- 707 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
MELEKTİK
Ellerim cebimde, usul usul çiseleyen damlaların eşliğinde akıyorum işte, parke taşlarla döşenmiş kaldırımdan. Bir trafik ışığı selam çakıyor bana, yeşilleri gözümün içine içine dikiyor. Bu gün beni durdurmak istemeyen tek varlık oluyor can taşımayan. Martılarda uçmuyor, kırlangıçlarda. Her biri bir köşeye sokulmuş, sıcacıklar...
Her akşam balkona çıkıp baktığım şehrimde, en lüks arabaları, en güzel daireleri seyrediyorum. Dünya malına ne çok tamah ediyor diyorum nefsim. Aslında ben hiç BMV hayali kurmadım yada ne bileyim kendime ait bir ev. Bildim bileli kiralarda yuva kurdu hayallerim. Ama en çok denize bakmasını istedim ne yalan söyleyeyim.
Sıradan bir hayat diyoruz ya bazen, hani herkes gibi falan, azıcık irdelemeye kalksak çevremizdekileri, sıradanında üstünde yaşanmışlıklarımız boy gösterecek sayfalara sığmayan.
Doğduk, yaşadıkça büyüdük, büyüdükçe yitirdiklerimizde oldu, kazandıklarımızda ve yaşlanıyoruz kuruyana dek. Melektik cenneti garantilemiştik can verseydik aklımız ermeden. Kirlettik ellerimizle, kanatları varmıdır diye düşünürken meleklerin, Kendi kanatlarımız kırdık, şehvetle,doyumsuzlukla, kibirle.
Bakın size melekliğimizden bir anı.
Ben ilk okulu bitirdiğimde köyden orta okul için şehre geldim. Babam da iki yıl içinde emekli oldu. Bir tane abim var ama, serseri mayın. Henüz on sekiz yirmili yaşlarda, adam psikopat, o zaman çokta güzel bir işi var okul bitince devlet direk işe geçiş yaptırıyor parada var. Babam sağolsun köye gidiyorum dedi ve abinle iyi geçin iki kişisiniz, çok rahat idare dersiniz falan, abim de tabi tabi deyip onayladı.
Neyse. Gitti ve ev artık abime ait. Gelenler, gidenler, yemeler, içmeler. Çalgı, çengi, cümbüş aldı başını gidiyor. Küçük bir oda var (zaten iki oda var biri küçük birde girişte salon var ) ders çalışıyorum. Kendi yemeğimi kendim yapıyor, çamaşırdan ütüye varana kadar beceriyorum. Gömleklerin yakalarını gazete koyup yapmasını bile biliyorum. Pantolonlar tren yolu gibi oluyor ara sıra. Bu hengame, yani evdeki curcuna, abimin maaş haftasında oluyor, diğer günlerde sadece serseriler geliyor, içki içip kavga ediyorlar. Sonra ertesi günler yine barışıyorlar. Ama beni çok seviyorlarmış, ne güler yüzlü, ne efendi bir çocukmuşum ben. Ve ben onlara asla benzememeliymişim diye de üstüne bastıra bastıra öğüt veriyorlar.
Buz dolabında yumurta,domates eksik olmazdı başlarda ama sonraları oda olmuyor. ama tüm raflar; Bira, rakı ve şarap dolu. Bakkal veresiyeyi de kesiyor. Babama söyleyemiyorum abim çok fena dövüyor.
Bir gün...
Okuldan eve dönerken, bu gün ne yerim ki diye düşündüm. Evde hiç bir şey yok. Ekmek bile. Hava yağmurlu, kaldırımlar siyah, siyah su olmuş. Eve giderken, yolumun üzerinde bir oyuncakçı dükkanı var. Her gün vitrinine bakıyorum. Hayret ettiğim bir oyuncak var. Musluk havada içinde su küçük bir havuz var ona akıyor. Su hiç bitmiyor. Sağına soluna bakıyorum, arkadaş bu su nerden geliyor düşünüp duruyorum. Vakit geç olmadan eve gitmeliyim, gitmeliyim de kimse yoktur ki. Gece geliyorlar, gelirken yiyecekleri kadar meze getiriyorlar. Yatar uyurum diyorum.
Bir iki adım atıyorum, nasıl oldu bilmiyorum gözlerimi yere dikiyorum. Cadde işlek insanlar vızır vızır geçiyorlar. Bu günün parası ile bir tl ilişiyor gözüme, gözlerim parlıyor. Korkuyorum ilk önce, gerçekten çok saftım, köy yumurtası derlerdi bana hem de çift sarılı:) Paranın üstüne bastım eğildim aldım. Bir kaç adım daha attım bir tane daha, bir tane daha bir tane daha. Metreler boyunca kaldırımdan para topladım. Bir sürü para. Hemen bakkala gittim yumurta ekmek ve domates aldım. Yedim işte hamdolsun.
Rızık endişem yok belki de o zamandır. Biz doğru olduğumuz zaman, Mevlam rızk-ı kuşla ikram eder kuluna.
Hangimiz çocuk yaşta tutmaya başladığı ,oruçta, oyunlarının arkasından kana kana su içmedi. (melektik ki)
Şimdi balkonda izlerken Envai çeşit nimeti, ulaşabildiklerim bana fazlasıyla yetiyor Elhamdulillah.
Haydi yazımın sonunda bir ağızdan Zikredelim. SUBHANALLAHİ VE Bİ HAMDİHİ ...