- 467 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 88
88] Siyasetlerin toplumsal politikalar sunması yerine; halka: ’ne olursan ol, gel’ politikasıyla, sosyal halkçı mantığın hoşgörü olan anlayışlarını, toplumsal mantık anlayışların yerine koyaraktan, çağırışları yerlerini aldı! Bu mantık içinde, sosyal demokrat bir politikaya, bir kapitalist bir şeriyatçı; kendisi dışındakini batıl sayan anlayışlar, nasıl destek verecekti? Siz onların politik tercihlerini mi sağlayacaktınız, yoksa onlarla uyuşmaz olan sosyal adaletçi politikaları mı yerine getirecektiniz?
Halkın güvensizlik korkularından ve hassasiyetlerinden kısır siyasetler yapıldı! ’Bana çarşaflı oy verirse, istemem mi diyecektim?’ deme sığlığına düşüldü. Oysa oy veren kitle içinde sadece çarşaflı olan yoktu, katil, hırsız, üçkâğıtçı, hileci, madrabaz, hastalıklı, utanmaz, tecavüzcü vs.’lerden de olabilen her türden kümeleniş vardı. Bu sıfatlar da rozetle ödüllendirilecek miydi?
Bu kümelenişler hassasiyetlik olmamalıdır. Sadece yurttaştır oy kullanma ve kendi iredesi ile seçim tercihleri vardır, kuralına istinaden projelerinizi tanıtırsınız. Değilse onun oyunu reddetmeyeceğim diyerekten o tür suçların hırsızlığına, madrabazlığına, katil oluşuna, rozet takamazsınız. Size oy verecek çarşaflının sizin politikalarınızı benimsemişse zaten, çağdaşlığı da sindirmiş olmalıdır! Eğer seçilmenin mantığı çarşaflılığa övgü ise Bu türden dinci siyasetin sağda onlarca örnek asılları var iken, halk bu tür zavallı maneviyatçı (!) suret partilerle, niçin oy versindi ki?
Her demokratik, politik temsilcilikler, her kesim halkın ya da her türden sosyal öznelliklerin oyunu, kuşkusuz ki genel şekli ile alamazlar. Esasen de alınamayacaktır da. Durum bu iken her kesime özgü, dalkavukçu sosyal öznelci açılımları var edebilmek, bir parti için imkânsızdır. Böyle bir açılım, açılım ucubesini ortaya çıkarır. Her kesime açılabiliyorsanız, diğer yarışmacı politikalara gerek var mı, acaba? Ya da ileride, her hangi bir icraatınızda; sizin politik açılımınızı destekleyemeyecek teveccühlerin kösteği size çok olumsuz yansımaz mıydı? İşin bir de şu realitesi var. Kapitalizm uzlaşmaz zıtlıkları içerir. Bu yüzden her iki tarafı memnun eder bir temsililikte zordur.
Avamı deyimle; seçmen avlanmasına dayalı, politik ucuzluklara sapıldı! İlkeler yerini ilkesizliğe bıraktı. Sizsel (size özgü), anlayışlı siyasetleri benimseyemeyenlerin, sizden her an desteğini çekecek bir oy potansiyelinin peşine düşmek, ucuz politika olsa gerektir. En azından siyasi omurgasızlıktır. Fakat politik siyasetinizde bu çevrelere gözkırpmanızı gerekli kılar.Siyasetçi bu çelişkiyi sulandırmadan aşmak zorundadır.
Bir sosyal demokrat partinin, laik bir toplumda, bu türden sosyalci olanın siyasi istismarını yaptığı konular; yine siyasi politikaları bu tür inançsal istismarlardan kaynaklanan partilerin dahi, cüret edemeyeceği eylem ve fiillerden oluşmuştur! Siyasi partilerin politikaları, sosyal etnikçi olmalarıyla değil, toplumsal projelerinin olmalarıyla ancak çoğu kesimi yanlarına çekip, desteğini alabilirlerdi. Elbet siyasi partilerin bir toplum bir de sosyal yaşan (halk) proje ve politikaları olmalıdır. Nedense siyasi partilerin halk politikasını bol bol görürüz de toplum prolitikalarını pek duymayız!
03.02.2009 tarihli Bugün gazetesi ve Haber Türk haberlerinde; Bir değerli politikacının, belediye başkanlığını kazanması vaatleri arasında: ’her mahalle ve köylerde kuran kursu açmayı’ vaat ediyordu! Politikasızlık, tüm partileri aynı düz çizgide buluşturuyordu. Onları aynılaştırıyordu! Toplumu anlayamayan, toplum zamanına yetişip proje üretemeyen kısır ve çıkarcı siyasetler, halk zamanını, toplum zamanına götürmekten tereddüt edemeyecekti. Hem de, demokrasi adına! Hemi de, sanal özgürlükler adına bunu yapacaktılar!
’Erdem bilgidir’ diyordu Sokrat. Ve devam ediyordu: ’Yaramıza bıçak vurdururuz, çünkü bu ölmekten iyidir. Yakın hoşlanmayı seçen cahil, yarasına bıçak vurdurmaz, ileride acının daha alasına, daha fazlasına, maruz kalıp, ölür gider’ diyordu. Oysa; ’uzaktaki mutluluğu yakın hoşlanmasına göre, tercih eden bilgili adam, yarasına bıçak vurdurarak, şimdiki acıya katlanarak, gelecekteki mutluluğu yeğlemiştir’ diyordu.
Öyle ise ’bilgi bir seçme işidir’ diyordu 2470 yıl önce koca Sokrat. Sorumlu bir insan olaraktan da bizlerin, daha Sokrat dönemi, düzey ve düzleminde olamaması ne acıdır. Ve Sokrat’a göre mutluluk ’bilmekti’. Ve ’mutluluk bilmektir’ diyordu Sokrat.
Bizdeki yakın hoşlanma durumlarından; yani kurucu iradenin, yapılaştırmış olduğu kurumlarının, halka verdiği kimi geçici vurukçu (Travmatik) sıkıntılarını bir bilirlik muzafferiyet edası ile saldırır olmak, hangi akla hizmettir! Şimdiki kimi sıkıntılara katlanmalarımızın yerine, eski olanın ilişkisizliğini, sırf sevaptır diye kişisel zümresel siyasi ikballer için şimdiki hoşlanmalara, iki yüzlülüklerle, el bebek, gül bebek olma sığlığıdır bu politikalar.
Atatürk ilkeleri olan, çağdaşlık, bilimsel hakikatlik, muasır medeniyetler düzeyinin burun farkı önünde olunuşun yükleniminden her sapışlar, siyasetin üç bakımdan açmazı olacaktı. Birincisi sığ politikacıların; Mustafa Kemal misyonunu taşıyamaz olmalarının üstünü örtmek için bu yoldan sapılmıştır. Bu yüzden politikacılar bu yetersizce olan basiretsizliklerinden ötürü, basiretsizliklerini dikkatlerden men etmelerinin gereğidir. Bu sarfı nazar edişle siyaseten dine sarılmıştırlar. Ve dinsel istismarlar siyasetçilerin bitmez tükenmez bir sosyal sömürü, etki alanını ellerinde tutmalarının siyasasıdır. Dine sarılmak güya, ülkede; ’yeni ve hür bir toplu proje’ durumu yaratıştır!
Güncel olmaktan sapışın ikinci yüzeysel nedeni de, mevcut rejime sahiplikle(!), karşı devrim güçlerinin yayılışını ve devrim karşıtı güçlerin tabanda güya zemin bulmalarını kırmak için; yine güya, karşı tarafın silahını elinde alma için, bu karşı gerici gücün dini kullanması yerine kendisi bu dini istismara sarılma siyasetini yapıyormuş. Bu en tehlikeli politikadır. Ve ateşle oynamanın en yeteneksizlik karekteridir. Politik kandırmanın en ahmakçısı idi. Sırtınıza o bineceğine ben biniyorum demekle eşdeğerdir. Laik bir toplum politikaların da, halkçı olan etnikçilik, (İnanççılık) söylemleri olamaz. Eğer oluyorsa, onunda dile getirilmesini, o söyleyeceğine, biz söyleyelim, denmesi de hiç olmaz. Sizin özelliğiniz ne ki?
Bu tür politik girişmeler, eften püften kısırlıklardır. Ve apaçık toplumsal bir kör görüşlülüktür. Yani cahilliği bağnazlığı, sosyal adaletçi toplumsal politikaları var kılmadıkları için müflis tüccar siyeseti güderler. Devrim karşıtı politikalarla, karşı rakibin oy almasını engelleyecektiler! Ne dâhiyane siyaset değil mi? (Bu mantığa 2009 yerel seçimlerinde rozette takılacaktır.) Cehalete ve çağ dışçılığa; kendi var oluş direnciniz olan cehalete, belki de ilk rozeti takan politik amigolarız! Cehalet ve cehaletin tutumu, "insan" yerine konuşla saygılanmıştı. Cahil tutumlar insanı ezmişti. Hâlbuki öngörülü olan, ne yaptığını ve ne yapacağını bilen kadrolara, inanç söylemleri, esamisi olmayan bir durum iken, siyasi hırs ve ikbal için, kör inançlar, baş tacı olacaktı!
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.