CANIM OĞLUM BENİ AFFET
[ italik CANIM OĞLUM BENİ AFFET
Altmış altı yaşındaki bir babayı dinlediğimde göz yaşlarımı tutamadım.Yorgun baba anlatıyordu;her kelimesinde zorlanıyor,tümcelerinde derin nefes alıyordu.Yıllar önce yaşanılanlar için pişmandı,üzgündü ve itiraf ediyordu! ...
CANIM OĞLUM BENİ AFFET!
Dünyaya gelişinin müjdesinde;daha annenin karnındayken,nasılda sevinmiştim anlatamam. Annene sarılmış “Seni çok seviyorum,bana erkek evladı vereceksin” Demiştim. Oysaki daha annen bir aylık hamileydi. Cinsiyetin bile belli değildi.
“İçimden erkek evladım olacak hissindeydim.’’
Ablanı ne kadar çok seviyordumsa, senide o kadar çok sevecektim. Ama işte ben Anadolu insanıyım; bir erkek oğlumun olma ihtimalide beni başka sevindiriyordu.
Aylar boyunca annen, ablanla beraber senin büyümeni bekledik. Seni anne karnından hep izledik. Bu arada şunu belirtmeden geçemeyeceğim; annende diğer anneler gibi hakkı ödenmez en şefkatli kadındır. Senin dünyaya gelmen için canıyla, yüreğiyle emek veriyordu.
Soğuk karlı bir kış günüydü;
Annenin sancıları başladı. Anneni acı çekerken görünce bende onunla aynı sancılarla ağlamaya başladım. Annen canında ben ise yüreğimde aynı sancıyı çekiyordum. Anneni hastaneye götürdüm. Annenin çığlıkları hala kulağımda; candan can çıkıyordu, ailemize ikinci çocuk geliyordu! Sevinç dolu bir acıydı.
Anneni içeri aldılar ben ve ablan; hem seni göreceğiz diye seviniyoruz, hem de annene kötü bir şey olmasın diye dua ediyorduk. Dışarı çıkan hemşirenin sesi ile irkildik.
“Bir oğlunuz oldu!!”
Çok mutlu olduk artık biz üç değil, dört kişiydik. Annenin de sağlık durumu iyi idi. Annen iyi olunca evimize gittik. Arkadaşlarım tebrikler etti;
“Erkek adamın aslan oğlu olur’’
...
İşte bu sözler beni sana karşı daha sorumluluklarla daha çok bağladı. İçimde sana dair hayalleri gerçekleştirmek için bir an önce yılların çabuk geçmesini istiyordum.
“Benim oğlum; balık tutacağız, beraber resim yapacağız, futbol oynayacak, tavlayı öğreteceğim, başarılı zengin işadamı yapacak, aynı takımı tutacağız;
“Benim oğlum aslan oğlum!!’’
İşimi gücümü erken bitirip evime neşeyle geliyordum. Çocuklarım ve karım için .. Hepimiz çok mutluyduk. Sen ,ablan, annen ve ben. Yıllar geçti bebekliğinden çıkıp çocuk oldun. Okula başlayacağın aylar başladığında, seni en güzel okullarda okutacağım planlarını yaptık. En güzel eğitimi almanı, çok başarılı öğrenci olmanı, iyi insan olmanı hep düşledim.
Gel gelelim bunları planlayan ve sana imkanları hazırlayan bir baba olarak; dış görünümümdeki o sert çatık kaşlı halimi bir türlü değiştiremedim. En ufak hatanda kızdım, bağırdım, ders çalış, daha daha dahaa!!...
Koşma düşersin, sokakta oynama, fazla zıplama, haylaz olma.. Gibi nasihatlerle seni gördüğüm zaman, ağzıma ne gelirse söylerdim.
Hatırlar mısın?
-Bir gün okuldan gelmiş ve evimizin önünde arkadaşlarınla oynadığını görmüş ve sana onların önünde bağırmıştım. Sanki oyun oynamanı istemiyor, oyuna düşkün olursan çalışamaz okuyamazmışsın gibi geliyordu.
Aynı şehirde bulunduğumuz okullarda değil de;
“Kolej de okumalı benim oğlum “Diyerek seni Başkent’te yatılı özel bir koleje, daha çocuk yaşında kayıt yaptırmıştım.
“Benim oğlum okuyacak en güzel şartlarda adam olacak!’’
Sana çocuk yaşta hasret çekmeyi öğrettim. Anne kollarında uyuman gerekirken yatılı okulun ranzalarında uyudun. Annenle hep tartıştık. Ağlarken annen; oğlumu özledim diye, “ Sabret oğlumuz adam olacak!” Diyerek anneni teselli ettim. İşte ana yüreği; kimi zaman inandı kimi zaman Başkent’e koşup seni sarıp sarmaladı.
Okuyup adam olman için elimde ne varsa senin uğruna dökmeyi babalık görevi gibi mecburi hizmet saydım ve yaptım.
Çocukluğun, ergenliğin hafta içinde bizden ayrı geçti. Hafta sonları ise ya sen geldin ya da biz. Okulu öyle böyle derken, matematiği bir türlü sevemeden bitirdin. Sanki programlanmış gibiydim; sana bu yaşattıklarımla, hayallerimi gerçekleştiriyordum. Liseyi bitirdiğin yaz tatilinde evimize gelmiştik. Onca yorucu ders yılından sonra tatildeydin.
-Yazlığa gidiyoruz,
-Ben gelmiyorum dedin.
O zaman nasıl sinirlenmiştim. ”Benim oğlum benim istediğim yere gelmiyor, nasıl yapar bunu diye kendime kızmış hakaret kabul etmiştim. Hatırlıyor musun, nasılda evde mutsuzluk yaşanmıştı. Yüksek sesle bangır bangır rock müziği dinlemen de beni rahatsız ediyordu. Aynı müziği de dinleyemiyor, aynı takımı tutmuyor, aynı nehirde balık tutamıyorduk. Benim istediklerimi sen yapmıyor, senin istediklerine de ben kızıyordum. Kederleniyor daha kaskatı ciddiyete bürünüyordum.
Bir gün tv’de haberleri seyrederken senin bana anlamlı bakışını gördüm, sanki bana karşı ; ”Baba neden bu kadar resmisin, seni sarmak öpmek istiyorum ama sen çok sertsin!!!’’ Diyordun.
-Ortam bozuktu senin sokaklarda serseri olmandan korkuyor senin istediğin her şeyin yanlış olacağı düşüncesiyle sana izin vermiyordum. Annenle bu yüzden çok tartışıyorduk
Annenle aran çok iyiydi. Hep seni annenin yanında mutlu sıcak samimi görüyordum. Ama benim yanımda çok ciddi soğuk mesafeli bir ortam oluşuyordu. Sanırım benim o kahrolası ciddiyetimden, tabularımdan kaynaklanıyordu. Sana yavrum, canım çocuğum, aslan oğlum hep demek istiyor ama bir türlü diyemiyordum. Sanki bunları dersem şımaracak, haylaz bir çocuk olacakmışsın gibi..
Hatırlıyor musun; en büyük isteğin araba kullanmaktı. Kuzenlerinden gizli gizli araba kullanmayı öğrenmiş olmalıydın ki; bir gün ev dolu misafir iken arabanın kapıda olmadığını fark ettim. Meğer sen arabayı alıp kaçamak yapmış, arkadaşlarınla dışarı çıkmışsın. Sabırla seni beklerken oldukça sinirliydim. Delikanlı oğluma arkadaşlarının önünde bağırdım, el kaldırdım. O yüzden günlerce senle konuşmadım. Odandan çıkmadın, bana görünmedin. Annenin gizli gözyaşlarını gördükçe sana daha da çok kızdım.
Sanki kontrolü kaybetmiştim. Benim oğlum beni dinlemiyor, oğlum üzerine beslediğim hayallerim tek tek suya düşüyor gibiydi. En kötüsü de yine Başkente üniversiteye gittiğinde senden aylarca haber alamayışımızdı. İnat edip aramıyor sormuyordun. Aylar sonra bir kız arkadaşın olduğunu duydum. Seni görmeye geldiğimde o sıpa gözlerinin içi gülüyordu. Ama benim oğlum benim istemediğim bir kızı sevemez dürtüsü ile gözlerine bakmıyor bunu görmezlikten geliyordum. Sonra ne derdim aleme oğlu memleketin dışından biri ile evlenmiş, babasını hiçe saymış. Bunu yapamazdım. Benim oğlum tanımadığımız bir ailenin kızıyla evlenemezdi! Yine ağırlığımı koydum. Annenin ısrarlarına aldırmadan seni o sevdiğin kızdan ayırdım.
Daha neler neler buna benzer sıkıntıları yaşadım. nedense sana doyasıya hiç sarılamadım. ”Canım oğlum’’ Diyemedim. Oysa sen annen karnındayken daha başlamıştı hayallerim. Ama hep seni kendim gibi olman için, çevre baskısından kurtulamadığım için baskıladım. O nedenle de hiç arkadaş, dost olamadık! Ne acıdır bu bilemezsin oğlum! Sanıyor muydun ki, bunları sana yaşatırken ben çok mu mutluydum?
Beni hep katı soğuk adam olarak tanıdın; haklısın çünkü sana hiç duygusallığımdan bir parçada olsa açık vermedim ki!! Vatanın Mehmetciği olma zamanın geldiğinde; ben, dayın, amcan seni görev yerine götürdüğümüzde ;nasıl da yüreğim ağrıyordu bilemezsin! Sen Asker ocağına selam deyip içeri girdiğinde; ne kadar kötü oldum, ”oğlum benim,canım benim’’ Diye içimden aktı kanlar kalbime.. Şimdi ilk kez açıklıyorum, iyi dinle beni;
Ayrıldık senden sen uzaklaşıncaya kadar sana baktım durdum ve göz yaşlarımla ıslandı bedenim. Ve sen bunu bilmiyordun! Belki de benim babam ne kadar duyarsız diyordun. İşte o gün senden ayrılırken çok ağladım.
Aylar sonra askerlik bitince, evlenmen için planlar yaptım. Memleketin iyi zengin kızıyla evlenmen gerektiğini söyledim. Biliyordum içinde kocaman b ir ateş yanıyor ; o ilk sevdiğin kız arkadaşın için! Ama mecburdum, ailemizin ekonomisi bozulmuştu. Senin bu evliliğinle bazı şeyler düzelecekti. (İşte orda da sana kıydım, canım oğlum, sevgini hiçe saydım!)
Evlendin ardından çocuğun oldu.. Öyle böyle derken evlisin; eşini zamanla sevebileceğin beklentisi ile hep seni uzaktan takip ediyorum. Moralin bozuk olunca; dünyam yıkılıyor, yüzün gülünce de mutlu oluyorum; ’’Demek ki oğlum, eşi ile çocuğu ile mutlu!!‘’ Ve şimdi 10 yıllık evlisin. Evine çocuğuna sahip çıkıyor ama hala özgürlüğünden de taviz vermiyorsun. (Hep seni takipteyim!)
Gecen gece annenle size geldiğimizde; eşin ile mutlu hava görünümü verdiniz. Ve çocuğuna sarılıp onu kucaklamanla beni çok duygulandırdın.
Ders çalışırken ona yardım ettin. Uykusu gelince onu öptün; ’’Canım yavrum bir tanem deyip yatağına kucağında götürdün, masal okudun, uykuya dalınca da üstünü örtüp yanımıza geldin.!!
İşte canım oğlum; o an ben, kişiliğimden, kendimden utandım. Yer gök sanki karıştı, tansiyonum yükseldi, kötüleştim. Ama bu halimi bile sizlere belli edemedim. Çünkü bu rahatsızlığımı anlatacak yüzüm yoktu sana!
Evet şimdi sen de bir babasın, geçimini sağlayacak bir işin, evin, araban da var.. Sorumluluğunu biliyor, eşine acı yaşatmamaya, onu mutlu etmeye çabalıyor ve çok iyi bir baba örneği sergiliyorsun. Bu son yaşam halini gördükçe ben sana yaşattıklarımdan dolayı vicdan azabı çekiyorum. Biliyor musun; en zor olan şey insanın yalnız kaldığında kendisi ile yüzleştiğinde yüzünün kızarması, kalbinin ağrımasıdır. 66 yaşında ki bir babanın içinde sakladığı azapları nihayet sana yazmış bulunuyorum. Küçükler değil, büyüklerde af dileyebilir; unutma bunu!
Doyasıya saramadığım, boynuna sarılıp dost, arkadaş olmadığım;
Canım oğlum, arkadaşım, sırdaşım olur musun?
Başını omzuma koyup dertleşir misin?
Elini belime sarıp, dostum olur musun? Ve hepsinden önemlisi;
CANIM OĞLUM,BENİ AF EDER MİSİN?
A.Esra OSKAY
02.04.2005
www.esraoskay.net www.esraoskay.com
]
YORUMLAR
Yazdığınız yazı ciğerlerimi söktü aldı,gözyşlarıma hakim olamadım...Keşke,keşkeler olmasa,o an içimşizden geldiği gibi hareket edebilsek ve sevdiklerimize ''seni seviyorum'' diyebilsek...keşke.......
Geç kalınmışda olsa özür dilemekde bir erdemliktir..yazan yüreğinizi kutluyorum...tüm babaların okumasını dilerim....