- 747 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Gerçek
İnsan öyle bir varlık ki, hem her şeyi bir anda yapmak istiyor, hem de an geliyor hiçbir şey yapmak istemiyor. Bazen isteklerimizi gerçekleştirebileceğimiz uygun ya da hemen hemen uygun şartları farkında olmadan yaratıyoruz hayatımızda ama ne garip ki o zamanlarda gerçekleştireceğimiz isteklerimiz olmuyor, başka bir değişle bir şeyleri sanırım gerçekten istemediğimizden göz ardı ediyoruz ve erteliyoruz başka uygun zamanlara. Ama gün geliyor, isteklerimiz içimizde kopmayı bekleyen çığlar gibi sıkıştırıyor bizi, artık bir yerden bir patlak bulup, çıkmak ve gerçekleşmek istiyorlar. Ama ne acıdır ki bu anlarda ise onları gerçekleştirecek uygunlukları çoktan kaçırmış oluyoruz. Dar alanda kısa paslaşmalar misali, dar zamanlara ve olanaksızlıklara sığdırmaya çalışıyoruz içimizdeki yangını. Bu ikisinin eş zamanlı karşılaştıkları dakikaları bile özler oldum. “Şimdiki aklım olsaydı…”lı cümleler hayatımda arttıkça, geriye dönüp bakmaya korkar oldum.
Karşılaşacaklarımla yüzleşme gücümü yitirir oldum. Şu an bir çok şey yapmak istiyorum ve işin kötüsü gerçekten yapmak istiyorum. Ama uygunluklardan uzak zamanlarda yaşadığımı da biliyorum. Halbuki şimdiki aklım olsaydı bunca yıl beklemezdim bir şeyleri hayata geçirmek için. Şimdi bunun bedelini savaşarak, kendimi insanlara anlatmaya çalışarak, yorularak, bazı değerlerimi göz ardı etmek zorunda kalarak, toplum içinde kendime uygun alanı yaratmaya uğraşarak, tepki çekerek ve belki sevdiklerimi kaybetme sınırıyla yüzleşerek ödüyorum. Susmak istemiyorum, çünkü, şimdi susarsam, birkaç sene daha sonra tekrar şimdiki aklım olsaydı diyeceğimi çok iyi biliyorum. Ama şu an omzuma isteklerimden çok insanları da yüklemiş gidiyorum yolumda. Her adımımda bir kişi kolumdan tutup geri çekmek istiyor, bu şekilde daha kaç adım atabileceğimi bilmiyorum. Ya zor da olsa, yavaş da olsa yoluma devam edeceğim, kolumdan tutup çekenleri oyunun dışına atma ve kötü olma pahasına; ya da “bu kadarmış yol” diyip, yenilgiyi istekli ya da isteksiz kabul edip, topluma boyun eğeceğim. Çünkü toplum, ananelerimiz, öğretilerimiz bambaşka şeyler bekliyor benden. Herkes gibi olmamı…Ya herkes gibi olmadığımı kabul ettireceğim, ya da ben de artık herkes gibi olmayı kabul edeceğim. Ortası yok, arası uçurum, arası yapmakla yapmamak arasında yarım kalmışlık. Sırf bu yüzden zaman zaman tek başıma, toplumdan uzakta yaşamak istiyorum ki kendi kurallarımı ya da kuralsızlığımı kendim koyabileyim. Eminim yüzlerce insanın da hayalidir bu. Çünkü toplum dediğimiz otorite çok fazla şey bekliyor bizden. İyi bir eş, iyi bir ebeveyn, iyi bir çalışan, iyi bir öğrenci, iyi, iyi, iyi… ve bu iyileri kişiliğimiz pahasına bile olsa gerçekleştirmemizi istiyor. Bu iyileri gerçekleştirme sürecinde tek bir hamleyi bile yanlış yapsak, sorgulamadan kötü olarak damgalıyor bizi. Halbuki burada çok önemli bir nokta atlanıyor, iyi dedikleri şey herkesin ortak kanaati sonucu ortaya çıkmış şey değildir ki, iyi denilen şey; herkesin kendi yarattığı şeydir. Eğer toplumun bana dayattıkları kendimi iyi hissettirmiyor, hatta mengeneye sıkışmışçasına bir his veriyorsa bana, bunun iyi olduğunu nasıl kabul edebilirim ki…Ve kendim iyi olmazsam, nasıl iyi evlatlar yetiştirebilirim ki…
Toplumu oluşturan herkesin de kim olduğunu merak etmiyor değilim. Dayatılan öğretileri kim yarattı acaba. Sanki yüzyıllar öncesinde bir grup aklı ermiş bir araya gelip, her topluma göre kurallar belirlemişler ve bu kurallar kuşaktan kuşağa aktarılarak, günümüze gelmiş, bize değmiş. Acaba biz de bu kadar karşı çıkmışlığımıza rağmen bunları geleceklere mi aktaracağız? Ya da olanı değil, olmasını istediklerini yapmayı mı öğreteceğiz çocuklarımıza. Büyük çelişki, ben bunun içinden çıkabileceğimi sanmıyorum. Ama bildiğim bir şey var ki o da eğer ben hayatımda yarımkalmışlık hissini ve keşkeleri arttırırsam, çocuğuma da bundan fazlasını veremem.
Ya ben olarak kalacağım, ya da “ben”den şaşacağım. Hangisi toplum için daha faydalı? Şimdi yoluma devam etmem gerekiyor, çatışmaların içerisinde kalsam da…Yolum açık olsun…
YORUMLAR
Toplum tarafından sıkıştırılmışlık halini yalın şekilde ifade etmişsin ,ne sen sensin nede toplum sen derin bir etkilesim var,
şu basit kısayla anlatmak isterim İskendere yakaladıkları bir korsanı getirmişler İSKENDER SORMUŞ UTANMIYORMUSUN
gemileri yağmalamaya ,mallarını çalmaya demiş ,korsanda ben küçük bir gemiyle bu işi yaptığım için
yağmacı korsan oluyorum sen büyük bir orduyla ülkeleri zap edip yağmaladığında fatih oluyorsun ikimizde aynı şeyi yapmıyor muyuz demiş. Baskı yapmaZsan tazYik yersin ,boş olan her yer doldurulur ,KURALARI GÜÇLÜ KOYAR
mesele budur aslında ,göreceli evren ve quantum teorisi istediğin cevabı verir,anlatığım kıssada.