- 808 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KÜÇÜK BİR ÇOCUĞUM BEN-3
Kış günleri apartman bacalarından çıkan dumanlara karşı gözlerimi kapamaktan usandım artık. Soğuk buz parçalarından donan çorapsız ayaklarımı, ceplerime çeksem mi diye düşünürken, tutmayan ellerimi hangi nefesle ısıtayım diye, apar topar bir anda kendimi, insanların çok kalabalık olduğu kahvelerden içeriye atarım. Niçin buralara uzandım sessiz sedasız, ar perdesi yırtılmış bir toplumun misyonunu bundan sonra ben mi taşıyacaktım. Yani dilenecek miydim? Nasıl yapabilirdim, ne isteyecektim, istemenin kötü olduğunu duymamıştım, âmâ iyi olduğuna da inanamıyordum. Bu paradoksları zihnimde yaşarken, kalbinden vurulan bir ceylanın dağlara dalıp kayboluşu gibi, kaybolmayı candan arzuluyordum. Adım sanım varlık defterinden silinsin, yok olayım da bu tür bir hali yaşamayayım diyordum…
Kahvenin içi dumanlarla kaplıydı, masalardaki şakırtılar alabildiğine etrafta yankılanıyordu. Kulaklarım alışık olmadığım bir türküye takılıp kaldı ”Kimsesizler! Kimsesizler” diye yankılanıyordu. Bana mı çağırıyordu acaba? Başka kimsesizler var mıydı ki, kalpleri yaralı benden başkaları da mı bu kahveye sinmişti, diye düşünürken masalardaki insanları yavaş yavaş taramaya başladım. Âmâ tek gördüğüm bir gerçek vardı ki, o da insanların fayans taşlarını döşemekten bir saniye olsun gözlerini başka yanlara çevirmemeleriydi. Dalıp gitmiştim ne yapacağımı bilemiyordum, bir anda yeni bir türkü sesi kulağıma ilişti, ”Bir gün ben ölürsem benim için ağlama aney!”…
Ağlama aney ağlama, evet anacığım ağlama, sakın ola ki ağlama, gidiyorum. Böyle bir yaşamı istemiyorum. Yaşamadan doydum, ölmek böyle olmaktan çok iyi, kimsesiz olarak anlamadığım bir dünyanın seyircisi olmak istemiyorum, hayallerini dış dünyamda yüz hatlarıma taşıdığımda, gözlerimin acılardan gövermiş olduğunu anlayan biri iki eliyle omuzlarımı tutarak, kafasını kafama dayayarak, canım kardeşim adın nedir? Dedi. Masum dedim…
Masum ha! Masum insanların masum bakışları, bir gün gecenin karanlıklarını karanlıklara terk ederek, Güneşin doğuşunu yaklaştıracaklar. İnşaAllah bu Masumlardan biri de sen olursun benim canım Masum kardeşim diyerek, kalbimin üzerinde yanan kor ateşlere sanki buz gibi bir su bırakmış gibiydi. Aniden ferahladım, kendimi bahar çiçekleriyle donanmış bir dağın yamacında, beline Güneş ışınları vururken, gelincik ve papatyaları toplar halde hissettim, dalmış gitmiştim. Sanki yanımda kimse yoktu. Hâlbuki kafası kafama dayanmış, beni canı gibi sevdiğini hissettiğim bir insan, ağlamaklı bakışlarıyla beni anlamaya çalışıyordu. Bir taraftan da mırıldanıyordu, kahrolsun zalimler ve onların işbirlikçileri derken, suratında ve vücudunda bir değişmenin olduğu hissediliyordu. Canım kardeşim dediğinde de, merhamet sıcaklıkları onu ipekten yumuşak bir hale sokuyordu…
Bu bir rüya olamazdı gerçekten de çok uzaktı, birden irkildim ve kendime geldiğimde yeni bir türkünün yüreğimdeki pasları ve kulağımdaki ağırlıkları götürdüğünü anlayarak hayata yeniden merhaba dedim ”Kışın sonu elbet bir gün bahardır ”nidalarıyla tüm enerjimi alarak hayata bıraktığım yerden başladım ve ben hala bir çocuğum, ancak içerimde kocaman bir yürek taşıyorum, yaşamak için geldim ve ölmemek için yaşayacağım.
11.01.1993
ELAZIĞ-
EROL KEKEÇ
YORUMLAR
Bazen anlamak da geç kalmış olabiliyoruz, umudun yaşamak için tek sebebimiz olduğunu. Ne var ki, hepimizi yakalıyor böyle anlar ve bir kelam, belki bir söz, belki de bir şarkı oluyor bizi toparlayan. Hayata karşı savunmasısız ve hepimiz aslında ufak bir çocuğuz kendimizi koruyamayacak kadar. Her defasında istediğimiz rolü üstlenirken hayatın yağmurları çıkageliyor ve gene de yaşamak diyoruz bu belirsizlikte...
Yüreğiniz umutları hiç bitmesin dileğimle. Ufak bir kelebekten bile mutlu olduğumuz anda başlar hayat.