- 894 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Tören
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sessizce tahta sıralarda oturuyorduk. Hafifçe geriye doğru baktım: Cenaze evi kapısına kadar doluydu. Oturacak yer bulamayanlar duvar boyunca ayaktaydılar. Erken gelmek Jill’in fikriydi. O söylediğinde itiraz etmiştim ama şimdi ne kadar haklı olduğunu görüyordum.
Charles Townsend’in cenaze töreni başlamak üzereydi. Kendisini yakından tanıyordum. Fakülte üyeleri arasında en gençlerden biriydim. Townsend ise ben daha lisans yıllarındayken akademik çevrelerde adını duyurmuş, doktora sonrası bölüme kabul edildiğimde ise efsane halini almıştı.
Çalışmaları ve onların sayesinde kazandığı ün tartışılmazdı. Onu tanıdığınızda görüyordunuz ki adam kalıbını dolduruyordu. Yaşına rağmen yakışıklı bir adamdı. Kırlaşmış gür saçları, hafif köşeli yüz hatları sesinin kalın tonuyla birleşince Charles Townsend’den etkilenmemek mümkün değildi.
Şimdi ise kürsünün yanında, kapağı açık tabutunun içinde yatıyordu. Yaşlılığa olduğu gibi ölüme de meydan okuyordu. Füme takım elbisesinin içinde, her zamanki gibi bakımlıydı.
“İnsan yanına uzanmak istiyor.” dedi Jill.
“Gerçekten mi? Adam hem yaşlı, hem ölü.”
“Senden daha ölü değildir, merak etme.” diye cevap verdi gülerek. Sonra nerede olduğunu hatırladı ve mahzun bir hava takındı.
Ben onun bu kadar çabuk ifade değiştirebilmesine şaşırırken törenin yöneticisi olan John Bosley kürsüye çıktı. Hemen herkesin Charles Townsend hakkında bir şeyler söylemek istediğini ama bu konuda en önde gelen kişinin eşi Sabrina olduğunu belirtti ve onu mikrofona davet etti.
Sabrina Townsend ellilerin başında, uzun boylu ve ince yapılıydı. Büyük zerafetle kürsüye çıktı ve toplanmış kalabalığa baktı. Hafifçe yutkundu ve söze girdi.
“Charles her zaman ‘Öldüğüm zaman çılgınca bir parti verilmeli ki insanlar koşarak gelsinler ve beni tabutta yalnız bırakmasınlar’ derdi. Bu kalabalığa bakınca korkularının yersiz olduğunu anlıyorum. Geldiğiniz ve bizi yalnız bırakmadığınız için hepinize teşekkür ederim.”
Konuşmasını kesti ve etrafına bakındı. Durumu herkesten önce kavrayan tören yöneticisi Bosley bir bardak suyla çıkageldi. Minnettar bakışlarla bardağı alan Bayan Townsend konuşmasına devam etti.
“İnsan bir gün eşi ölürse cenazede gerekir diye bir konuşma hazırlamıyor. O yüzden bugün de size içimden geldiği gibi ve aklımın tüm karışıklığıyla hitap edeceğim. Bu yüzden önceden özür dilemek istiyorum.
Evlilik hayatım boyunca çok eleştiri aldım, Charles’ın gölgesinde kaldığımdan dolayı. İnsanlar gelip ‘Neden Charles’ın isteklerine öncelik veriyorsun? Neden kendininkileri savunmuyorsun?’ diye soruyorlardı. Cevabı ise çok basitti: Charles Townsend özel bir insandı. Zekiydi. Herkesin zeki olduğu akademik çevrede o daha da zeki idi. Diğerlerinden daha hızlı ve keskin olmaktan çok, olmayanı tasarlayan bir insandı. Yaratıcıydı. Güneşin altında yeni bir sözün kalmadığı bu dünyada her gün yenileriyle çıkagelirdi.
Eğer böyle biriyle yaşıyorsanız ona öncelik vermek zorundasınız. Bu tıpkı eşinizin engelli olması gibi bir şey. Charles’ın Charles Townsend olabilmesi için ona o alanı açmak zorundaydım. Bunu da gayet gönülden yaptım. Charles bunu hakediyordu. Onun mutluluğu benimki oldu.
Artık Charles yok. Kendimi işe yaramaz hissediyorum. Onun evdeki bilgisayarı, okuma gözlüğü gibi hayatın bana da ihtiyacı kalmadı. Sevgili Charles! Tek kişilik yaşadın, ölürken ise iki kişiyi mezara götürüyorsun. Hoşçakal ruhum. Gerisini zaten biliyorsun.”
Bardaktan bir yudum daha aldı ve kürsüden indi.
“Gerisi?”
“Aralarında bir şifre olmalı.” diye fısıldadı Jill.
John Bosley tekrar kürsüye çıktı. Kalabalığa hitaben adet olduğu üzere
“Başka söz almak isteyen var mı?” diye sordu. “Eğer yoksa…”
Havaya kalkmış bir eli görünce cümlesi yarım kaldı. Bir an sustuktan sonra yeniden başladı:
“Eğer yoksa Charles’ı anmaya içerideki içki servisimizle…”
“Var! Charles için bir şeyler söylemek istiyorum.”
“O-oh!” diye mırıldandı Jill.
“Ne oldu ki? Kim bu kadın?”
“Görürsün şimdi. En iyi yerden seyredeceksin.”
Salonun diğer tarafındaki sıralardan otuz yaşlarında, esmer güzeli bir kadın ayağa kalktı. Siyah bir döpiyes giymiş olmasına rağmen saçlarının kuzguni rengi hemen belli oluyordu. Hızlı adımlarla kürsüye geldi; tereddüt içinde bocalayan Bosley’nin çekilmesini bekledi. Kürsüde yalnız kalınca mikrofona uzandı.
“Bazılarınız beni tanıyor, bazılarınız ise bir yabancıyım. Adım Kelly Garrett ve Charles Townsend için yabancı değilim. Onun hayatının diğer yarısıyım. Bazıları karanlık yarı der ama benim için gayet aydınlık günlerdi onlar.”
Salonda mırıldanmalar başladı. Kelly daha yüksek bir sesle konuşmaya devam edince davetliler yeniden sessizliğe büründüler.
“Varlığım bir çok kişi için sır değildi, buna Bayan Townsend de dahil. O benden daha şanslıydı, Charles ona sözünü bir rahibin tanıklığında vermişti; öte yandan ben de ondan daha şanslıydım, Charles bana verdiği sözünü tutmuştu.
Bir çok noktada Bayan Townsend’le hemfikirim: Charles gerçekten özel bir insandı. Bu özelliği yüzünden gerek Bayan Townsend, gerekse ben geri çekileceğimiz ve sessiz kalacağımız anları bilmek durumundaydık. Bunu da becerdik sanırım; her ikimiz de son güne kadar onun hayatında olduk.
Ben Charles’ı bir koca olarak bilemedim. Benim için bir sevgili oldu. Bir arkadaşım ona kavuşamadığım için Charles’tan vazgeçemediğimi söylemişti. Bugün rahatlıkla söyleyebilirim ki Charles Townsend’den kendisi olduğu için vazgeçemedim. Bir kadının başına gelebilecek en güzel şeydi. İnce zevkliydi. Bir kadının giyimi konusunda sayılı otoritelerden biriydi. Yemekten çok iyi anlardı. Bir çok yerel mutfakları bilir, en iyilerinin nerede yapıldığını takip ederdi. Söylemeye gerek yok, çok yakışıklıydı. Onunla beraberken ölmeyeceğinizi düşünürdünüz. O ölümlülerin dünyasından değildi, zamanı geldiğinde sizi de alıp götürecekti.
Bu yüzden onun öldüğünü düşünmüyorum. Sadece ait olduğu yere, sonsuzluğa geri döndüğünü hayal ediyorum. Bence kendisine yakışını yaptı.
Sevgili Charles, hiç bir zaman bana ait olmadın. Sen kimseye ait olmadın. Ruhun gibi özgür yaşadın, bu yüzden de herkes sana saygı duydu. Ben ise seni sevdim, hem de çok sevdim.”
Kelly Garrett kürsüden inerken ağlıyordu. Yanımda Jill olmasa kalkıp onu teselli etmeye çalışırdım ama böyle bir şey ancak fantezilerimde kalacaktı. Kelly yerine oturmadı, yürümesine devam edip salondan çıktı. Onun çıkışıyla beraber mırıldanmalar başladı, gözler Sabrina Townsend’inkileri yakalamaya çalıştı ama merhumun eşi kıpırdamadan ileriye doğru bakıyordu. Tam bu sırada biri ayağa kalktı, kürsüye çıkan merdivenleri tırmandı. Bu sefer kürsüdeki kişiyi tanıyordum.
“Hey, bu Bernie. Onun Charles Townsend’le ne ilgisi var?”
“Bernie eşcinsel değil mi?”
“Evet… Yani?”
Jill’e baktım. Anlamlı bir şekilde gülümsüyordu.
Ben “Daha neler!” derken Bernie konuşmaya başladı:
“Madem eteklerdeki taşların döküldüğü bir gündeyiz…”
…
“Uyan, uyansana”
“Hı, ne oluyor?”
Gözlerimi Jill’in çatık kaşlarına açtım.
“Horluyorsun, rezil ettin beni.”
“Yok canım, ben horlamam ki…”
Kürsüye baktım. Bernie yoktu. Salonda da yoktu. Davetlilerin yüzlerinde ne Kelly’nin, ne de Bernie’nin konuşmalarının izleri vardı. Bayan Townsend ilgiyle dekan Archibald Hastings’in konuşmasını dinliyordu.
“Charles Townsend’in Yorktown kuşatması üzerine yaptığı çalışma, hepimizin kabul ettiği gibi göz kamaştırıcıdır. Thucydides’in modern bir uyarlaması olarak gördüğümüz bu çalışmaya…”
Dekan sonsuza değin devam edecek gibiydi. Jill’i dürtükledim:
“Bernie’nin konuşması nasıldı?”
“Ne Bernie’si?”
“Bernie konuşmadı mı?”
“Yo, hayır. Karısı ve dekan dışında konuşan olmadı. Sen Bayan Townsend’in konuşması sırasında uyuyakalmış olmalısın.”
“Oh!”
Tabuta baktım. Hiç bir şeye bulaşmamış gibi sessizce orada yatıyordu. Hey gidi Charles Townsend hey! Sen ne adammışsın!
YORUMLAR
"Townsend özel bir insandı. Zekiydi. Herkesin zeki olduğu akademik çevrede o daha da zeki idi. Diğerlerinden daha hızlı ve keskin olmaktan çok, olmayanı tasarlayan bir insandı. Yaratıcıydı. Güneşin altında yeni bir sözün kalmadığı bu dünyada her gün yenilerle çıkagelirdi. "
tebriklerim günün yazısına hayata kattığınız eşsiz ışıltılara iyi ki varsınız değerli dost..:)
sevgim saygım selamlarımla..
Sabiha KÜÇÜKTÜFEKÇİ tarafından 6/9/2011 11:42:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
Öykümü güne getiren Seçki Kuruluna, bunu öngörenlere, okuyanlara, okuyup da yorum yazanlara teşekkür ederim. Saygılarımla.
asran
dedim imdiii bir çocuk sahneye fırlar -babaaa babacuğum diyecek ..
sade bir konu diyebiliriz fazla kafa yormayan ,ama kurgu olarak okuyucuya hayal dünyası bırakan güzel bir öykü.
selamlar.
İlhan Kemal
lacivertiğnedenlik
İlhan Kemal
Bu son konuşmayı sadecekadın-erkek ilişkileri doğrultusunda da almamak lazım. Daha alaturka karakterler koyduğunuzda bu tören neye dönüşür? Çevremizde dokunaklı konuşmalar yapabilen birileri var mı? Topluluğa konuşma deneyimi olmayanlar böyle anma seanslarında konuşurlarsa ne olur? Merhum ne güzel kıyafeti diye takım formasıyla mı gömülür? gibi.
lacivertiğnedenlik
o bir deli
o bir budalalık abidesinde
o bir manyaklık sınırındaydı
o muhteşemdi aynı zamanda
o muhteşem ötesiydi takım elbisesini bütünleyen mor kravatıyla
o salyongoz yiyen bir et oburdu
o nefret ederdi ot yemekten
o dinsel ayinleri red eden ,dokunaklı konuşmaların mavrasını geçendi
o bir pepsi severdi içerken arı soktu dilini ve öldü
amen..
İlhan Kemal
Ama o içmedi
Mirası da benim şimdi.
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik
İlhan Kemal
lacivertiğnedenlik
gömülünce.
önce şişecek sonra kurtlanacak ve delinecek bağırsakları
miras bırakan merhumun gazı çıkacak dönüşecek bir çiçeğe
ve mirasyediler koklayıp dua edecekler başucunda
-merhumu nasıl bilirdiniz
-ala ,) pek iyi ,pek güzel gazıda pepsinin.
.
İlhan Kemal
cümleleriniz itinayla kurulmuş, düzgün, sade. Kendim çok kullandığım halde, devrik cümlelerden nefret ederim. Sizde o da yok. öykünün sonunda sürprizi görülmüş rüyayla açıklamanız tartışılabilirse de, "bu çocuk senin" isimli öykümde ben de aynı şeyi yaptığımdan, söz hakkım yok bu konuda... tebrikler kardeşim...
İlhan Kemal
Terkedilişler yaşıyordum. Bu sefer beni bu kasabada unutup giden bir kadın değildi. Bir erkeğin bana ve hayata ihanetiydi beni bu sıralarda oturtan. Ben otururken o karşımda yatıyordu. Üzerinde kül rengi bir elbise, yüzünde makyaj, göğsünde bir çiçek.
Belki bu pasaj pek başarılı değil ama en azından devrik cümle kullanımına izin verir nitelikte. Tören'in tarzı ise buna pek olanak tanımıyor.
Hikayenin orijinal hali üç kadın, bir adamdı (Üçüncü kadını tahmin etmek güç değil). Ama biraz daha neşeli bitirmek istedim ve üçüncü kadını kendime sakladım.
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımla.
tebrikler...
KemalYavuzP tarafından 6/9/2011 2:45:33 AM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
Güne ne güzel başladım bugün...Yazınız görmek istediğim yerde her zamanki gibi...Kutluyorum.
İlhan Kemal
Aynur Engindeniz
İlhan Kemal
Bir an "Anne! Anne! Sen misin?" diyecektim bunu okuduğumda. Şaka bir yana, teşekkür ederim.
Aynur Engindeniz
Anne dediniz de...
Neyse, kutluyorum sizi tekrar. Saygılar.
Aynur Engindeniz
Sustum o yüzden.
İlhan Kemal
Aynur Engindeniz
Ama sizin öykülerinizde anne yok evet. Siz söyleyince farkettim. Woody Allen ne kadar yazabilir ki annenizin kokusunu dokusunu...
Neyse konuyu dağıtmayayım yine.
İlhan Kemal
Aynur Engindeniz
İlhan Kemal
Bir cenaze öyküsünün sonuna daha uygun bir dilek olabilir mi? Sevgilerimle.
Hayal gücünüz inannılmaz, bir solukta okudum ve güzel son...
Merhumu tanıyanlardan bir kaç cümle ve anılar...ve onu anmak.
Her bölüm ayrı güzellikte.
Aslında JiL gibi izlenim veriyor..
Yine güne gelecektir. Tebrik ediyorum
Sevgilerimle...
canandemirel tarafından 6/9/2011 10:25:00 AM zamanında düzenlenmiştir.
canandemirel tarafından 6/9/2011 2:28:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Malum olmuş demek ki...Benim "Hey gidi hey" de çok iyiydi. Bu kadar uzun tutar mıydınız siz öykülerinizi? Bir o kadar daha devam etse asla tereddüt etmeden okurdum.
İlhan Bey, söyleyecek fazla söz bırakmıyor öykünüz. Son derece profesyonelce. Okumak çok keyifli. Bazen çıtasını düşürür insan. Sizde bu yok. Herhangi bir ilerleme de yok çünkü zaten doğal sınırlarında kabiliyetiniz. Daha iyisi nasıl oalbilirdi ben bilmiyorum doğrusu. Bu sözlerim şu anki tarzınız için geçerli tabi. Farklı bir tarz deneseniz fikrim nasıl olur bilmiyorum. Ama kötü olmayacağı gibi bir önyargıya sahibim.
Bugün okuduğum en güzel yazı. Tebrik ediyorum. Saygılar.
İlhan Kemal
Bu sefer eski metne bakmadan daha kısa bir kurguyu seçtim. Sonuna da Marina'dan bir göz kırpması ekleyince hazır oldu.
Herhangi bir ilerleme yok sözünü olumsuz anlamda söylemediğiniz farkındayım ama ben ilerleyebilmek isterdim. Belki daha fazla üzerine düşmeli, denemelerin, tarz değişikliklerinin sayısını arttırmalıyım. Ama bunu yapabilecek düzeyde bir tempoyu Fenafil'de denemiştim; profesyonel hayatım etkilenmişti.
Moral verici sözleriniz için teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
İlhan Kemal
Gezi yazıları yazıyordum bir ara. Fena değildi ama o da çok açık uçlu değildi. Bir ara güzel bir denememiz vardı: Seyretmediğimiz (ve asla çekilmemiş) filmlerin eleştirileri. Ondan çok zevk aldım ama sonsuza kadar yapılacak bir şey değildi.
Kurmaca üzerine gitmek çok daha zevkli. Bir anlamda kafanızda bir film çekiyorsunuz. Bahzadelerdeki gece yarısı kapının vurulma sesi hala kafamda.
Bir adamcağızın kasetinin çıkmadığı kaldı diyecektimm kiiii şükürler olsun rüyaymış
Ne ilginç insanlarla günahları paylaşmak ne kadar zor ölmüş olsak bile?!
Umarım o daha hoşgörülü ve affedicidir.
Hey Charles Townsend daha sonra görüşürüzz!! :)
Harika idi yine tebrikler sevgili yazar.
Saygılar
İlhan Kemal
O qué
Ya da beni kutuba gömün diye vasiyet etsem orda solucan olmaz gibi soğuktan ama küresel ısınma orda da börtü böcek türetir zamanla:s
Ama ben solucan ve kurtcuk istemiyorum ya:D
Umarım onları hissetmem.
İlhan Kemal
Kuzey Kutbuna gömülürseniz ve ısınma gerçekleşirse suya karışırsınız. Güney Kutbunda ise kaçınılmaz gerçekleşir.
Aynur Engindeniz
O qué
İnşaallah ruhum orada olmaz , olanları izlemez :s