiraf etmekten korktuğum yalanlarımla yüzleşmeye hazırdım. Hadi kalk gururum, vakti geldi kalk son bir kez daha kalk ayağa... göz çeperlerimde volkanlar patlarken, yanaklarımda yol bulan lavlara inat yerlere döktüğün omuzlarımı topluyorum. Mağlup duygularım şahlandı. İçimi dışıma çevirip şafağa silkeliyorum bir bir yalanlarım dökülüyor. Kendime yalan söylemekten artık bana doğruları söyleyenlere de inanmak istesem de inanamıyorum. Nasıl bir düştün ki beni kendinle birlikte cehennemin dibine düşürdün.
Öyle yıkık döküğüm viranım ki, eteklerimde geceden sakladığım bir avuç kor çiçeği, şaşkınlık yüklü gözlerim sinsi bir sabah ile vuruldum. Üstüme yığılan hayırsız şafağın kızıllığı saçlarım da sensiz ağırladığım gerçeksizliğim. Dur acele etme! tükürme yüzüme koynuma bıraktığın günahlarımı sana kanışlarımı anlatacağım, sana sendeki beni yazacağım...
Bir göç mevsimi sonrasıydı. Vefalarım dudaklarımda sonsuz güle dönerken, sen kurumuş gazel gibi solgun ve beli kırık vefalarıma inat, ceplerindeki vefasızlıkları yatağıma doldurup kararsızlıklarıma aldırmadan, ayrikistana gidişinin resmi düşüyor,
mazinin tozlu sayfalarından. Günahlarımın saklandığı yüreğimin boşluğu kadar ısız, yüreğimin yangını kadar kor bir kumsalı adımlıyorum ayağımı yalayıp geçiyor hırçın ateş dalgaları, ısırıyor tabanlarımı ateşe durmuş kumlar ağır geliyor bana kor çiçeğim ağır... Seni sensiz gecelerde yudumlamak, firari bir gidişin topuk sesiyle tavanlara asılmak yatağımda bile huzur bulamamak ağır geliyor. Geçmiş günlerin hatırına ben kendimi istiyorum senden, giderken piç ettiğin rüyalarımı, her hücresine gidişinle bomba koyduğun bedenimi, kendimin olmaktan çıkmış beynimi kısacası ben beni istiyorum senden bunu bari çok görme beni bana ver.
Oysa ben;
Vefa aradığım sakin bir limana sığınmak isterken sırtıma vurduğun bıçak darbesi ile sendeledim ya... İşte ellerimde açan kan çiçekleri ondandır. İçin için gözlerimde volkanlar patlıyor lavlar akıyor kanlı yaşlarım dökülüyor.
Islak kumlarda attığım her adım sanki yaşadığım bir seneye denk geliyor. Nasılda korkuyorum arkama dönüp bakmaya! adım adım peşimde ayak izlerim, yürüyorum maziye derin izler bırakarak, biliyorum her ayak izinde parçalanmışlıklarım, karanlık yüzlerim, yaşanmışlıklar bırakıyorum geriye gerçeğin g/özleri düşüyor çakılıp kalıyorum olduğum yere!
Omuzlarım sarkıyor kumsala bir an korkulu gözlerle bakıyorum yaşanmış kara yüzlü geçmişe ve önümde geleceğin bana dönük adımlamanmış ışık dolu aynası yürüyüp gitmekle, gitmemek arasında kararsızlıklarım, çekiştiriyor beni arkamda bıraktığım içi ben dolu mezarlarım kan çekiyor kan bense ellerimdeki kanları silkeliyorum.
Çıkarıyorum ayağımdan geçmişin tozlu pabuçlarını. Bilinçsizce acı ve hüzün kokulu hatıraların boğazını geçiyor parmaklarım sıktıkça sıkıyorum kan çiçekleri açıyor tırnaklarımda kaya parçasına uzanıyor ellerim, senin dokunduğun her yeri kızılboyalı kaya parçası ile temizlemek için sürtükçe kan gülleri açıyor bedenimde. Sen beni öyle bir zamanda yalan selinin önüne kattın ki kendimi bile bulmaya korktuğum bir gün sonrası alıp gittin ya aşkın çıraklığına soyununca bütün benliğini soyunmak demek olduğunu hiç bilmedim.
Gölgelerin saçaklarına sığındığım zamanların ertesi günü idi. Terk etmişti içimdeki çocuk kendini yıllar önce unutmuştum sevmeyi, sevilmeyi unutmuş yüreğimi nasılda teslim etmiştim ellerine...
Sen benim zayıflığımdın ey sevgili!
Vefalar aradığımda vefasızlığın kurşununu hiç acımadan anlıma sıkan parçalanmış umutlarının, parçalanmış kişiliklerin, parçalanmış kişisi idin! Açmazlık dikenlerinin bedenimi dağladığı bir vakitte vakitsizliğime geç kaldığım zamanlarda gelip oturmuştun yüreğimin penceresine... Nasılda kanmıştım sana çürük hayallerimin içine düşen gül sanmıştım.Nereden bilirdim ki sevgili, nerden bilirdim kanayıncaya kadar kanatılacağımı nerden bilirdim! Vefalı ve suskun yüreğimin suskumu bozuncaya, dört duvarlar yıkılıncaya kadar dilimdeki kelimelerin söküleceğini.
Ah ah “Aşkım derdin bana her yer aşk dolardı, aşk kokardı, aşk açardı ”. Her an bendeydin aklımda rüyamda, gözlerimi kapatınca yanı başımda. “Her dilde seni seviyorum” derdin ya işte o an keşke içimi açıp baka bilse idin nasılda yüreğim kopardı. Ayaklarımın damarı çekilir boş bir çuval gibi çökerdim. Sevilmeyi unutmuş ruhumu mutluluktan heyecandan nasılda teslim ederdim kaldırımlara! Sen yasaklı bir aşkın en saklı yanıydın içime kapatıp da kimselere söyleyemediğim gizli köşelerde gizli gecelerde doyumsuzca içime haykırdığım saklı kaderim, saklı savruluşumdun.
Hatırlar mısın? gerçi hatırlasan ne değişir ki “Aşkım sen bana fazlasın” derdin de bilemezdim. Bir gün bu fazlalığı içine sindiremeyip de gün soframa ayrılığı konuk edeceğini... Parçalandım içimdeki seni boşaltmak için duvarlara vurdum kendimi her vuruşumda dağıldım dağıldıkça toplayıp bir kez daha vurdum. Kelimelerinle sırtıma sapladığın hançeri hiç acımadan çevire çevire çıkartıp, kaç kez tekrar batırdın hatırlamıyorum da gidiyorum deyince ben nasılda gittim kendimde darmadağın oldum.
Gidecektin niye gelip hayatımı parçalara ayırdın.
Ne hakkın vardı? Bana fersah fersah ücra duyguları tattırıp sonrada uzaklaşmaya, tanısızlık zamanlarımda seni tanımadığım günlerden çıkıp gelip bedenimi parçalamaya ne hakkın söyle?
Kimdin sen ve kimsin ki beni bu kadar acılaştırdın, kimdin ki ben annemin kuzusu iken senin aşk süründe bir koyun yaptın. Kavalındaki yalan dolu aşk türkülerinle başımı döndürüp kanlı ellerini eteklerime sildin. Benim ruhumu yalan gülleri ile oyalarken elinde oyuncağın oldum! Her daim koz olarak kumar masalarına sürmekten geri durmadın. Ben seni sende yudumlarken, sen beni bir çift yeşil göze gömdün. Naaşımı başka eteklerin altına saklanarak kaldırdın. Ellerinde sükûneti solurken sense benden çaldıklarınla ikinci bir bedeni donattın Gurumu ezdin, bedenimin üstüne yeni bir kule yaptın bir komutan edası zafer çığlıkları attın. Bir vampir açlığıyla gömdün aşkımın şah damarına, dişlerini tükenene kadar emdin içimdeki beni, yaşanmışlık harcının kumları ile harç yapıp tuğlaların arasına kattın ya da varlığımı yok pahasına sattın ama hep benim göremediğim ikincil bir dünya yaratın. Sevgili zaferinle zor bir kaleyi daha zapt ettin karşısına geçip ağzınızın kenarından akan kanlara aldırmadan naralar attın.
Yandım sevgili:
Yandım dilerim ki aşksız yüreğine aşk sarmaşıkları sarsın. Biliyor musun? Yine de sana teşekkür borçluyum hiç olmazsa sen gibi değilim aşkı yaşadım aşka doğdum, aşka doydum. Oysa senin yüreğine sorsalar sadece anlatacak ihanetlerin var. Benimse doyasıya yaşadığım içimi kanatsa da, ağız dolusu sevdim diyeceğim, haykırarak yandım diye bileceğim, Leylayı, Mecnunu anlaya bileceğim bir geçmişim ne mutlu bana ki duvarlarda sararmış anılarım var. Zavallı sevgili sana acıyorum! için buz dolmuş ruhun üşümüş bom boşsun. Ne kadar yazık hiç kanamalı hasta olmamışsın, hiç pansuman gerekmemiş yaralarına çünkü hiç yaralanmamışsın ki, hiç iyileşmeyecek senin vefasızlıkların ne kadar zavallısın, senin gibi duygusuz birini sevdiğim için pişmanlıklar yakıyorum ellerimde, alıp sürüyorum karasını yüzüme, her aynaya baktığımda seni hatırlatsın diye gözlerini çıkarıyor gözlerime takıyorum.
Sana diyemeyeceğim vefasızlık abidesi olmasan da olurdu, gelmesen daha iyiydi demiyorum. İyi ki vardın, iyi ki yaşadım, iyi ki kanadım, iyi ki harcandım.
Bilir misin sevgili her aşk dolu bedenin üstüne bir hüzün düşer her yürekte bir aşk şehidi yatar. Bir şehir gizlenirdi gözlerinde şimdi şehrin karanlık ışıklarına takılıp kaldım artık bitti geçmişim geleceğime sahip çıkmak için tırnaklarımı çıkarıp batırıyorum yüzüne. Yorun beni vefasız sevgiliye baş eğen duygularım artık hor görmüyorum sizleri, hakkınızdır sürüyün beni yerlerde bağlayın iki atın arasına lime lime dökülsün etlerim.
Seni geleceğime götürmek istemiyorum Kor çiçeğim. Yoruldum sürümekten sırtımdaki faili meçhul cansız bedeni. Ey sevgili yanlışlıklarını da alıp terk et bendeki yerini sen açmazlarla dolu kararsızlıklarımsın benim, ağaca düşen kurt gibi için için kemirdin sayende iklimsel gecenin paslı yüzünde parlatıyorum anılarımı, sana dair ne varsa savurdum gecenin buruşmuş yüzü gibi...
Ey gelecek vefasız sevgilinin sırtıma saplı hançerleri ile geliyorum sana, zamansız aşkın arınmışlıklarıyla oturuyorum kapına.
Hadi bir torpil yap huzur hanında balkonu karanlıklara bakan bir oda ayarla bana, çarşafımda iğde kokusu, yastığım da olmasa da olur, kolum yarenlik yapar bana bir mey doldur geçmişteki benim kanımdan gelecek sana gelecek var sakın beni görünce şaşırma!!!
Küsmüş gökyüzü!
Ellerime akıtıyor gözyaşlarını
sağanak sağanak yağmur vuruyor cama,
Ağlıyor hüzzam,
tutkularım sensin.
sus be yağmur birazda halden sen anla...
avuçlarımda senin biriktirdiğin bir türkü
tutamadıklarımsa düşer sol yanımdaki boşluğa
bir suskundu gözlerimden yağmura karışan,
bir dilim söylese bir dilimi susturan,
beni ıslattın ya hani o gün bakışlarınla ...
işte hastayım o günden beri,
birazda sen beni anla!
YORUMLAR
Hançer yarası değil, ''Bu yara gönül yarası''...
Ne denir ki sustum; uzak bir yıldız gibi...
Tüm yıldızların aydınlığı ruhunuza dolsun...
Tebrikler...