- 982 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEVDANIN SON DEM VURUŞU
SEVDANIN SON DEM VURUŞU
İKİNCİ BÖLÜM
Emre’ye hiç bitmeyecekmiş gibi gelen yol, sonunda tükenmişti. Tek göz odadan oluşan barakasından içeri girip, pencerenin tam karşısında duran divanına uzandı. Rutubet kokan, yer yer sıvası dökülmüş, her rüzgâr esişinde akordu biraz bozuk, musikiyi andıran nağmelerle sallanan pencereler… Kim bilir kaç öğrencinin hayat arkadaşı olan bu küçük baraka; bugün Emre’ye ev sahipliği yapıyordu…
Uzandığı divanda gözünü bir türlü uyku tutmuyordu. Gecenin ilerleyen geç saatlerinde içindeki kıvılcımlar sönüp, köz olacağı yerde daha da güçleniyordu. Divanın sağ tarafına döndü, sol tarafına döndü. Göz kapaklarını sımsıkı kapalı tutmaya çalıştı, yapamadı. Gözlerini açıp pencereden dışarıyı uzun uzun seyretmeye başladı. Yine o iki çift yosun yeşili gözler tüm cazibesiyle karşısındaydı. Çocuksu gülüşüyle göz kırpmaktaydı Emre’ye.”Kabul et. Âşıksın bana…” dedi ve gözden kayboldu. Emre’nin dudaklarından istem dışı “Evet sana âşık oldum” sözcükleri döküldü. Pencere’nin pervazını biraz aralayarak bir sigara yaktı ve o yosun yeşili gözlerin sahibini düşünmeye başladı…
Edebiyat Fakültesinde okuyan Emre, ders çıkışından sonra grup arkadaşları ile yeni açılan kafeterya’ya gitmişlerdi. Her yaştan gencin akın ettiği bir yerdi burası. Emre ve grubu bir masaya oturup içeceklerini yudumlarken, koyu bir edebiyat sohbetine dalmışlardı. Bir ara Emre gözlerini kapıya çevirdi. İçeriye kız-erkek karışık bir grubun girdiğini gördü. Tam karşılarındaki masaya oturmuşlardı. Mithat’ın seslenmesiyle Emre, gruptan gözlerini ayırdı.
“Emre sen ne düşünüyorsun bu konuda”
“Hangi konuda ?”
“Nazım Hikmet’in şiirleriyle ilgili diyorum.”
Edebiyat aşığı olan ve bu yola gönlünü koyan Emre, her zamanki gibi tartışmada son sözü söyleme hakkına sahipti. Arkadaşlarının savunmuş olduğu tezleri, onları incitmeden teker teker çürüttü.
Erol:
“İşte geleceğin büyük yankı uyandıracak Edebiyatçısı”
Deniz:
“Valla helal olsun kardeşim, eline su dökülmez .”
Uğur:
“Ses var, ruh var, kaleminde sağlam daha ne diyem Azizim ben sana.”
Bugünkü edebiyat tartışmasını da böylelikle sonlandırmışlardı. Erol, Deniz ve Uğur işlerinin olduğunu söyleyip gruptan erken ayrıldılar.
Mithat:
“Birer çay daha içip kalkalım Emre. Yarınki sınav için hazırlık yapmalıyız.”
Mithat çayları söylerken, Emre olur anlamında başını salladı. Dalgın bir şekilde çayını karıştırırken Emre, karşısındaki masadan yüksek sesle kahkahalar gelmeye başladı. Kafasını kaldırıp bakmak istemiyordu; ama ince derinden gelen, durgun akan suyun şırıltısı gibi, bülbülün nağmeli sesi gibi… Bir kahkaha vardı ki grubun içinden yükselen; kafasını kaldırıp tam karşıya bakma mecburiyetinde hissetti kendisini. Bu ses onda bambaşka duygular uyandırdı. Dinlediği bir musikiden farksızdı. Rahatlatıcı ve güven vericiydi. Bu ses dinlediği hiçbir tondaki müziğe uymuyordu. Farklıydı hepsinden ve kısaca her şeyden… Biraz önceki duyduğu kahkahayla sımsıcak bir şey yayılmıştı vücuduna. Tatmadığı bir mevsimin, bir suyun, bir toprağın, bir güneşin, bir yağmur damlasının tadını bedenin her zerresinde hissediyordu şuan…
Tekrardan o sesi duyduğunda gözleri ihanet ederek karşı masaya odaklandı. Tam karşısında oturuyordu sesin sahibi. Gördüğü güzellik karşısında biran için Emre şaşkınlık yaşadı. Süt renginde teni, siyah ince ve uzun hilal kaşlı, uzun kirpikli, kömür renginde ipeksi tel tel saçla r ve gözleri… Yosun yeşili. Biran göz göze geldiler. O gözlerin okyanusunda; aşkı, sevgiyi, umudu, mutluluğu keşfetti… O yosun yeşili gözlerin sahibi Emre’nin kalbinin tam ortasına aşkın zehirli hançerini saplamıştı. Zehir vücuduna yavaş yavaş dağılıyordu… Emre tekrar o gözlerin derinliklerine dalmıştı ki Mithat’ın:
“Kalkalım yoksa yetişemeyeceğiz seansa Emre”
Emre Mithat’ın sesiyle yosun yeşili gözlerin derinliklerinden suyun yüzeyine istemeyerek çıktı.
“Kalkalım. Osman Hocanın seansını kaçırmak istemem.”
Hesabı ödemek için elini mantosuna attığında,
Mithat:
“Geç kaldın Birader. Hesabı ödedim, hadi çıkalım.”
Emre kafeteryadan çıkarken son kez o gözlere baktı…
Sigarasından son nefesini ciğerlerine çekerken, yosun yeşili gözlerin sahibiyle ilgili düşüncelerine de son noktayı koydu bu gecelik. “Yarın ola, Hayır ola “ diyerek pencerenin pervazını kapatıp divanına tekrardan uzandı ve yüzünde tebessümle gözlerini kapatarak dudaklarından şu dörtlük döküldü:
“Düşündürdü yine beni gözlerin
Her bakışın içimde alev olur
Beni benden alır senin sözlerin
Biri gider ötekisi dert olur”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.