1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1162
Okunma

Bir Yürek Yorgunu Hikâyesi
Gitti.
Arkasında ne bir kapı çarpması ne bir veda. Sadece sessiz bir bakış bıraktı geride. Ve bir çift eski ayakkabı, eşiği aşalı çok olmuş bir kalbin iziyle tozlanmış. Adını bile anmak istemediği bir geçmiş, sırtına yapışan bir gölge gibi uzuyordu ardından.
Yol uzun muydu bilinmez… Ama taşıdığı iç ağırlıktan, ayakları bastığı her yeri biraz daha ezerek yürüyordu. Duygularını taşır gibi değil, gömer gibi yürüyordu. Sanki her adımda bir anı düşüyor, her solukta bir yara kabuk bağlıyordu.
Kendi kendine mırıldandı:
“Gidebildiğin kadar uzaklaşır, gittiğin her neyse…”
Ama yürek, ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın, unutmayı seçmiyor.
Bir şehrin sokağında değil, bir kelimenin kökünde yitirmişti o sevgiyi.
Bir bank buldu sonra… Oturdu. Ellerini başına götürdü, rüzgâr saçlarını değil, içini savuruyordu.
“Gitmek çare olsaydı, bu kadar yorgun olur muydu kalbim?” dedi.
Ama bazı yaralar sadece yürürken kanar. Durduğunda değil, hatırladığında değil, yürümeye mecbur kaldığında…
Ve o gün anladı; insan bazen bir sevdayı değil, kendi enkazını ardında bırakmak için gider.
Ama hiçbir yol, kalbin gittiği yere varmaz.