- 1019 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
keşmekeş
’Seni yıllar sonra tanımaya başladığımda, derin acıların dilsiz olduğunu fark ettim.’
Sadık Yalsızuçanlar
Merhaba güzel dost’um...
Bugün öyle dalgın, öyle unutkanım ki bilemezsin. Bunları da unutmayım diye yazıyorum inan. Deli bir baş ağrısıyla uyandım. İlaç aldım ama hala geçmedi, geçecek gibi de değil. Sanırım baş ağrısı bende unutkanlık yapıyor. Az evvel mutfaktan kilere bir şey almak için gittim, toplam üç adım attım ve kilere girdiğimde manasız ve boş bakışlarla dakikalarca baktım durdum. Ne alacağımı hatırlayamadım, raflarda dizili olan bütün zırzavatları gözümle yokladım ama bulamadım ne olduğunu. Ümitsizce yeniden mutfağa döndüm. Bulaşık makinasının ön yıkaması aksanlı tıkırtılarla durduğunda hatırlattı bana deterjan almak için kilere gittiğimi. Mesela şimdi ocakta patates kızarıyor, umarım sana aklımın tuhaflığını anlatırken fazla kızarıp da yanmaz, biliyorsun fazla kızarmış patatesi hiç sevem. Utandığımda yüzüm kızarınca da hiç sevmem yüzümün aldığı o saçma hali, biliyorsun işte beni. Makina durdu, unutmadan çalıştırmalıyım, bekle geliyorum birazdan.
...
Geldim can’ım. Patatesi kızgın yağdan kurtardım. Şimdi sela veriliyor, bugün günlerden Cuma... İçimi bir hüzün sardı. Ne zaman bir sela sesi duysam bir garip oluyorum. Kendi ölümümü düşünüyorum. İnsanın kendi selasını dinleyemeyecek olması ne tuhaf. Belki de duyuluyordur kim bilir... Dedim ya bugün bir garip hissediyorum kendimi diye, başını ağrıtacağım bu kesin. İdare et işte, sen benim acayipliklerime alışmayı en iyi becerenlerdensin...
Bugün o kadar çok düşünüyorum ki, geçen gün nasıl kırdığımı seni, haksız yere hakkını yediğimi. Ne diye öyle ağır konuştum sanki! Öyle olmasaydı böyle olmayacaktım belki, ya da böyle olmasaydım öyle demezdim belki, ne biliyim işte bilmem ki. Kendimden kaçmak, kendimi bırakıp gitmek neden bu kadar zor. Neden kendinden kaçamıyor insan sanki . Bazen yolun ortasında annesinin çocuğunu pazarda unutup gitmesi gibi kendimi unutmak istiyorum bir yerlerde. Ama bir annenin çocuğunu unutması nasıl imkansızsa, ben de öyle kendimi unutamıyorum tüm unutkanlığıma rağmen!
Beni anlamayan ne çok tanıdığım yüz var, ben de dahil. Her şeye karşı bir umutsuzluk büyüyor artık içimde. Bir çocuk gibi, tıpkı bir çocuk gibi mahsunlaşıyorum evet sen de dahil öfkemi iyileştiremediğimde. Dizginleyemediğim zamanlar oluyor, engelleyemediğim... İstiyorum ki biri elini uzatsın, beni sakinleştirsin. Böyleyken böyle desin. Uzaktan sevdiğimiz insanlar gün gelir yakınlaşırlar ve yakınlıkları canımızı acıtabilir. Uzak kalsın, uzak sevelim ama canımız yanmasın yeter ki demeli miyiz! Ben diyemiyorum. Ne uzak, ne yakın olamıyorum. Ne az, ne çok benimseyemiyorum. Bazen hissettiklerimi bile yazamıyorum adam akıllı. Akıl dediğin zaten bana yabancı bir histen ibaret. Beynimin içindekiler orada duran organlardan oluşan duvarlar belki. Ahh duvarlar, en ağrıma giden yığınlar ve geçemediğim sınırlar sanki...
Bazen ; neden susar insanlar, susunca çoğalmak için mi? Konuşursa azalacağı için mi? Neden susar insan, diline hakim olamayacağından mı? Hakim olduklarına sahip olamayacağından mı? Neden susar insan, suyu yudumlar gibi soğutmak için mi içini, sükunete boğulur bir yudum çığlıkta... Neden susar insan, neden susar insan, çöldeymiş gibi, harfleri kaybeder ve susar insan? Neden yazmaz insan? Söyleyecekleri tükendiği için mi? Tükenen bir şeyler olduğu için mi? Neden yazmaz insan? yazarsa tükeneceğinden mi? Tükenirken yazamadığı için mi? Neden yazmaz insan, bazen yazmaz insan, neden insan yazmaz, bazen....
Bu sorular aklımı yiyecek biliyorum. Bazen zaman kum saatindeki kumlardan daha hızlı akıyor ve alışmaya başlıyorum her şeyin yokluğuna, yoksunluğuna. Biliyorum bu en korkuncu. Ürkütücü olan, yokluk değil, bağışıklık kazanmam sanırım. Bir gün uzaklığın ne vahim ve hazin bir şey olduğunu anlatacağım, uzak durduğum zaman, uzaklığı anlamayanlara. Bütün sabahları, bütün ikindileri, bütün akşamüstlerini ateşe vereceğim inan. Beni görmediğinde ellerin, varlığımı yok saydığında, yetim bir çocuk olan kalbimi, kendi ellerimle yetiştirme yurdundaki o tenha ve soğuk odalara terk edeceğim...
Kızma bana, benim için ağlama, üzülme. Varlığın her daim tüm med cezirlerime rağmen bana hep güven verdi. Seni kırdığım zamanları, kalp ağrılarını ve gözünden akıttığın o vefa çığlıklarını geri alamam. Hiç bir şeyi değiştiremedim bu güne kadar. Belki yine değiştiremem. Bizi iyi edemem. Ama artık bir şeylerin geleceği adına gelecek u-mutlu günler düşleyebilirim, hatta düşleyebiliriz. Biz neleri atlatmadık ki birlikte. BU saçma sapan günleri de atlatabiliriz belki. Bunlar vaad değil, yalnızca olmasını dilediklerim. Ben verdiğim hiç bir sözü tutamıyorum. Ettiğim can yakıcı sözleri yutamıyorum. Özür bile dilerken aslında bunu beceremediğimi hüsranla fark ediyorum. Beni affet, ben çaresiz ve çelişkili bir insanım. Elimden gelenin hep daha iyisini ve fazlasını yapmaya çalışırken, her şeyi berbat edenlerdenim. Düzeltemediğim ve değiştiremediklerim için beni bağışla. Diliyorum ki; ’umarım her şey bundan sonra daha sevecen ve standart ölçülerde gerçekleşir’.
seni hep sevdim, yine seveceğim..
fulya’n...
haziran2011
YORUMLAR
gel-gitlerin sardığı ruhu iyi bilirim...durup öyle bakakalma anlarını da..içinden gelen şeyin hiç bir şey yapmamak olduğu vakitler darlansanda öyle beklemek iyi gelir bazen..bazen...anlaşılmakta can sıkar biliyor musun...biri beni çözerse, iyi olursam içimden geçeni okursa gerçekten hissi de can sıkar ve bundan kaçarken kendi girdabında boğuluyor olmayı diler insan bazen...çünkü kendinlesindir...çaresiz de kalsan sen sadece kendine kurarsın acıtıcı ya da merhametli cümleler...çaresizce bir şeyleri değiştirme girişimleriyle yormamalıyım kendimi...vakti gelen her şey yolunu bilir çünkü...
Yüzleşmek zordur çoğu zaman kendimizle. Yüzleşebildiğimizde sonuçlarından korkarız aslında, düşüncelerimizden, içimizdeki diğer "ben"den... Bazen derin dalgalara savruluruz yüreğimizin sesiyle, çıkmazlara iter bizi, anlamak ve anlatmak olabildiğince zordur bu durumu. Kanımca, insan geçmişte yaşadığı bir çok şeyin etkisinden kurtulabilmek için, unutmayı çok ister ve zihnimizi unutmakla o kadar yorarız ki, bir bakmışsın ocakda yemeği unutmaya kadar gider bu. Sonra böyle çelişkiler başlar hayata, hayata değil kendimize...
Kutluyorum...
Patatesin selasını verdi kahramanımız. Sela ahaliyi davettir. Milleti çağırıp beklemeden patatesleri tek başına yemiş olamaz değil mi kahramanımız:)
Oldum olası meraklıyımdır mektuplara. Ama kim yazarsa yazsın...Ayrı bir tadı vardır mektupların.Okumak keyifliydi bu mektubu da. İşte ben, diyebiliyor insan birçok yerinde. Okuyucuyu içine çeken çalışmalar işi başarmış demektir bana göre.
Kutluyorum.
Sevgiler.