- 590 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NOT DEFTERİMDEN
İREM’İN GÜNLÜĞÜ – 2
…son nefes gibi öyle bir sıkıntı zor saatler geçirmişti ki okulda havanın sıkıcı boğucu yapış yapış sıcaklığı da eklenince dayanılmaz bir özlem duyuyordu serin ağaçlı çiçekli kırlara parklara keşke suya yakın bir yerinde en sevdiği Çengelköy’de boğaza bakan bir noktada olsaydı keşke denizden yüzüne saçlarına ruhuna üfüren o serin rüzgarı doya doya içine çekmek mümkün olsaydı düşleri tükenmeyen bir yolculuğa çıkmış gibiydi eve gitmeden önce uğradığı pastaneden ne alacağını bilmeden bekledi düşüncesinde ne vardı ne için girmişti kafası karışıktı her şey güzeldi vitrindeki bütün tatlı renkli şekerleri pastalara göz gezdirdi yutkundu ani bir u dönüşü ile çıkmıştı kapıdan sanki başında deli bir rüzgar varmışcasına yürüyordu aslında aklından geçeni uygulayıp uygulamayacağını kendisi de tam bilmiyordu bugün neden böyle hissettiğini de çözemedi eve geldiğinde kitaplarını çantasını bir yana savurdu rahat giyinip uzandı gözlerini kapayıp transa geçen bir mürid gibi zihnini duygularını içini dinlemeye aldı bir şeyler var bende diye mırıldandı bir şeyler önce menekşe çiçeği geçti gözlerinden sonra göğün kaybolan mavi derinliği sonra ince ince yağmurlar sisler bulutlar masallar kuşlar okul arkadaşları servis trafik caddeler uzaklarda bir köy dağlar.. dağlar kırlar kuş yuvaları …yerinden kalktı küçük bir aynası olacaktı arandı bulamadı yüzü gerildi sinirli bir yüz hali ile büyük aynada kendini gördü en sevimsiz bakışını fırlattı canı sıkılacaktı ki arkadaşının verdiği moda dergisi arasında aynayı fark etti kaptığı gibi tekrar divana uzandı çocukken en sevdiği oyunu oynayacaktı aynanı içine bakarak kaybolmak aynada seyehat etmek aynada dolaşmak istiyordu evin içinde aynayı gezdirerek komiklikler küçük ayrıntılar yakalamak bütün boyutları ile sanki tavanda yürüyor ya da tavana uzanmış öylece bakıyor gibi olmak istiyordu bunu sık sık yapardı kendini iyi hissetmediği yalnızlaştığı durumlarda kendini hapsettiği odası ne kadarsa o kadar geziyordu aynada öylesine heyecan verici bir düş oyunuydu ki bu kendisi içindi tek kişilik kimseyle paylaşılamazdı çocukken daha eğlenceli gelen bu oyunu bugün kendisine aynı eğlenceyi yaşatacağından emindi tek farkla ki bugün daha büyümüştü tavana daha yakındı o küçücük bedeni gitmiş odaya sığamaz olmuştu o mini mini elleri ayakları şimdi aynada daha büyümüş görüyordu bütün eşyalar da odanın her bir karesi de her şey değişmiş gelişmişti dışarıda olmak kadar güzel olacak bir ortamda kendini odasına kapatmak gibi bir anlaşılmaz duruma hiç çözüm üretmek istemiyordu kalabalıklar ve kalabalıklar kendisini ilgilendirmiyor aksine kurduğu tek kişilik bir dünyada yine tek kişilik bir hasmı ile başı dertte işte sebepli sebepsiz gözyaşları hırçın çıkışları anlaşılmaz tutumları ile annesini halden halde çevirdiğini şaşkınlıklarla içinden çıkılmaz karşılıklı gerilimlerle bıraktığı için acaba üzülmeli miydi ? şimdi aklına annesini getirmenin sırası mıydı diye düşündü ah yine yorgun düşüyordu dışarıda bahar mı var kış mı ? ayırt edemeyecek kadar karmaşıktı mırıldanır gibi hiçbir yerde güftesi bestesi olmayan sözler çıkıyordu ağzından “..bahar günleri ..bahar günleri ..yakınsın çok yakın değil mi ..görecek miyim bilecek miyim seni..geldiğinde kalbim ısınacak.. yaz gelecek..sevinçler bizleri bekleyecek..”..birbirini tutmayan sözleri sıralayıp durdu oysa çok sıcak yaz günleri belki felaket getirecek ve orman yangınları yüreklerimizi delecek diye gözlerinin önüne getirdi ..acılar hiç geçmez sadece sakinleşir geçici olarak ara verirler diye düşündü yüzü duruldu geriledi sessizleşti göz kapakları ağırlaştı “..iremmmm “ rüya görüyor olmalıydı ismini uzun uzun çağıran sesi bir tanıdı bir tanımadı bir açmak istedi gözlerini bir açamadı derin uçsuz bir karanlığa karanlık içinde maviliklere seyehate başladı…..
06.06.2011/Çengelköy
mustafakaya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.