- 384 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 89
89] Güncel olmaktan sapışın 3.nedeni de, ABD’inde ve Avrupa’daki güçler, kendi iç üretim dengelerini koruyup sürdürmek için, Sovyet’lerinin yayılmacılığını ve komünizmi; ’özgür dünyanın’ düşmanı olaraktan görüyorlardı. Aynı şekilde Sovyet emperyalizmi de kapitalizmi ve onun temsilcisi olan karşısındakileri ’Özgür dünyanın’ engelcisi bir düşman olaraktan görüyorlardı! Bu aslında sanki iki bloğun aralarında gizli bir paylaşımın ittifak eksenleşmesi idi. Gidiş onu gösteriyordu. Bizlerde istediğimiz taraftan olup kendimize göre ’Özgür dünya’ hayalleri kuruyorduk!
1945’in savaş sonrası iki kutuplu paylaşım ve ’özgür Dünya’ konjonktürselliği, artık tüm Dünya toplumlarınca tartışılan öğrenci ve işçi eylemlerinin çok hızlı bir başlatıcısı olmuştu. İki ittifak kendilerine uygun peykler oluşturuyordu. Yine de ağababalar bu oluşturulan ittifaklardan ve peyk avcılığından kendilerinin güvenliğini tehlikede görüyorlardı. ABD’leri Türkiye’ye el atarsa, Sovyetler bunu tehdit algılayıp, onlar da Küba’ya el atıyordu! Bu da blok ittifakının zaafı ve zorunlu bir kendi iç sürtünmesi idi. Böylesi bir tehdit algısıyla Sovyetler bize yöneldi.
Bunun üstüne Sovyetlerin bizden üs ve toprak talebi oluşunca, bizdeki telaş ve destek arayışlarına karşın kapitalist emperyalistler 1945’lerdeki günün yöneticilerin kulağına: ’komünizme karşı önleyici, en iyi panzehirin, İslam dini olduğu’ söyleyiverecektiler! O zamanlar bizim 4 bölgemizde ağırlıklı olaraktan feodalizm egemendi. Feodalizm, bu tavsiyeye el ovuşturacaktı. Bu tavsiye, bizdeki politikaları; dine oturtmanın bahanesiydi. İktidara gelmenin de şahanesi olacaktı. Artık politika ve din sarmalına girmenin kolaycılığı ve uyuşturuculuğu; iktidar ve derebeci, kol kolalığı; ülkenin kuşatılması olacaktı.
Bu üç nedenin bileşkesi 1960’lara gelindiğinde bizi, uluslar arası işçi piyasasına girdirecek ve askeri güç ihracına sokacaktı. Hemde dünya güvenliği adına NATO kurulacaktı. Biz bu dönemden sonra Atatürkçülüğü, Natotürkçülük olarak anlayacaktık! Siyasi yapı, bahanesi ile birlikte bizi yapısalcı davrandırtmayıp adeta sürüklenen politikalar oluşturulacaktı. Aslında Nato bir birine güvanmeyen paktlardan, birinin; kendisini savunma tedbiriydi. Emperyalist çıkarlar uğruna, Dünya güvenliğini, bizatihi Natonun kendisi tehdit edilecekti. Bizim gelişmemiş ülke olmamıza rağmen, gelişmekte olan ülkeler arasında sayılmamızda işin, pohpohlanan gönül alıcılık cabasıydı.
Gerek ABD ve gerekse Avrupa tarafından tavsiye edilen ’Özgür Dünya’ ve giderekten bize özgü olan; ’yeşil kuşak’ teori ve sloganları gereği gibi bize benimsetildi. Bizde, birbirimize bunun ne men en bir şey olduğunu bir iyi anlattık. Epey de başarılı olduk! Toplum ve toplumsal gelecek; fikirlerle, üretimlerle, bilgi ve teknolojilerden değil de; inanççı, direnç anlayışı ile korunur olacaktı!
Ülkenin insandan seri robot üretimleri devreye girecekti. Eğer komünizm bir ekonomik doktrin değil de hakikaten baş belası bir şeyse, karşı olunacak bir sorunsalsa; politikalar halkına; refahı ve gönenci dağıtarak komünizmle savaşacakları yerine, halkını cahil ve bağnazlık içinde tutarak, halkını, adeta kör dövüşüne tutuşturacaktı.
Aydınlığı eline alanlarla, karanlığı zulümlerine alanların çetin savaşıydı bu. Zulümcü (oligarşik yapı), elindeki araca zulüm diyemediği için vatan, millet, din, iman diyordu. Bu çağrıya uyanlar kendini meşru güçlerin yerine koyuyordu. Çünkü çağrılar meşruiyetin kaynağı idiler. Böylece oligarşik yapının savunmacılığını kutsal değer duyguları üzerinden yapmaya çalışıyorlardı. Her iki tarafında ağababaları vardı. Ve aynı ağababalar birine farklı dille konuşuyordu. Diğerine farklı dille konuşuyordu. Dilleri çok farklı ’iki özgür’ dünya insanı idiler. Adem’in çocukları belki de ilk kez birbirini anlayamaz oldukları bir dilden konuşuyorlardı.
Biri bilim, ekonomi, sömürü, demokrasi, aydınlanma gericilik derken, biri de; ’Hira Dağı kadar Müslüman, Tanrı Dağı kadar Türküm’ diyerekten, karşı tarafa iflah olmaz bir iğrençliğe bakar gibisine; ’komünistler’ diyordu! Bu komünist sözü bir ekonomik görüş taraflısı fikir olaraktan değil de, bir imha edilesi suç, ayıplı bir küfür diye suçluyordular. Vay benim memleketim, kimlere (bilmezliğe) kucak açıp, kimlerle (bilmezlerle) vatan kurtarıyordu!
Böylece her iki tarafta ülke meselelerini, şıp diyerekten kafalarındaki fikirlerle ve anarşik tutumlarıyla çözüveriyorlardı! İki tarafta zorunlu bir anlaşılamama ortaya koyuyorlardı. Siz açım diyene , bilmem ne dağı kadar ne olduğunuzu söylüyordunuz! Bunun üzerine politikalar inşa ediyordunuz. Vah ki ne vah! Olan da, her iki taraftaki güzide vatan evlatlarına oluyor, bu vatana oluyordu. İki tarafın ölümlerle canından oluşları gerçekti. Ama cehaletlikleri ve dahili oyuna getirilişleri daha bir gerçekti.
Çoğu siyasetçiler de, bunların üzerinde neşvü nema buluyorlardı. İktidarlar siyasi gücünü, dini anlayışların koruyuculuğuna ve emin ellerine emanet etmiştiler! Bu kapitalist sömürü düzeni, hem Tanrı’nın istediği düzen oluvermişti, hemde Tanrı müminlerinin düzeni oluvermişti! Öyle ya toplum meseleleri karşısına inancı korsanız, inancın gidip geleceği nokta, egemenci sınıfın varmak istediği yer olacaktı! Artık bu kör ilişkinin dış kısımında da, dostlarımız vardı! İç kısmında da süren sömürü ve çarpık ilişkilerin sürmesiyle yolunda; ’biriz, diriyiz iriyiz’ denecekti! Ve çok çok güçlü dostlarımız olacaktı! Hala daha, bu dostluğu, hem biz, hem dostlarımızla; bıkıp usanmadan tekrar eder olacaktık!
Öyleki sözde dostlarımız dün olduğu gibi bugün de dayatırlar. Dün Batı ittifakı çinde dayatıyrlardı Bu gün de AB süreci ile dayatıyorlar. Hatta aynen bugün AB’nin dayattığı gibi, O gün de dostlarımız! Laiklikten, devletçilikten ve Atatürk’ten vaz geçersek; dindarlaşma sürecini hızlandırırsak; bize yardım edeceklerini söyler olmaktadırlar. Bu tavsiye! zaten; o günlerin geçerliliğinde siyaseten dini kullanma eğilimliliği beliren hükümetin, hem can simidi olur, hem de, bir komünist istilaya karşı savunmanın, meşru bir tedbiri olacaktı! Artık rotamız, çağdaşlık, bilim ve akıl yolu, toplumsal turtaşlık rehberliği ile değil de; dindaş kardeşlikler ekseni üzerinde kotarılır olmanın, istenmesiyle, ’ümmet’ oluşun kulvarına bekli de istemeden! tekrardan gidilecekti.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.