- 699 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HEPİMİZ ÇATLAK KOVAYIZ
Yaradılıştan bu yana gelmiş geçmiş tüm varlıkların az ya da çok bazı eksiklikleri veya kusurları olagelmiştir. Hiçbir insan diğerine görünüş ve düşünüş bakımından benzemez. Bunun için “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayeti aradaki farkı açık şekilde vurgular. Bir eğitimci olarak yıllardır sınıflarımda ders verdiğim öğrencilerimin hiç birinin diğerine benzemediğini görmekteyim. Bu benzemeyiş yalnız dış görünüşü ile değil; duyuş, düşünüş ve konuları ifade ediş şekillerinde de gözükmektedir. O zaman farklı yaratılış özelliklerine sahip olan kişilere karşı yaklaşım tarzımız ne olmalıdır? Bu konu oldukça geniş olduğundan; isterseniz bir hikâye ile açıklık getirmeye çalışalım.
“Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırdı. Kovalardan biri çatlaktı. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirdi. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etti. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebiliyordu. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyordu. İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslendi.
-"Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum."
-"Neden?..." diye sordu sucu. "Niye utanç duyuyorsun?..." Kova cevap verdi.
-"Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun."
Sucu şöyle dedi.
-"Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum."
Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova, patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görür. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hisseder ve yine sucudan özür diler. Sucu kovaya sorar.
-"Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?... Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı."
Öyle değil mi dostlar; hepimizin kendimize has özellikleri ve kusurları yok mudur? Hepimiz aslında birer çatlak kova değil miyiz? Eksikliklerimizden, kusurlarımızdan korkmamalıyız. Aksine onları sahiplenmeliyiz. Ancak; her an eksik yönümüzü geliştirme gayreti içinde olmalıyız. Nasıl ki “Bir günü, diğerine eşit olan aldanmıştır” hadisi bize devamlı araştırma, öğrenme yolunda çaba sarf etmemiz gerektiğini ihtar etmektedir; “Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp” sözü de, tamda bu gerçeği ifade etmekte diye düşünüyorum..
Eğri oturup doğru düşünelim. Birbirimizin değişik yönlerinden faydalanmak; bin biliyor olsak da bir bilenin bilgisinden istifade etmek bize ne kaybettirir ya da ne kazandırır? Gerçek olan kaybımızın değil; kazancımızın olacağıdır.
Bu vesile ile hepinize bol kazançlar(!) dilerim…
YORUMLAR
ayyyyy...nekadar güzel bir yazı bu...ve severek okudum...hele çiçeklerin dile gelişi edebiyat sayfasını güle çevirmiş...kutlarım...güzel yazınızı..t.ebrikler...gül diyarından selam lar.
Halil Manuş
"...ne kadar güzel bir yazı bu...severek okudum" diye iltifat etmişsiniz. O güzellik sizin güzel gönlünüzdür. Gül diyarında olupta gülü görmemezlik olmazdı elbette. Ki bakın bir tek siz görmüşsünüz bu yazıyı.
Bu vesile ile Teşekkürlerimle birlikte en kalbi sevgi ve saygılarımı sunarım.