- 922 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Ne Yaptın Sen Hatun?
Bu sene de şu başakcı tatsızlığı yaşanmasa bari diye geçirdi içinden kadın beline peştemalını bağlayıp kara lastiklerini ayağına takarken. Evi ocağı çekip- çevirdikten sonra bahçenin yolunu tuttu. Niyeti başakcılardan önce gidip sınırdaki ocakların fındıklarını toplamaktı.
Öğlene doğru sınıra yakın bütün ocakları toplayıp bitirmişti. Fındık dolu çuvalı bir ocağın dalları arasına sonradan kocasını gönderip aldırmak üzere güzelce sakladı. Şimdi gidip öğlen yemeğini hazırlayabilirdi.
Sofra bezini mutfağın ortasına serdi. Ve üzerine yer sofrasını yerleştirdikten sonra bakır sahanlara dumanı üstünde pancar çorbasını bölüştürdü tahta kepçeyle. Ocağın yanından bilekiyi aldı. İçinden sıcak sıcak mısır ekmeğini çıkardı bir tepsiye dilimledi sıcağa alışık parmaklarıyla. Kocasının gelmek üzere olduğunu düşünüyordu artık.
Çok geçmeden geldi kocası gelmesine ama o nasıl gelişti öyle?! Üstü başı toz- toprak olmuş elleri yara bere içinde nefes nefese kapıdan içeri daldı adamcağız. Kendini odanın sağındaki tahta sedire bıraktı. Kadın yerinden fırladı kocasının yanına koştu. Ne olduğunu, bu hale nasıl geldiğini sordu merak ve endişe ile. Adam açtı ağzını yumdu gözünü.
“Aşağı mahalledekiler bahçeye girmişler. Ocakları toplamışlar. Ben de gittim kapılarına dayandım. Yapmadık etmedik dedilerse de adama yumruğu yapıştırdım çıktım. Yokuşa doğru çıkarken baktım mahalleli peşimde. Yolun üstünde önüme kocaman bir kaya çıktı. Tuttuğum gibi kayayı üzerlerine yuvarladım. Takip etmeyi bıraktılar ondan sonra.”
Kadın ağzı açık, gözleri şaşkınlık ve korkudan kocaman olmuş halde kocasının anlattıklarını dinledi. Ve: “Ocakları bu sabah ben toplamıştım.” Diyebildi nasıl diyebildiğine kendisi de şaşırarak.
Adam uzandığı yerden fırladı. “Ne yaptın sen hatun, ne yaptın sen?” Diye bağırdı. Aslında bu sorunun muhatabının karısı değil kendisi olduğunun farkına da varmıştı o anda.
Meğer karısı bahçenin öte yakasından çıkarken diğer yakasından bahçeye inen adam fındıkların toplandığını görünce geçen senelerden şüphelendiği kişinin bu işe kalkıştığını düşünerek o kızgınlıkla aşağı mahallenin yolunu tutmuş. Ve olanlar olmuş sonrasında.
Bazen yanlış anlayabiliyoruz birbirimizi. Önyargılarımız, yanlış kanaatlerimiz her şeyin önüne geçiyor. Anlamadan, dinlemeden, sormadan, soruşturmadan bir öfkeye kapılarak hüküm verebiliyoruz. Bu yüzden küsüyoruz, tartışıyoruz, kavga ediyoruz … Gerçeğin hiç de bizim sandığımız gibi olmadığını anladığımız da ise olan olmuş oluyor. Hatasını geç de olsa anlayan tarafa özür dilemek düşüyor. Özür dilemek ise başlı başına bir olay…
Yukarıdaki hikayenin kahramanları özür dilemeyi becerdiler. Rahmetli dedem ve babaannemin gençlik yıllarında yaşadıkları bu hadiseyi babamdan dinledim geçenlerde. Dedem günlerce içi içini yiyerek, ne yapacağını bilemez halde dolaşmış durmuş. Sonra kapısına dayanıp yumruk attığı aileden özür dilemiş araya aracılar koyarak. Helallik istemiş. Ve mahalleliyi toplayıp güzel bir ziyafet vermiş onlara. O gün yaşadıklarını anlatarak gülüp eğlenmişler hep beraber. Hatta içlerinden biri: “Yahu, sen o kocaman kayayı nasıl kaldırabildin” diye de sormuş. Çünkü kaya gerçekten de şimdi olsa kaldıramayacağı büyüklükteymiş dedemin.
Aklınıza Seyyid Onbaşı geldi mi sizin de? Benim geldi. Dedelerimizin gücü kuvveti tartışılmaz vesselam. Ama bir o kadar da naiftir onlar. Az biraz benzemişizdir inşallah.
16 haziran 2011
YORUMLAR
Afet i azam
Davidoff
Hepimiz hayatta böyle hatalar yapabiliyoruz, ama ne büyük kişilermiş ki insan kıymetini bilmişler, oysa günümüzde helallik istemeyi bir kenara bırakın, oyacak göz arıyoruz.
...eğer kendimi yanlış ifade ettiysem kusura bakmayın...
Afet i azam
Sizin dedeniz ve onlar gibiler asil insanlardı gittikçe azalmaktalar. saygılarla