5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1036
Okunma
.......................................................................................................................................................Selam olsun sanatımızın elçilerine...
Yaz sıcaklığının İstanbul’u terletmeye başladığı bir güne ’Merhaba’ diyorum gurbet yorgunluğumun serildiği Yeditepe’de. Sokakları hafiften esinti yalamasına rağmen güneşin sıcaklığı tenimize dokunuşunu hissettiriyor öğleye doğru. Pırıl pırıl bir Salı’nın güne düşen hoşluğunda martıların, güvercinlerin şen-şakrak kanat çırpışları, insanların şehir telaşında sağa sola koşuşturmaları, otobüslerin homurtularına tutunup giden bir gün...
’Gezmenin, dolaşmanın, soluklanmanın, kucaklaşmanın tam vaktidir’ diye geçiriyorum içimden.Mor menekşeler kokusuna yatmış yüreğimin kıpır kıpır edişine, dostlarımızla,canciğer hasret gidermenin,dertleşmenin edebiyat sanat adına dostluklara yelken açmanın vaktidir.Yaban ellerde yalnızlığın şiirlerinde hapsolmuş gönlümün,buram buram kokan susamlı simitlerinin mavinin en derin rengine bulanmış vefalı dostlarımızla buluşmanın heyecanı basıyor beni ve Bahar’ı...
Dün facede yakaladım onu jet hızla hemen selamımı patlattım sohbet odasında edebiyat yüreklimize.
-Nasılsın ağabeysinin kıymetlisi iyi misin? Bizim delikanlı,vefalı dost,İstanbul beyefendisi bey’in eniştemiz nasıllar?
- Aaaaa, abim merhaba.Sağolasın.Ben iyiyim ya sen?İstanbul beyefendiside zımba gibi bir yaramazlığımız yok! Ya sen ağbeyim Lahey de iyi misin? Gelmiyor musun buralara? Özlem dolusun buralara biliyor musun ne zaman yolun düşüyor Yeditepe’ye?
Huzurlu bir gülümseme yoılluyorum ona.
- Ben İstanbul’dayımmm!...Pazar sabahı ayak bastım vatan toprağına abim.
- Aaaa ne güzel çok sevindim.Beklerim sizi mekanımıza ağbey.
- Ya dün aslında biz Glatasaray lisesinin yanından geçtik.Sanırım mekanınız oralarda bir yerdeydi?
- Evet abim;Galatasaray sanat ve kültür merkezinin tam karşısındaki pasajın birinci katındayız, bekleriz!...
- İnşallah Allahtan bir mani olmaz ise geleeğiz.
Ve ayrıldık facedeki sohbet odasından Allaha emanet ederek can yüreğimizi.
Dünden haberleştiğimiz can dostlarımıza edebiyatımızza,sanatımıza,şiirimize kendini adamış beyaz güvercin yüreklerimizle hasret gidermeye yol almak için evden çıkıp Pangaltına,Osmanbeye ve oradan Taksime doğru yürümeye başladığımızda heyecanımız daha da arttı.Tarlabaşın da parçacı dükkanlarının sıralandığı alt geçitten geçerek İstiklal caddesine yöneldik.
Ara sokakları adımlarken daracık caddelerde kurulmuş lokanta ve barların anason kokan bed-bereketsiz mekanlardan geçe geçe İstiklal caddesine adım attık.Kırmızı beyaz bir Tranvayın çın çın sesiyle irkildik meğerse Tranvay yolu üzerinden yürüdüğümüzün farkına varabildik.O tarihi Tranvay öylesine yakışmış ki tarihi İstiklal caddesine yüzelli yıl öncesinin İstanbulu gözlerimizin önüne seriliyor adeta derin bir nefes alıyoruz geçmişimize gözlerimizde İstanbul canlanıyor taptaze,buram buram tarih kokuyor İstiklal caddesi.Rengarenk kültürlerin kucaklaştığı bir cadde ışıl ışıl dükkanları süzerek kalabalıklar arasından Galatasaray lisesine ilerliyoruz.Havanın sıcaklığı oldukça yordu bizi Maraş dondurması aldırmaya zorladı bizi.Ben,sade beyaz,Bahar ise çikolatalı dondurma tercih ederek küllahlara koydurttuk.Patronum Bahar parayı uzatırken kasaya bana acı bir gülümseme yolladı.
- Kazık marka!.. dedi sessizce.
- Sıcaklığın vergisinide bizden alıyorlar galiba? dedim.
- Evet ya!.. dedi sinirlenerek.
Başımıızı sağa sola çevirerek pasaj ismi arıyorduk.Köşebaşındaki kitap-kırtasiye mağazasının karşısındaki mekanları dikizlerken,
- Aaaa bak Zafer orada!
- Gördüm!.. dedim.
Pasaj girişine kocaman yazılarla,
AZNAVUR PASAJI
Heybetli bir girişi vardı sağlı sollu dükkanlarla süslenmiş holden içeriye doğru süzüldük.Ziyaret etmek istediğimiz mekan ismini buradan almıştı.
Adı: AZNAVUR SANAT
İçeride ziyaret edeceğimiz mekanı jet hızla aradı gözlerimiz.Ama ben yine bakarkör misali göremedim AZNAVUR levhasını.Baharın keskin görüşlerine takılmıştı tavana asılı tabela!...
- Bak burada yazıyo Zafer!..
- Yazmasına yazıyor da, pasajın neresin de esnafın birine soralım?
Birinci kata giden merdivene yakın köşsede açılmış dükkanın genç sahibine sordum,
-Afedersiniz AZNAVUR SANAT nerede.
- Hemen yukarısı,şu merdivenleri çıkın karşınızda dedi.
Ben hemen gecikmeden katmerli teşekkürlerimi sıralayarak merdivenlere yöneldik.Bahar önde,ben bir merdiven basamağı arkadan onu takip ediyordum.Kata vardığımızda kocaman,dikdörtgene benzeyen,içerisi ışıl ışıl yanan duvarları sanat eserleri ile süslenmiş tarihimizin motifleri kurulmuş kültür abidesi mekan karşımızda.Girişin sağ tarafına minik bir mutfağın motife edildiği,hediyelik eşyalar satan geniş bir salon.Tarihi koltuklar yerli yerince konulmuş, misafirlerini ağırlayacak vaziyette gururla köşelerinde bekleşmekte.
’Bismillah’ deyip adımlarımızı içeriye attığımız andan itibaren içimize sanat sevgisini şairlik ruhunu edebiyat aşkını üfleyen otantik mekan güneşinin ateşi sardı heyecanımızı.Heyecanlı ve oldukcada hayranlık duygularımızla bakarken mekana bilgisayarın başına çökmüş sarışın saçlı,güzel mi güzel bir peri kızı,mor giysileri ile sandalyesinde otururken işi ile alakalı sayfaları karıştıran bir kızı işaret etti bana Bahar.
- Bak Zafer orada!..
Hayret bir ses tonu ile ben,
- Haniiiiii ?
- Orada oturan o!
Gerçekten de o idi.
Başını hafifçe çevirerek bakışlarını bize yöneltirken sandalyesinden nasıl fırladı!..Atmaca hızı ile üzerimize gelmeye başladı kollarını açarak melek yüreğimiz.Aslında Atmaca değildi ama yüreği vefası,duruşu ile ailemizden biriydi o. Biz onu ailemizin bir parçası kabul ettik yıllardır.Bu meleğimizin yüreğimize kazılmış adı;
NESLİHAN YAZICILAR’dan başkası değildi!..
Evet, o cancağızımızı ve İstanbul beyefendisi eşi,arkadaşı,yoldaşı,sanatdaşı SİNAN CAN’ı ziyaret etmekti günümüzün bugünkü hikayesi.
Kendilerini sanata,edebiyata,kültüre ve şiire adamış iki kocaman yüreğimizle hasbihal etmek, hasret gidermek vefalılığımızın bir borcu idi.Hani derler ya ’Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olur’ Aslında biz bu kahveyi çoktannn içmiştik onlarla beraber.Unutulmayacak kadar değerli dostlarımızdı,canlarımızdı.
Aslında Neslihan’ı yıllar öncesinden tanır,kardeşliğimizin temelleri ta o Eskişehişir de iken atılmıştı.İlk tanıştığımız mekan şiirizi ve ardından edebiyat defteri dostluğumuzu kardeşliğimizi pekiştirmişti.Eskişehir de çıkan bir gazetdeki köşesinde bir şiirimi yayınlamış ve aradan bir kaç yıl sonra İstanbula gelecekti.Ceyda Görk ablamızın ve eşinin desteğinde sanata ve edebiyatımıza yürekten sarılacak türkülerimize bile o enfes sesi ile yorumlar getirecekti.Mecidiyeköy sanat evinde özel dersler alacak Ceyda Görk ile Bestekar Bertan Üsküdarlı üstadımızın eğitiminden geçerek fasıllarda onlarla programlar sunacaktı.
Edebiyat defterinin düzenlediği toplantılarda mükemmel fotoğraf karelerine imzalar atacaktı.Şeker mi şeker, tatlı mı tatlı, sohbetlerine doyamadığımız çıtı pıtı kızımızı çok sevmiştik biz.Sadece biz mi? Onu tanıyan herkes... Sanata ve doğaya bağlılığı daha da aktifleştiriyordu onu.Yurdun çeşitli yerlerine geziler düzenliyor, fotoğrafçı guruplarla fotoğraf çekimlerine gidiyor ve fotoğraflarından derlediği sergilere imza atıyordu. Keşan belediyesinin düzenlediği fotoğraf yarışmasında Türkiye ikincisi oluyordu.Yüreğimizin asil gururumuzdu o!..
Devam Edecek...
Zafer Direniş
08 Haziran 2011 Çarşamba 01.00 İstanbul
...