ye ve he
YALNIZCA HİKÂYE
Sabahın ne getireceğini bilemez insan, hele kahvaltıyı tek başına yapmanın asabiliğiyle çay yudumlarken. Yalnız olmayı seviyorum aslında ne o öyle bir sürü yılışık insan filan insanın içi bunalır nevri döner bir cinnette halleder… Salak bir Türk filminde hissettim kendimi zira kapı çaldı. Hani şöyle olur ya: Orta yaşlı, bir şeyler kazandığını zanneden ama aslında yaşının verdiği tecrübeden arta kalanın aptallıktan başka bir şey olduğunu anlayamayan, kendini ezdirmemenin verdiği bir gururla kapıya yönelir aptal adam. Dışından sinirlidir ama için için bu kapıyı çalan kişiyle konuşur hatta güzel bir kız olduğunu düşünüp fanteziler bile kurar. Artık kapıyı çalan kişi onun mabedini ziyaret eden bir keşiştir. Kapıyı açar ve hüsran… Gelen ne yan komşudur ne de kızdır sadece suratında utanmazlığın okunduğu bir kapıcıdır. O kadar çaresizdir ki kapıcının evin içine ayakkabıyla girmesine bile izin verir. Karşılıklı otururlar çay içerler ve sahne biter. Ben de bunları düşünerek kapıya yöneldim, kaybetmişliğin verdiği bir eziklikle. ‘Kim o?’ demeden kapıyı açtım. Evet, işte oydu karşımdaydı işte. Geri dönmüştü, benim için bizim için yalnızlığımın verdiği buruk tat artık boğazımı yakmıyordu. Sadece onun mahcup gözlerindeki özrü okudum ve kabul ettim. Kapıdan süzülürcesine içeri girdi, artık gitmeyeceğine emindim. Her zamanki gibi yerine kuruldu bir şeyler söylemek ister gibiydi fakat yorgun olması onu vücuduyla mücadeleye zorluyordu tabiî ki yorgunluk onu alt etti. Sessizce onu uyandırmadan iş yerine gittim. Günüm mükemmeldi. Hatta eve giderken ona ve bana birer biftek bile aldım. Papyrus o büyük kulaklarıyla beni kapıda karşıladı ve kuyruğunu yakalamaya çalıştı… Papyrus ve ben yalnızlığı seviyoruz.
Yalnızlığın olmadığı her yer sıkıcıdır…