Mekansız Buluşma...
İkinci Kısım...
(Sahi biz neden biraraya gelmiştik?!!!... diye soran gencin başı yerde!... Genç adam, elleri birbirine geçmiş bir halde… Ve başı öne doğru eğilmiş bir vaziyette... Bu hal içinde olmayan başındaki görünmeyen gözleri; bir hiç olan yerdeki hep yok bir zemini süsleyen hiç yaratılmamış bembeyaz mermerleri mıhlı; ve düşünüyor… Neden biraraya geldik ve nasıl uzak düştük?... Bizi birleştiren ve ayrıştıran kim?.... Ve ne?... Şu bir mekanı olmayan en münasip yerdeki birliktelik kimin için?... Ve ne için?... Niçin, niçin, niçin?... Onca korku ve tasa, onca emek ve gayret, onca söz ve sükuttaki sır da ne?... Niyyet, niyyet, niyyet!... Her şeyin başı!... Her işin sebebi?... Şu anın ve her anın ve mekanın; mekanla beraber zamanın ve mekan ile zamanda olup biten bir şeyin, çok şeyin, her şeyin aslı ve esası… Evet, Evet, Evet!...)
Genc’i yukarıdan yukarıdan süzen Vali, birkaç dakikalık sessizliğin manasını anlamaya çalışıyor… Ama nafile… Vali bey anlamak için düşünür gibi yaparken; yere eğdiği başını kaldıran genç adam mermere işleyen bakışları ile tekrar Vali’nin gözlerine döner... Yüzünde aynı eda; şefkat, merhamet ve hikmet ifadesi ile tekrar seslenir:
-Nedenler ve Hallac bir kenarda dursun sayın Vali!... Ama siz durmayın ve dinleyin!... (Vali’de dikkat!...) Hem de iyi dinleyin!... (Vali’de daha da bir dikkat!...) Bir köşede duran nedenlerin ve Hallac-ı Mansur’un şahitliğinde çok iyi dinleyin!... (Ve Vali pürdikkat!... Genç adam gözlerini, Vali’nin gözlerine dikmiş bir halde gözünü hiç kırpmadan devam ediyor…) Hüseyin bin Mansur hakkında verilmek istenen kararı yani ortadan kaldırılmasını, öldürülmesini, kısaca temizlenmesi kararını, tabiri caizse demiyorum caizdir; işi kılıfına uydurma sanatını bir şekilde icra etmiş zamanın idaresi ve yapılması gerekenler yapıldıktan sonra hükmün icra günü gelmiş çatmış… Hükmü de hatırlatalım ki herkes ayağını denk alsın ve ayaklarını davasına göre uzatsın!... (Genç; hükmü tane tane, hece hece ve nokta nokta nokta ifşa eder…) De-ğil mi sa-yın Va-lim!... (Vali, gencin imasını anlamaya çalışır!... Ama nafile, yine ve hep nafile!...) Zamanın Abbasi Halifesi ve Halife’nin emrindeki mahkemenin Maliki Kadısı tarafından verilen hüküm: "Öldürülmek, çarmığa gerilmek, el ve ayaklarının koparılarak öldürülmesi veya müslüman ülkelerin dışına atılmak…" (Vali’de haşyet ve dehşet…) Hüküm bu sayın Vali’m… (Hayret içindeki yüzünde bir başka ifade; buyur, devam et!...) İşin daha vahşet salıcı bir tablosunu gözler önüne serelim mi?... (Vali Bey hayretle kuşatılmış yüzünü ve o yüzü tutan başını hafifçe öne arkaya hareket ettirerek; lütfen, der gibi…) Evet, işin daha da garibi Allah’ın dostu ve O’nun ve Rasulü’nün aşığı, Kuran ve Sünnet sevdalısı Hüseyin bin Mansur Hazretleri için verilen hükmün dayanağı yani Hallac’ın suçu?... (Vali’de hala hayret, nedir ki, der gibi…) Suç, suçu: Zın-dık-lık!… (Vali’nin gözlerini büyür…) Yok Vali bey yok!... Bu kadar hayrete gerek yok!... İnanın şu zamanda olanlar çok daha hayret verici!... (Vali’nin gözlerinde ani bir küçülme… Genç bu zamanın üstünde şu an durmak istemez gibi her an bebeğine değin kontrolü altında tuttuğu küçülen gözlerle ilgilenmez ve hatta hiç görmemiş gibi devam eder…) Yani Hallac bir zındık!... Cezası da malum… Hakkında verilen bu cezanın sonrasına gelince… Hükmün yürürlüğe gireceği gün gelir ve Hallac zindandan çıkarılarak hakkında verilen kararın icra mahalli olan Bağdat’ın meşhur meydanına; Bâbü’t-Tak’a doğru görevliler ve sokaklara dökülen dost-düşman onbinlerce Bağdatlı’nın eşliğinde yürür… Hani yeri mi bilmem amma Bâbü’t-Tak’ın nesi meşhur imiş bilir misiniz sayın Vali!... (Vali’nin yüzünde; bilmem, nerden bileyim, hem nereden bilebilirim ifadeleri…) Bunu, bu soruyu ben, neden sordum diye düşünürken; siz de ne diye sordu gibisinden belki düşünebilirsiniz!... Düşünür gibi dahi yapmamış iseniz düşünün, düşününüz, düşünmelisiniz!... Şayet; nerden bileyim gibisinden birtakım düşüncelere dalmışsanız onun ve benzeri onca düşüncenin ve soruların yerine neden bilmeyeyim ve bilmeliyim diye cevaba yakın soruların peşinde koşun!... Meşhur Bâbü’t-Tak Helvası’nı ne diye bilmeliyim, diyerek sorun, sorgulayın ve düşünün?!...
Vali’nin gözlerinde bir parlama!... Sanki olmayan bir dağın görünmeyen bir yamacında hayali bir harita ile varlığında binbir delil ve ispat bulunan bir defineyi arayan, onca zahmete rağmen yine de yılmayan ve en nihayet araya araya aradığını bulan adamın hali!... Ve bir sevinç, bir ferahlık ve rahatlama!...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.