- 670 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kalan Hayatımın İlk Günü
Az önce televizyon kanalları arasında amaçsızca dolaşırken bir film dikkatimi çekti. Aslında ilgimi çeken film de değil, ismiydi; “Kalan hayatımın ilk günü” Tam tamına yirmi üç dakika sonra kalan hayatımın ilk gününe başlayacağım. Düşünsenize her bir gününüz aslında ilk gününüz. Yaşam dedikleri muammalı denizde bunu düşünebilmek ne güzel. Çünkü ilkler hep özeldir, ilkler hep güzeldir, ilkler bazen ürkütücü de olabilir ama özünde ilk olmasından mıdır nedir, ilkler hep unutulmayacak bir yerdedir. Ve kalan hayatlarımızın ilk gününe başladığımızı bilmek o günü ve onu takip eden diğer günleri de unutulmaz kılmalıdır.
Fark ettim de bizim yaşamdan ve monotonluğundan bahsederken atladığımız nokta sanırım bu. Aslında hiçbir günümüz bir diğeriyle aynı değil, hepsi kendi içinde kendine has ve bir o kadar da ilk. Standart gibi görünen yaşamlarda, aslında ayrıntılarda nice kum taneleri saklı da bizim haberimiz yok. Açıkçası bu filmin ismini okumasaydım bunu ben de fark edemeyecektim - Hoş farkındalık her zaman da işe yarayan bir şey değil, ama hiç bilmemektense bir gün hayata geçirmek ümidiyle bilmek bence daha iyi. - Ve itiraf etmeliyim bu cümleyi ilk defa ben dile getirmek isterdim. Öyle ya da böyle ana yollara takılmış yaşamlarımızda aslında ne kadar ara yola saptığımızı bilmeden, sadece pencereden görebildiğimiz kadarını yaşıyor ve yaşatıyoruz. Her şeyimizi tek bir şeye bağlayıp, her şeyimiz tek bir şeymiş gibi davranıyoruz. Yaşamımıza at gözlükleriyle bakıp, sadece görebilmemize izin verdiğimiz kadarıyla yetiniyoruz. Sadece önümüze çıkan taşa takılıp düşmeyi bilirken, taşı kaldırıp, altında ne olduğunu ya da neden orada olduğunu merak bile etmiyoruz. Her günümüzü sanki ömrümüzün sonuna kadar “o gün”müş gibi yaşıyoruz.
Kendimizi, birbirimize, bizim için tek, ama başkaları için milyonlarca senaryodan birisi olan “o an”ları anlatıp, hayıflanırken buluyoruz. Milyonlarca insan için milyonlarca senaryodan birisi şu olabilir mesela; Sabah kalk, işe git, öğlen ara ver, mesaini bitir, tükenmiş bir halde eve geri dön, yemek ye, televizyonu karıştır, yatağa git, sabah kalk… Ya da bir başkası; Sabah kalk, ufaklığı doyur, evi topla, temizlik yap, yemek yap, yemek ye, televizyonu karıştır, yatağa git, sabah kalk... Oysa temelinde her gün için yaşanan duygular, tanışılan insanlar, öğrenilen bilgiler, duyulan sözcükler o kadar farklıdırlar ki birbirlerinden ve sırf bu yüzden her bir gün o kadar “ilk”tir kendi içinde ve bir o kadar da özel. Ama biz bile bir önceki güne, saate ve hatta dakikaya göre kendimizi özel görmeme eğiliminde ve farkları ayırt edememe alışkanlığındayızdır ki, bir sonraki günü mü özel hissedelim?…
Sizi bilmiyorum ama artık benim her günüm ilk günüm. En azından her gün daha da büyüyorum, bu bile diğerlerinden farklı kılıyor içinde bulunduğum günü. Her gün daha da öğreniyorum, daha çok soluk alıp vermiş oluyorum, daha çok şey görüyorum. Her geçen gün bir öncekinin üzerine binerek, bambaşka oluyor ve bu “bambaşkalık” içerisinde ben de değişiyorum. En azından artık “bir gün daha tükettim hayatımdan” diye düşünüp, bir sonraki günü öylesine beklemeyeceğim. Artık hep bir gün sonramı iple çekeceğim, hep bir gün sonramda yaşayacaklarımı merak edeceğim, hep bir gün sonramı yirmi dört saatlik zaman diliminde kendi içinde, kendine has yaşayıp, özel hissedeceğim.
Kalan hayatımın ilk günü başladı…
Umarım sizin de başlar…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.