- 743 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Mahfi Ayaklanmalar / Çalkantı
İçimdeki kalabalığın öyle büyük ki, artık varlığın bile dolduramıyor yokluğunu..
Meyva vermeyen bir ağaç gibiydi
Terk edilmiş, boş verilmiş, kısır…
Çakıl taşlarına hedef olmaya razıydı gövdesi
Darağaçlığından kurtulmak için
Kısa çöpü çekti oyunlarda
Ne zaman kaçmaya yeltense
Uzun sevmeler karşıladı kalbini
Hayatta hep kaybedenlerdendi
Saçı sakalı birbirine karışmış günlerde
Traş losyonu serinliğinde inzivalara çekildi
uzaktı sevmeler / yakındı gitmeler
’neden sustun’ dedi
’kelimelerim biraz zavallı bugün,
söyleyecek bir şeyim olunca zaten susmam, yazarım’ dedim.
Bir insanı gerçekten tanımadan hakkında ne konuşulabilindiğini bilmiyordum.
Mevsimin ilk karı, mevsimin ilk çiçeği, mevsimin ilk güneşi gibiydi, balkonda mevsimimizin ilk kahvaltısını yaparken.
Haritadan bir park seçtik kendimize.
Ağaçları en çok olan, kuşları en çok öten, melankolisi en taşmaya müsait o parka gittik.
İlk kez batıya giderken bir güneş doğdu yüzüme.
Ceketinde yağmurları taşıyan, akıbetinde soğukları ısıtan adam, sırtına hörgüç gibi yüklendiği kelimeleri yuttu.
Drupalar iri iri bizi izliyordu dal kenarlarında. Geçen yıl yapılan kanalın deravı tam yanı başımızdaydı. Her şey öyle yerli yerinde gibiydi ki, biz de dahil...
İlk göz ağrım, ilk yanılgım adımlarken geçmişe biriktirdiğimiz anıları, tam köşedeki bankın üzerine bırakmıştım bakışlarımı. Öyle gelip geçici bir şey değildi, delip geçici bir şeydi sudan sebeplerle köprüleri yakmışlığım.
Susuyordu şimdi. Bunca geveze sessizliği nereden bulduğuna şaşıyordum. Suskunluğu kaktüs dikeni gibi canıma dokunuyordu. Dokunurken savunmasız suskunluğunu kaktüsün kendini koruma çabasına yoruyordum. Yine de konuşsun istiyordum. Öyle bildik, öyle alışılmış şeylerden söz etsin. Bebek arabasındaki çocuğun sarı saçlarındaki parıltıdan bahsetsin. Çimlere gereken özeni göstermediklerini anlatsın birilerinin. Yürüyüş yolundaki taşların fazla yıprandığını ve değiştirilmesi gerektiğini örneğin… Konuşsun istiyordum işte, bir şeyler söylesin…
İstismara uğramış gecelere, iğdiş edilmiş yalnızlıklara bu kadar imrenmesin. Sadece bugüne, bu mavi gökyüzüne ve ikimizin oluşturduğu kocaman topluluğa odaklansın istiyordum. Zaman ardından arap atları kovalar gibi hızla uzaklaşıyordu aramızdaki boşluktan. Boşluk içimde büyüyordu. Bir yanardağın karşısında olanı biteni izlerken, etrafa sıçrayan lavların dehşetine kapılmış gibi paniğim artıyordu. İçimdeki o huzur tükenmek üzereydi. Kendimi ucu iki tarafından hırsla çekilen bir halat gibi gergin hissediyordum. İşin tuhafı, sanki o, ne sağdan - ne soldan halata hiç dokunmuyordu.
Kendimi bir şeyler söylemek zorunda hissettim. Belki de söylemem gerektiğini varsaydım. Aslında hiç konuşmasam daha iyi diye de geçirdim neden sonra içimden. Ama dayanamadım;
-neden buradasın?
-beni beklediğini düşündüm
-yoksa gelmeyecek miydin?
-gelmeler sıraya dizilir hevesle ama hiçbir zaman emin olamazsın doğru zamanda ve doğru yerde olabileceğine. Ama bu kez emindim ve düşünmedim, sadece geldim.
-beni özledin diyelim
-seni özlemekten yoruldum
-bir keresinde sevmekten yorulduğunu söylemiştin
-biliyor musun özlemek sevmekten daha çok acıtıyor canımı
-neden özlüyorsun öyleyse, neden kalbini bir mengenede sıkıştırıyorsun?
-çünkü sevdiğimde kalbim o mengenenin tam da kendisi oluyor
-peki ne olacak? hep böyle uzak ve heyecansız, hafif kalp krampları mı geçireceğiz?
-daha iyi bir fikrin var mı?
-beni özlemeden sevmeni ve seni özlemeden sevebilmeyi istiyorum
-özlemek sevmekten, beklemek özlemekten güzeldir, unutma.
-o zaman sevgim tutsaklığa dönüşüyor, saplanmış gibi oluyorum
-sen acı çekmeyi seviyorsun
-ben mutluluğa alışkın değilim, bünyem kabul etmiyor sevinci
-böyle devam etmek gücümü zorluyor
-hayatından ebediyen çıkmalıyım
-buna sen karar veremezsin, hatta ben bile karar veremem
-beni bunca sevmen canımı acıtıyor
-korkaksın sen!
-’korkaklar olmasa cesurların kıymetini nasıl bilebilirdik?’
…
Tiksinmek ve püskürtmek aynı cümle içinde geçiyorsa bundan korkun. Bir şeyden tiksinmeye başladığınızda, damarlarınızda oynaşan o tutku yerini tiksinti veren, midenizi bulandıran rehavet çökmüşlük duygusuna bırakır ve onu püskürttüğünüzde bir nevi dışarıdan içeriye karışmış bağışıklığınızın, sınırlarını zorlayan bu garip doymuşluk hissi ancak onu dışarıya yeniden attabilmeyi becerdiğinizde biter.
Sanırım artık alışıyorum. Varlığın kadar en az! Yokluğuna da... Bu beni ürkütmüyor sadece şaşkınım. Bu kadar hızlı olmasını ummuyordum. Uzaktan giden trenin ardından bakarken, onu kaçırmış olmanın verdiği kabullenme içgüdüsü gibi sanırım alışmam zor olmayacak. Gittiğini bilerek, ama beklemeden, özlemeden... ’Kırılmış bir dalın yaprağı gibi düşerken’ boşluğa, ben burada olmayacağım. Tıpkı o şarkıdaki gibi; ‘’içimde hırçın bir başak gibi’’ atacak olan sevdadan vurgun nabzım, atacak, atacak sonra kendini teslim edecek toprağa...
fulya/mayıs-haziran2011
YORUMLAR
İki-üç fincan kahve ile iyi giderdi...
Tebrikler yazarına...saygılar her daim...
Fulya CODAL
eyvallah..
yokluğuna alıştığım yer de varlığının gardiyan silüetli yokuşu belirir...
tırmandığım her hücrende bir kefil barındırır susuşların...
ne güzelsin kutlaıdm...
Mehtap ALTAN
her bir çi çieğinin izine şiirlerini oku yazılarını oku hiçbiri kalmayacaktır teninde ve ruhunda :)
Fulya CODAL
daldım !
dipte kalabilmek için yeniden geleceğim
yada çıkmak için
bilmiyorum
karıştım...
ama biliyorum ki seni okumak adıma ayrıcalık
ve seni tanımak
seni harf harf tanıyabilmek mutlu ediyor beni
can/sın şairem...
iyi ki varsın...
hep sevgi ve saygımla...
Fulya CODAL
inan gelmediğinde gözlerim seni arıyor
kalp kalbe biliyorsun
senin yeni yansımalarını da özledim ama bilesin
yok mu yeni bişiyler :)
(( hüzün ))
kalp kalbe karşı
işte bu yüzden bazen kaçmak istiyorum
kaçak kelimelerle dövüşmek ama görüyorum ki yine kendime vuruluyorum..
bir süre susmak istedim şairem...
olma mı :)))
Fulya CODAL
sevgimle şairem..
Çok yumuşak, etkileyici ve sürükleyici bir anlatım. Takip ettiğim kadarıyla bütün çalışmalarınızda belirgin bir şiir ruhu var. Bu da cümlelerinize duygu olarak etki ediyor.
Bir fincan kahveyle balkonda sessiz bir göğün altında okunursa tadı daha çok hissedilebilecek bir çalışma.
Beğenerek okudum.
Kutluyorum. Sevgiler.
Fulya CODAL
sizden beğeni görmek benim için onurdur..
sevgilerimi gönderiyorum