PELİN
Bir çocuk daha küçükken anne babasından ayırıyorlar. Bu çocuk anne baba sevgisinden mahrum bırakılıp Büyük anne tarafından büyütülüyor. Katı bir aile olan bu büyük ebeveynler çocuğun adeta hayatını gasp edip; “yapma, etme, haram bu, şunla çıkma, camdan bakma” nidalarıyla büyütülüyor ve sonra daha çocuk yaşta evlendirmeye kalkıyorlar.
Çocukluğu hep yasak bir zihniyetin dar çemberinden geçip, genç kız oluyor. Kız güzel ve saf ve çokça iyi yürekli, böyle olunca avcıları çok olur. Bir insanı dört köşe gibi görüp her yanından vurmak maharet midir?
Kardelenler; soğuğa, ayaza ve dona inat güneşi görebilme uğruna karlar altında çıkıp boy verirler. Bu dediğim güzel kızın adı Pelin’dir.
Pelin, iki karşı cinsin(evlilikten) beraberliğinden doğmuş bir candır. Gözlerini dünyaya açarken sıkı keder zincirleri boynuna dolanır.
Şimdi “O mu suçlu yoksa onu doğuranlar mı”?
Doğurup sevgisini veremeyen aciz insanlara kurban olmasının bedelini kim verecek?
Canlılarda en vahşi özeliğini koruyan; ne yazık ki insanlardır. Bu hayvan düşünebilen ve yaratıcın en mükemmel eseri fakat egosuna teslimiyetinden her kötülüğü yapmaya müsaittir.
Her bir gün ayrı bir hayat olur bu hayat çok sık ve engebelidir ve zoraki çıkmazlarla örülüdür. Yaşamış, 27 yaşındadır şimdi Pelin. Her yıllı acılarla doludur ve gözlerinden yaş eksilmez, her gelen vurur ve ruhunu teslim alarak maharetinden sayarlar. Birini iyi niyetinden yaralanıp onu köle etmek maharet midir?
Bir erkeğin erki saldırmak olmamalı, bir erk koruyucu ve himayesel olmalı. Egosuna yenilen her insan biraz da hayvanidir bir bakıma. En basit bir örnekle susuz kalan bir çiçek solar ve sevgisiz kalan bir insan da solar ve hayattan kırılır, soyulur ve bir hiç noktasına gelirken tek çare “İntihar” kalır ki intihar inancımıza göre cinayettir. Ya esaret ya ölüm iki seçeneğin kalır önünde.
“Pelin, seni çok önemsediğimi ve bir insan olarak üç canlılardan en çok sana sevgi saygı duyuyorum.” Bu notu yazamadan edemedim.
Pelin’in de elbette kendine göre bir hayatı olmalı ki elinde alınmışsa da kendi çabasıyla direnir ve güvendiği biriyle nişanlanır ve kendini ona bırakır. Sevgili bildiği kişi ise gene “aldatanlar” gibi o da bir emel peşindedir. Önceleri ağlar ve onu kendine aşık eder ve Pelin bir keklik misali kanatlarını indirir ve onunla evlenir. Fakat sevgili işini bitirdikten sonra onu yüz üstü bırakır.
“Kandıran, kirleten, hayallerini çalan erkek olmasına rağmen neden hep suçludur Pelin?”
Yoksa Namus onların sadece iki … arasında mıdır?
Pelin ailesi tarafından ret edilerek, aile sanırım bir zaferi kazananlar kadar gururludur. Bir o kadar da onu har vurup savuranlar da.
Bu töreler can alıyor ey kimi babalar, ey namus bekçiliğine soyunan kendini adamdan sayan zavallı mahlûklar! Daha dün, gençlik baharında ölümü seçip hayattan vazgeçeni gördük. Ölmeden cehennemi yaşatıyorsunuz bu aldatmaca öykülerinizle. Her doğan kader mahkûmu olarak mı doğar bu coğrafyada?
Hayatı dar alanlara çevirip intikam içgüdülerinizle ahlak dışı insani görünüşlerinizle iğreniyorum.
Mutluluk zincirlerin halkaları neden kopuk? kimi halkasına kader dedik katlandık boyun eğdik, kimi halkasına imkânsızlık dedik ve savaşmaktan vazgeçtik; Mutluluğumuzu çalarak, günahlarımıza girerek adına töre dediler! Karşı geldik ölümle sınadılar.
“Benim mutluluğumu kiraya verilerek mi Baskılara, dayatmalara göz yumarak mı? Törelere boyun eğerek mi? Cenneti bulacakmışım! Ben cehennemi şimdiden yaşıyorum dediklerinizi kabul ederek!”
10 HAZİRAN [email protected]
YORUMLAR
Zincirin gücü, en zayıf halkası kadardır. O en zayıf halka da cinayetle eş değer olan anlamsız törelerdir(!) Anlamak istemiyorum da(!) İnsan kendi kızına nasıl sahip çıkmaz, insan sevdiğini nasıl kirletir? Zaten insan olsa kirletmez ya(!) Başka sözüm yok.
Tebrikler sayın yazar, az da olsa töre çirkinliğini kaleminle deşelediğin için.
saygımla.
DemAN
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ediyorum, sağolun
Bu aralar nete fazla giremediğimden şiirleri, yazıları okuyamıyorum veya okusamda cevap yazma vaktim olmuyor.
Tekrar teşekkür ediyorum
selamlarımla