- 1023 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HERŞEYİN TEORİSİNİN VE TANRI PARÇACIĞININ BULUNAMAYACAĞININ İSPATI
Biliyoruz ki İsviçre’nin Cenevre kentinde kurulan Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda (BHÇ) Aralık ayında yapılan yüksek enerjili parçacık deneylerinin sonuçları ortaya çıkmaya başladı.Parçacık etkileşimlerinin sonuçlarını "Journal of High Energy Physics" dergisinde yazan BHÇ’nin bilimadamları, deneyde teoride öngörülenden daha fazla parçacık ortaya çıktığını ve atom çarpıştırıcısı bu yıl içinde daha yüksek enerjilerle çalıştırıldığında, aşırı parçacık oluşumunun sonuçları etkilemesini beklemediklerini belirten araştırmacılar makalede, Aralıktaki deneyler sırasında protonların birbirleriyle çarpışarak, beklendiği üzere "pion ve kaon" olarak bilinen atomaltı parçacıklar ürettiklerini kaydettiler.Enerjiyi arttırdıkça parçacık oluşumunun beklendiğinden daha fazla olacağının anlaşıldığını ifade eden bilim adamları, bunun bir sorun yaratmasını öngörmediklerini, ancak deneyin ileriki aşamalarında en ender parçacıkların ve yeni fiziklerin arayışında olmaları gerektiğini belirttiler.
Enerji ile dalga boyu veya uzunluk ters orantılı olduğuna göre derinlere gidildikçe veya uzunluk azaldıkça her uzunlukta farklı parçacıklar çıkacaktır. Dolayısıyla atomik parçacıkların sonu gelmeyecek ve CERN’ deki yapılan deneylerde bütün evreni oluşturduğu düşünülen Higgs parçacığı bulunamayacaktır. Çünkü E=mc^2 denklemi atomik parçacıkların sonunu gelmesine izin vermeyecektir.
Einstein’ın E=mc^2 denklemi ; kütlenin enerjisine denk olduğunu söyler. Işık hızının karesi denkleme girerek bize bir kütlede tam olarak ne kadar enerji bulunduğunu belirtir.
Atom altı parçacıklar dünyasında parçacıkların kütlesi ışık, ısı ve hareket olarak enerjiye dönüşebilir. Benzer şekilde enerji de kütleye dönüşebilir. Parçacık hızlandırıcıları hızla hareket eden parçacıkları çarpıştırarak bu fikirden faydalanır. Bu çarpışmalardaki yüksek enerjiler çarpıştırılan parçacıkların kütle toplamından daha yüksek kütleye sahip yeni parçacıklara dönüşür.
Kütleyi enerjiye dönüştürmek nükleer füzyon, birleşme peşindeki bilim adamlarının amacıdır. Proton ve nötronları birleştirmek kütlesi bileşenlerinin toplamından az olan bir çekirdek ortaya çıkarır. Kayıp kütle enerji olarak ortaya çıkar ve prensipte faydalı enerji olarak kontrol altına alınabilir.
Max Planck (1858-1947)’in 1900’de Kara Cisim radyasyonu üzerine çalışırken ışığın “kuantum” dediği enerji paketçiklerinden oluştuğunu bulmasıyla başladı. Bulduğu formül, ışık enerjisinin dalga paketleri halinde aktarıldığını ifade ediyordu. Planck’ın yetkin örnek olarak aldığı Kara Cisim üzerindeki kuramsal çalışması 1900’de yayımlandı. Çalışmanın dayandığı temel düşünce şuydu: Madde, çeşitli frekansları paketler halinde bulunduran ve bu frekansları yayan bir kaynaktı. Gerçi bu düşüncenin yürürlükteki kurama ters düşen yanı yoktu: Ne var ki, Planck aynı zamanda madde dediğimiz kaynaktan çıkan frekansların sürekli değil de paketçikler şeklinde salındığı görüşünü ileri sürdü. Klasik fizik ise, enerjinin paketler şeklinde değil de sürekli bir akıntı olduğunu düşünüyordu. Einstein 1905 yılında yayımladığı makalelerinden birinde bu konuyu açıklıyordu. Fotoelektrik olayını basit olarak şöyle izah edebiliriz: Metal bir yüzeye düşürülen ışık, yüzeyden elektron koparır. Koparılan elektron, devrede bir akım meydana getirir. Fizikçiler, bu elektronun hızının şiddetinden bağımsız olmasını anlayamıyorlardı. Kopan elektronun hızı, ışığın rengine yani dalga boyuna bağlı olmalıydı. Einstein, ışığın aslında dalga olmayıp fotonlardan, yani kuantum paketçiklerinden oluştuğunu öne sürerek sonuca açıklama getirdi. Buna göre metal yüzeyden kopan elektronun hızı, kuantum paketçiğinin enerjisine veya frekansına bağlıdır. Işığın şiddetini artırmak, sadece kuantum paketçiklerini artırmak anlamına geliyordu.Dolayısıyla, ışığın şiddetini artırmak, yüzeyden koparılan elektron miktarını çoğaltır fakat elektronun yüzeyden ayrılma hızına etki edemezdi. Böylece Einstein, ışığın bir dalga olmayıp, parçacıklar (fotonlar) topluluğu olması gerektiğini öne sürdü.Işığın parçacık gibi davranabileceğinin kesin delili, 1922’de Compton tarafından bulundu. Compton, yaptığı deneyde, fotonun momentumu varmış gibi parçacık hareketi yaptığını gözlemledi. Newton zamanından beri girişim ve kırınım deneyleri, ışığın dalga karakterinde olması gerektiğini söylüyordu. Işığın, parçacık yapısında yani enerji paketçikleri, kuantumlar cinsinden olaylar henüz açıklanamamıştı.
Kuantum Mekaniği hakkında Fizikçi Nick Herbert, dünyayı “sadece baktığımız zaman madde görüntüsü veren, aslında durmaksızın akan bir dalga çorbası” olarak ifade etmektedir. Midas’ın dokunduğu her şeyi altın yapan elleri gibi.” ve
John Wheler “ Bizler sadece gözlemci değiliz, olanları anlatma hakkımız olduğu gibi, oluşturan da yine bizleriz ve olanlarla olacakları bizler gözlem aletlerimizle belirlemekteyiz” demiştir.
Herşeyin Teorisinin ve Tanrı parçacığının bulunamayacağının ispatını E=mc^2 denklemi ile yapmış oluyoruz.Çünkü maddenin ve fiziğin sonu yoktur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.