- 807 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
EY NEFSİM!
EY NEFSİM!
Allah ki senden sana daha yakın. O ki kendisine şirk koşana bile, şirk koşandan daha yakındır. O ki asi geldiğin halde senin, putperestin, ateistin, Şamanistsin… Hâsılı kendisine inanan ve/veya inanmayan herkesin rızkını verir. Hem de bir gün bile, bir an bile aksatmadan… Dualarını kabul eder, kendi katında, dua eden için hayırlı bir zamanda… Ve y...ine kendisine asi geleni düşünür(Hâşâ! Allah insani sıfat ve terimlerden münezzehtir. Sadece anlaşılmak adına bu sıfat ve terimleri kullanabiliriz).
“Yeter ki kul(um) bana bir adım gelsin, BEN ona on adım yaklaşırım.” Diyor Allah(c.c.).
Ey nankör nefsim! Hani sen sevdim mi, ölümüne diyordun? Hani nerde, nerede sevgin? Ey bedbaht nefsim! Nerede görülmüştür böyle bir yâr? Sen hiç gördün mü böyle bir sevgili şimdiye kadar? O, seni her şeyinle ama her şeyinle kabul ediyor. Günahın, sevabın, nankörlüğün, … Ve sen hiç ama hiç O’nu düşündün mü? Bir kerecik olsun O’na yüzünü dündün mü? Bir an olsun O’na teslim oldun mu? Hiç O’nun için, bir sefer bile, yere diz çöküp alnını yere koyabildin mi? Ey nefsim, beni duyabiliyor musun? Sen ne kadar vefasızsın ey nefsim! Oysa O seni kaç kere affetti. Hata yaptığında kaç sefer yazıcılarına yazmayın bir sonraki vakte kadar diye emir verdi ve hala da aynı emri veriyor. Belki kul(um) benden af ister diye. Bir hata yaptığında da, hanene bir hata olarak yazıyor. Bazen de bir iyilik yapıyorsun, yanlışlıkla, o iyiliğini de katlayarak yazıyor, belki kulumun hanesinin iyilik kısmı kabarık olsun diyor. O, seni affetmek için sanki bir bahane arıyor ( Hâşâ, sümme hâşâ O hiçbir şeye muhtaç değil ki bahane arasın). Ey sadakatsiz nefsim! Sen ne kadar da sadakatsizsin ama!..
Nereye gidersen git; açtığın her kapı, çaldığın her kapı seni O’na götürür. Ey vefasız nefsim, beyhude çırpınma, hep O’na döndürüleceksin.
Ey nankör nefsim! Sen ne kadar zavallısın. Aç kaldığında oraya buraya göz dikiyorsun. Yemeğe muhtaçsın(!) yani. Oysaki yemeği de var eden O’dur. Karanlıkta ışığa muhtaçsın. Oysa ışığı da yaratan O’dur.
Ey zavallı nefsim! Seni bütün yaptıklarınla kendi katında kabul edip ve sana senden daha yakın duran bir Sevgili… Nerede görülmüştür böyle bir sevgili? O’nun gibi bir sevgili dururken, ne diye gidip kendin gibi bir şeylere muhtaç, kendin gibi aç olan, ebedi olmayan bir şeylere tamah ediyorsun? Tamah ettiğin şeyleri de O yaratmadı mı? Tamah ettiğin şeylerin rızkını da O vermiyor mu? Gerçekten de nankör ve sadakatsizsin…
Ey bencile ve enaniyetli nefsim! Daha nereye kadar sürdüreceksin bu serkêşliğîni? Ne zaman O’na döndüreceksin yüzünü? Anlıyorum seni, yaşlanınca diyorsun. Anlıyorum… Peki dediğin gibi olsun. Fakat sen yaşlanacağını mı sanıyorsun? Sen ne kadar ahmaksın ey zavallı nefsim! Milyonlarca yıllık yaşamını sürdüre gelen âdemoğullarından hangisi yaşlanacağını biliyor(du) da sen bileceksin! Bırak yaşlanmayı, akşama kadar; bırak akşamı, biraz sonrasını görebileceğini biliyor muydu da ki sen bileceksin?
Ey zavallı nefsim! Sen de biliyorsun ki hiçbir şeyi, her şeyi bir kenara koy, var olanın bir zerresinin miskal zerresini bile, sen, yoktan peydahlayamadığını. Çünkü sen de biliyorsun ki nefes almak için bir şeylere muhtaçsın. Ve yine biliyorsun ki muhtaç olan başkasının muhtaçlığını gideremez. Ama O öyle mi? O hiçbir şeye muhtaç değil. Her şey O’na muhtaç...
Neden hala aynı yolda pelesenkte olmuşsun? Yanlış yoldasın ey çaresiz nefsim! Hala inat ediyorsun, gittiğin yoldan geri dönmekte, doğru yolu bildiğin halde… Neden?
Ey nankör, vefasız, zavallı, bedbaht, bencile, enaniyetli… nefsim! Yanlış yoldasın.
Bilal İKİZASLAN
İstanbul - 2011
YORUMLAR
Ey nankör nefsim! Hani sen sevdim mi, ölümüne diyordun? Hani nerde, nerede sevgin? Ey bedbaht nefsim! Nerede görülmüştür böyle bir yâr? Sen hiç gördün mü böyle bir sevgili şimdiye kadar? O, seni her şeyinle ama her şeyinle kabul ediyor. Günahın, sevabın, nankörlüğün, … Ve sen hiç ama hiç O’nu düşündün mü? Bir kerecik olsun O’na yüzünü dündün mü? Bir an olsun O’na teslim oldun mu? Hiç O’nun için, bir sefer bile, yere diz çöküp alnını yere koyabildin mi? Ey nefsim, beni duyabiliyor musun? Sen ne kadar vefasızsın ey nefsim! Oysa O seni kaç kere affetti. Hata yaptığında kaç sefer yazıcılarına yazmayın bir sonraki vakte kadar diye emir verdi ve hala da aynı emri veriyor. Belki kul(um) benden af ister diye. Bir hata yaptığında da, hanene bir hata olarak yazıyor. Bazen de bir iyilik yapıyorsun, yanlışlıkla, o iyiliğini de katlayarak yazıyor, belki kulumun hanesinin iyilik kısmı kabarık olsun diyor. O, seni affetmek için sanki bir bahane arıyor ( Hâşâ, sümme hâşâ O hiçbir şeye muhtaç değil ki bahane arasın). Ey sadakatsiz nefsim! Sen ne kadar da sadakatsizsin ama!..
Nereye gidersen git; açtığın her kapı, çaldığın her kapı seni O’na götürür. Ey vefasız nefsim, beyhude çırpınma, hep O’na döndürüleceksin.
Fazla söze gerek yok aslında...
Yüreğinize sağlık diyebileceğim yalnızca...