- 605 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ADEM TOPLUMU
META ZİHNİYETİ - 1
ADEM TOPLUMU
İnsanlığa verilen en mukaddes kitap olan ve kesin bilgiyi içende barındıran Kuran’ın halk düşmanları tarafından nasıl üstü örtüldüğünü ve bozulmaya çalışıldığını yüzlerce yıllık pratikle görmekteyiz.Bu zulüm karşısında sessiz kalanları, sesini satanları ve sesini HAKKın sesi yapanları da görmekteyiz.Bu zulüm karşısında HAKKın sesi olan ender yazarlarımızdan Eren Erdem; ilk kitabı olan ‘’GAYYA karanlığından KURAN aydınlığına’’isimli eserinde Adem meselesinin biyolojik yönüne değinmektedir.Yazar, Kuran’ın Adem meselesi ile ilgili ayetlerinde saklanmak istenen bütün gerçekleri kelimelerin anlamlarını da açıklayarak açıklıkla ifade etmektedir.Adem meselesinin biyolojik yönünü merak edenlere ‘’Gayya karanlığından KURAN aydınlığına’’ adli eseri açık yüreklilikle öneririm.
Adem meselsinin biyolojik yönünün yanında birde sosyolojik yönü vardır.Kuran ayetlerinde geçen Adem toplumunun sosyolojik durumu, bugünün anlaşılması ve yarının tasarlanması açısından çok büyük önem arz etmektedir.Bu sebepten ötürü Adem toplumunun öncesinin ve sonrasının kavranılması kanaatindeyim.Eğer Adem toplumunun sosyolojik yönü anlaşılabilirse, eminim ki bugünün toplumlarına yepyeni bir pencereden bakabileceğiz. Bu yazımda,değerli yazar Eren Erdem’in konu hakkındaki bilgilerini kaynak alarak,Eren Erdem’in çevirisiyle Kuran ayetlerinin Adem toplumunu sosyolojik ifadesini anlamaya yöneleceğiz.
(Bakara,35)Ve Adem’e şöyle buyurmuştuk:’’Ey Adem,sen ve eşin cennete yerleşin ve ondan dilediğiniz yerde, bol bol yiyin.Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz.
(Bakara,36)Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı.Bizde şöyle buyurduk:’’Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin.Belli bir süreye kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme yeri, bir nimet/bir yararlanma imkanı olacaktır.
(Bakara,37)Bunun üzerine Adem Rabb’inden bazı kelimeler öğrenip belledi de O’na yöneldi.O da onun tövbesini kabul etti.Gerçekten de O, evet O, Tevvâb’dır, tövbeleri cömertçe kabul eder;Rahim’dir, rahmetini cömertçe yayar.
(Bakara,38)’’Hepiniz oradan aşağı inin’’dedik. Benden size bir yol gösteriş uzanırda kim bu yol gösterişime uyarsa artık böylelerine hiçbir korku yoktur.Onlar kederle de yüz yüze gelmeyeceklerdir.
(A,RAF,19)’’Ey Adem!Sen ve eşin cennette oturun,dilediğiniz yerden yiyin ama şu ağaca yaklaşmayın.Yoksa ikinizde zalimlerden olursunuz.’’
Yukarda yer alan ayetler,Adem’in ‘’cennetten’’kovuluşunu anlatmaktadır.Ayetlerde bahsi geçen cennet kafamızda oluşan ahiret hayatının mükafatı olan cennet değildir.
(Nuh,17) ‘’Ve Allah sizi bir bitki olarak yerden bitirdi.’’
Bu ayette üzerinde durulması gerekilen nokta, yaratılışın yeryüzünde gerçekleştiği gerçeğidir.
(VÂKIA,25)Ne boş bir laf işitilir orda nede günaha sokulacak bir şey.
(VÂKIA,32)Birçok meyveler arasındadırlar.
(VÂKIA,33)Ne tükenir ne yasaklanır.
Bu ayetlerde ahrette yer alan cennet tanımlanmaktadır.Bu tanımlar ile Aden’in cennetten kovuluş serüveni hiçbir şekilde uyuşmamaktadır.Bir kere Cennet hayatı ölümsüzdür.Nasıl oluyor da Şeytan gelip Adem’i ölümsüzlükle kandırabiliyor.
(A’RAF,20)Derken,şeytan kendilerinden gizlenmiş çirkin yerlerini onlara açmak için ikisine de vesvese verdi.Dedi:’’Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutmasının sebebi iki melek olmayasınız yahut ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir.’’
(KALEM,17)İnna belevnahum kema belevna ashabelcenneti iz aksemu leyasri munneha musbihiyne.
(KALEM,17)Biz onları,o bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi belalandırdık. Hani, onlar sabaha çıktıklarında,bahçeyi mutlaka kesip biçeceklerine yemin etmişlerdi.
Kuran bünyesinde ifade edilen bu ayetler göstermektedir ki Adem’in bulunduğu ‘’CENNET’’ yer yüzünde bulunan bir bahçedir. KALEM suresi 17.ayette ifade edildiği gibi cennet kelimesi Kuran’da bazı yerlerde yeryüzündeki her hangi bir bahçeyi de ifade edebiliyor.Adem meselesinde adı geçen cennet ile Ahret yaşamına ait olan cennet arsında çok ciddi farklılıkların olması bize, Adem meselesindeki cennetin yer yüzünde olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Bu tespitin ardından ‘’YASAK AĞAÇ’’,KAN DÖKEN HALDEN ADEM FORMUNA EVRİLİŞ’’ve’’ŞEYTAN’’kavramlarını kavramaya yöneliyoruz.
(Bakara,34)O vakit biz meleklere,’’Adem’e secde edin’’denmişti de İblis dışında tümü secde etmişti.İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu.
(A,RAF,11)And olsun ki sizi yarattık,sonra sizi biçimlendirdik,sonrada meleklere:’’Adem’e secde edin’’dedik.Onlarda secde ettiler. Ama İblis etmedi,secde edenlerden olmadı o.
(A,RAF,12)Allah buyurdu:’’Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?’’İblis dedi:’’ Ben ondan hayırlıyım.Beni ateşten yarattın,onu çamurdan yarattın.’’
(A,RAF,13)Buyurdu:’’O halde in oradan.Senin haddine mi oradan büyüklük taslamak!Hadi çık!Sen alçaklardansın.’’
(A,RAF,14)Dedi:’’İnsanların diriltileceği/gerçekleri göreceği güne kadar bana süre ver.’’
(A,RAF,15)Buyurdu:’’Süre verilenlerdensin.’’
(A,RAF,16)Dedi:’’Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım.’’
(A,RAF,17)’’Sonra onlara;önlerinden,arkalarından,sağlarından,sollarından musallat olacağım.Bir çoklarını şükreder bulamayacaksın.’’
(A,RAF,18)Allah buyurdu:’’Çık oradan,yenik düşmüş ve kovulmuş olarak.Onlardan sana uyan olursa yemin olsun ki,cehennemi tamamen sizden dolduracağım.’’
‘’ŞEYTAN’’ özel bir isim değildir.Şeytan,İblis’in ‘’Secde edin’’emrine uymamasıyla kazandığı bir unvandır.İblis’in şeytanlaşabildiği gibi insanlarda şeytanlaşabilir.Kuran’da geçen İblisin tanımı;’’DUMANSIZ ATEŞ’’tir.İnsan beyninde,hipotalamus adlı petit salgılayan bir organ mevcuttur.Bu merkez,insanın şartlanmalarına bağlı olarak belirli oranda peptit salgılayarak bütün organizmanın o peptit dairesinde hareket etmesi yönünde çalışır.Oluşan bu peptit ağı insanı ele geçirince insanın bütün hal ve hareketlerini kontrol altına almış olur.Bu salgı mekanizmasının biyolojik tanımı ise ‘’DUMANSIZ ATEŞTİR’’.
Şunu açık yüreklilikle ifade edebilirim ki;Kuran dili muhakkak insan algısına uygundur. Yani Kuran’da ifade edilen bir şey mutlaka ya evrende bir biçimde karşılık bulmuştur yada tamamıyla evrenseldir.Bu noktada Kuran’ın şeytan tanımı ve bilimin peptit ağında oluşan enerji tanımı örtüşmektedir.
İblis insanın’’KİBİR ÜRETİM MERKEZİ’’dir.O insana secde etmeyerek,insanı esir etme iddiasında bulunmuş ve şeytanlaşmıştır.Şeytan insanı şehvet,bağımlılık gibi noktalardan yakalayarak esir eder.Yani şeytan insanları şeytanlaştırmaya yemin etmiştir.İnsanın doğal bir parçası olan bu mekanizmanın önüne geçmenin yolu ise o düşünceden kurtulmak yani kibrin merkezinin şehvet ve bağımlılık salgıladığı kötü düşünceleri düşünmemektir.Bu sebepten ötürü ‘’DUA’’ dinimizce çok büyük önem arz eder.
Kısacası iblis’’KİBRİN MERKEZİ’’dir.Şeytan ‘’BENİM’’tavrının destekleyicisidir.Benim demeye başlayan insan ise egoya sahip olan insandır.Ego ise kendisini Allah’ın dışında bir kuvvet ilan etmektir.Dolayısıyla şeytan ‘’Allah’a şükrün’’önüne böylece geçmiş olur. Kendisini Allah’tan bağımsız ilan eden insan Allah’a şükredemez. Çünkü bu insan için Allah şükre değer değildir.Bu tip insan her şeye sahip olabileceği kanaatin de olan insandır.Bu insanlar paylaşmayı bilmezler ki paylaşamayan kişide yürekten şükredemez.Şükrün olmadığı bir toplumda dayanışma ve paylaşmada olmaz.Bu tip toplumlar çözülmeye yönelen toplumlardır.Bildiğimiz gibi İslam kelimesinin bir diğer anlamı da;bölünemez-parçalanamaz-ufalanamaz kaya,taştır.İslam, insanlığa birlikte olmaları için gönderilmiştir.Allah’ın dini birliktir.Şeytanın dini ise bölünmüşlüktür.
(Bakara,30)Hani belirsiz bir vakit dahilinde Rabbin kendisine bağlı olan kuvvetlere (meleklere) şöyle bir duyuru yapmıştı;’’Ben yeryüzündeki bir varlığı halifeleştireceğim. ‘’.Yönetime bağlı olan güçler ise, hali hazırda yer yüzünde kan dökmekte olan bir varlığımı halifeleştireceksin?Hem de bizler sana tam bağlılık sergiliyor ve hiçbir surette sistem dışına çıkmıyorken.Allah;ben sizin bilmediğiniz her şeyi bilenim, dedi.
Yukarda ki ayet çok kilit bir ayettir.Bu ayette ifade edilen yer yüzünde ki bir canlının halifeleştirilmesidir.Meleklerin buna karşılık söyledikleri söz çok ilginçtir.‘’Hali hazırda yer yüzünde kan dökmekte olan bir varlığımı halifeleştireceksin?’’Ayetin bu kısmı bize Adem öncesini ifade etmektedir.Demek ki Adem öncesi var olan canlı, kan dökmekte olan bir canlıydı.
(Bakara.31)Ve Adem’e isimlerin tümü öğretildi.Sonra onları meleklere göstererek şöyle buyurdu:’’Hadi,haber verin bana şunların isimlerini,eğer doğru sözlüler iseniz.’’
Bu ayetle öncesindeki ayeti birlikte düşündüğümüz zaman;Adem öncesi kan döken canlının bilmeyen bir canlı olduğunu görürüz.
(Bakara,33)Allah buyurdu:’’Ey Adem,haber ver onlara onların adlarını.’’Adem onlara onların adlarını haber verince,Allah şöyle buyurdu:’’Dememiş miydim ben size!Ki ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim.Ve ben,sizin açığa vurduklarınızı da saklaya geldiklerinizi de en iyi biçimde bilmekteyim.
Bu diyaloglar,karşılıklı şekilde gerçekleşmemiştir.Kuran’ın dialektiğini dikkate aldığımızda bu diyalogların bir süreci ifade ettiğini görürüz.Dolayısıyla bu diyaloglar bildiğimiz karşılıklı yapılan konuşmalar değil, bir süreci ifade etmek için insan algısına uyarlanmış formlardır.
Bu noktadan olaya baktığımız zaman,Adem öncesi canlının kan dökmekte,bilmemekte olan yani bilinçsiz ve düşünemeyen bir canlı olduğunu görmekteyiz.Adem olduktan sonra ise bilebilen yani bilinçli ve düşünebilen/hüküm edebilen forma ulaştırıldığını görmekteyiz. Allah’ın Adem’e öğrettiği isimler kendi isimleridir.Ve Adem’e;’’Ey Adem,haber ver onlara onların adlarını.’’ denildiğinde Adem’in bu emre karşılık vermesi;Adem’in AYNA(egosuz sadece ve sadece Allah’a teslim olmuş,O’nun isimlerini taşıyan toplum)olduğunu göstermektedir.
(Bakara,35)Ve Adem’e şöyle buyurmuştuk:’’Ey Adem,sen ve eşin cennete yerleşin ve ondan dilediğiniz yerde, bol bol yiyin.Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz.
(Bakara,36)Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı.Bizde şöyle buyurduk:’’Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin.Belli bir süreye kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme yeri, bir nimet/bir yararlanma imkanı olacaktır.
Kan döken konumdan,Adem formuna yükselerek AYNA makamında bulunan toplum; şeytanın (KİBRİN) vesvesesiyle bu makamdan(bulunduğu yerden)düşmüştür.Peki ya şeytan onların ayaklarını nasıl kaydırmıştır?
(Bakara,35)Ve Adem’e şöyle buyurmuştuk:’’Ey Adem,sen ve eşin cennete yerleşin ve ondan dilediğiniz yerde, bol bol yiyin.Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz.
(A’RAF,20)Derken,şeytan kendilerinden gizlenmiş çirkin yerlerini onlara açmak için ikisine de vesvese verdi.Dedi:’’Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutmasının sebebi iki melek olmayasınız yahut ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir.’’
Kuran’ın dialektiğine baktığımız zaman,ilk önce yasaklamanın sebebinin verildiği ve sonrasında yasaklanıldığını görürüz.Buda şunu göstermektedir ki;Adem öncesi canlının kan dökme sebebi,Bakara,35 de yasaklanan ‘’AĞAÇ’’tır.Ayette Ağacı ifade için kullanılan kelime şeceredir.
Şecer” sözcüğü, “ihtilâf” (Nisa; 65) ve “sarf etme” anlamlarında da kullanılır. Çünkü ihtilâfların ekserisi “mal” yüzündendir, en çok harcaması yapılan da “mal”dır. (Lisan ül Arab c:5, s:32,33, “Şcr” mad.)
Yani kan dökme sebebi olup da yasaklanan şey mal-mülktür.Allah malı ve mülkü elbette kullanılmaması şeklinde değil,META olarak algılayıp da’’BENİM’’ biçiminde ifade edilmemesi üzerine yasaklamıştır.Buda şu gerçeği ifade etmektedir ki Allah katında maddeyi meta şeklinde algılayanın yeri yoktur.
Dikkat çekici bir başka unsursa,Allah’ın dosdoğru yoluna kurulmaya yemin ederek ‘’ Bir çoklarını şükreder bulamayacaksın.’’ diyen şeytanın, Adem’i AYNA makamından düşürmek için maddeyi hoşlanılan ve hatta tek gerçek olarak algılama biçimi olan META şeklinde insana algılatmasıdır. Bu nokta çok önemlidir.Günümüzün ve dünün anlaşılması, yarının tasarlana bilmesi açısından bu hadisenin kavranması hayati önem arz etmektedir. İnsanlık tarihi boyunca, insanı ZULME/ÖLÇÜYÜ AŞMAYA yönlendiren ana hatta tek şey maddenin META biçimde algılanmasıdır.Bu yöntem şeytanın en temel ve derin yöntemidir. Yürekten gelen bir şükrü/paylaşmayı engelleyen şey budur.Şeytan bu yolla ‘’Allah’a şükrün’’ önüne geçerek sözünü tutmaktadır.
Bu durum bugünün dilince ifade edilecek olursa;Adem toplumu ortak mülk anlayışında;bireysel mülksüz bir düzen dahilinde yaşarken,’’KİBRİN MERKEZİ’’nin ürettiği ‘’BENİM’’ söylemi ve ‘’EGO’’ anlayışı,’’ÖZEL MÜLKİYETİ’’ doğurmuştur.Özel mülkiyetin doğuşuyla Adem toplumu DAĞILMIŞ/AYRIŞMIŞ/ÇÖZÜLMÜŞ ve bir birine DÜŞMAN OLMUŞ(SAVAŞ)TUR. Bu kısa güncelleştirmeden de anlaşılacağı gibi bugünün sorunlarının kaynağında o gün yatmaktadır.Şeytanın ayağını kaydırdığı insanlar ve o insanların ayağını kaydırdığı insanlar;ayrışmayı ve savaşları doğurmuştur.Bugünün toplumlarının da en büyük sorunları bunlar değil midir?
Meta Zihniyeti olarak kısaltacağım şey,maddenin meta biçimde algılanması ile Dünya Hayatının vazgeçilmez olduğu kanısının oluşmasıdır.META Zihniyeti ile kişi Dünyanın tek gerçek olduğu iddiasında bulunur.Halbuki tek olan ve tek gerçek olan Allah’tır.META Zihniyeti, Allah’ı ya yok saymaya yada onun TEVHİD ilkesini çiğneyerek şirk dairesine girmeye meyletme halidir.META kelime anlamı itibariyle;hoşlanılan şey manasına gelir.Bu kelimenin tarihsel süreçte kazandığı anlamlar;altın,gümüş,para ve ticaret malı şeklindedir. Tarihsel materyalist tarih okumasında meta, insanlığın üretim fazlalığını kendilerine kazanç elde etmek amacıyla ticaret malı sayması şeklinde açıklanarak, gelişmiş meta tanımında kapitalizmin temelinin meta olduğunu işaret etmektedir.META kesin ve net her şekilde insanın dünyaya bağlanması ve buna paralel olarak Allah’tan uzaklaşması hadisesidir.META Zihniyetinin esiri olan kişi,peptit bağının esiri olmuş olan, madde bağımlısı-şehvet düşkünüdür.
Meta Zihniyeti, maddenin vazgeçilmezliğidir.İnsanoğlu açısından madde Allah’a giden yolda ilk adımken;meta zihniyeti için her şeydir ve hatta Allah’tır.Firavun, Allah’ın elçisi Musa’ya metalarına güvenerek ve ‘’BENİM’’ demekten vazgeçemediği için inanamamıştır. Muhammed Mustafa’nın başkaldırdığı putperest düzenin arkasında zenginler vardı.Putlar halkı oyalamak ve zenginliklerine zenginlik katmak için uydurulmuşlardı.Gönderilen bütün peygamberler ve onların ardından mücadeleyi sürdüren devrimciler her zaman meta zihniyetine karşı mücadele etmiştir.
Meta Zihniyeti mal-mülk yığma hastalığıdır.İnsanların duygularını ve yaşama haklarını gözden çıkarırcasına mülkperestliktir.Meta Zihniyeti insanın ve toplumların afyonudur.Adem toplumu ortak mülkten vazgeçtiği an zulme saptığı yani özel mülk anlayışını geliştirmeye yöneldiği andır. O an ile birlikte insanlık AYNA MAKAMINDAN düşmüştür.Ayna olmayan insanın egosu vardır.Bu insanın maddeye ve şehvete düşkünlüğü vardır.Dünya’nın geçici zevklerine dalan insanlar meta zihniyetini barındıran insanlardır.bugün açısından Haçlı emperyalizmi toplumları ilk önce zihni yönde kontrol altına alıp o şekilde boyunduruk altına almaktadır. İnsanlar için Dünya hayatı önem kazandığı an ve tek amacın zenginlik olduğu vakit insan kapitalizmin kölesi olmuş demektir.Açıklıkla söyleye bilirim ki bir işçi bu düzen içinde bir burjuvadan daha çok kapitalist olabiliyor.Hayat gayesini sadece mal-mülk eksenine sokmak insanı bu uğurda canavarlaştırıyor
Adem, yasak ağaca yani özel mülkiyete yönelerek tekrar kan dökmüş; yani adem olmaktan çıkmıştır.Kuran, bu şekilde bize şu gerçeği anlatmak istiyor;meta zihniyeti insanı insanlıktan çıkarır !
Özkan Bakioğlu(Mustafa Özkan)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.