Mekansız Buluşma...
Birinci Kısım...
Genç adam ve Vali Bey bir zaman sonra malum bir zaman ve meçhul bir mekanda bir araya gelir... Mütebessim çehresi ile genç adam gözlerini Vali’nin gözlerinin bebeğine diker ve Vali beyin yüzüne (görünmeyen yüzüne, ruhuna) doğru seslenir:
-(Vali’nin bir şey söylemek için dudaklarını kıpırdatır gibi olduğunu görünce elini kendi dudaklarını götürür ve): Susss!... (der ve ciddi fakat şefkat üfleyen bir sen tonu ile devam eder...) Senin olmadığın bu yerde şu an için sana konuşmak yasak!... Dün benim yaptığım gibi sen de bugün dinleyeceksin!... Ve ben de dün senin konuşmadığın gibi bugün konuşacağım!...
Genc’i işiten ve duyar gibi olan Vali’de mahcubiyet!... Peki, der gibi başını göğsüne, kalbinden tarafa düşürür... Başı düşerken baş gözleri kapanır... Ve belki de başka gözler açılır... Allah bilir!... Allah hep bilirken genç devam eder:
- Hallac’ı duydunuz değil mi Vali’m!... (Vali’den başı ile onay... Vali’nin başı aşağı yukarı hareket ederken gencin başında da hareketlenmeler.... Fakat sağa ve sola ve sağa... Vali’nin sessiz cevabından yana bir memnuniyetsizlik ve baş ile verilen cevabı inkar... Genç adam bir yandan sağa ve sola ve sağa doğru başını hareket ettirerek Vali’den duyduğu cevabı hali ile beğenmediği imasına sesiyle doğrudan eşlik eder...) Hayır Vali Bey hayır!... Ben Hallac-ı Mansur’u bilirim, okurum ve belki de severim, deyin ama O’nu duydum, anladım, anlarım demeyin!... (Vali’de sendeleme!... Genc’in ne dediğini anlamaya çalışıyor... Üstelik genç anlayamazsın derken...) Anlayamazsınız sayın vali!... (Bir an Vali’nin göğsünde olan başı kalkar ve gözler temasa geçer... Genç adam ile Vali bir an bakıştıktan sonra şaşkın çehresi ile Vali; neden, neden anlayamam dercesine kaşlarına bir emir gönderir... Vali’nin kaşları hafifçe yukarı doğru kıvrılır... Şaşkın yüzü ve gözleri ile neden, der neden?... Genç devam eder...) Neden, diyorsunuz öyle mi?... Ebu Cehil’in; Allah Rasulü aleyhisselam’ın hiçbir zaman yalan söylemeyeceğini adı gibi bildiği, O’nun (aleyhisselam) doğruluğuna bebekliğinden beri şahit olduğu ve; "evet biliyorum ki o bir peygamberdir…" dediği halde O’na, Allah’ın Biricik Sevgilisi’ne, Rasulullah’a neden iman etmediğini ve O’nun şanlı sancağı altına girerek Allah’a teslim olmaktan neden, neden, neden kaçtığını bilmekten ziyade anlarsanız, anlar gibi olursanız ve anlamak isterseniz belki Hallac’ı da anlayabilirsiniz… Anlayabilirseniz anlarsınız, anlar gibi olursunuz!... (Vali’de aynı hal!... Şaşkınlık…)
Genç adam olmayan köşede bir yok olan bomboş koltukları işaret ederek Vali Bey’in oturmasını rica eder!... Kendisi de hemen karşısındaki bir boşluğa oturur… Dizler temasta!... Gözler, yüzler ve sesli-sessiz sözler gibi… Genç adam yüzüne sinen merhamet tavrı içinde devam eder:
-Ama şimdi O’ndan başka hiç kimsenin ve hiçbir şeyin olmadığı şu anda konuşulacak olan konu bu değil… (Genç adam asıl konu bu iken, hep bu olacakken ve konunun bu olmadığını söylerken düşünceler içinde bir başka düşüncededir… Vali’nin sezemediği bu kendi iç halindeyken Vali’ye ama daha çok kendine sorar...) Sahi biz neden biraraya gelmiştik?!!!...