- 354 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 86
86] Yeni olan ulvi düşünce, tekçi ve inanççı olan mantıkla taşınamaz olacaktı. Bu yüzden bu toplumun düşünemez kılınmış yurttaşlarına bu inanççı tekçi mantığın yanında çoklu düşünmenin mantık ve felsefesi hiç bir zaman öğretilmedi. Bu geçmişten günümüze toplum hayatına vurulmuş en büyük darbe idi. Ve hala da geçerlidir. Bu yüzden ’en büyük halk’ diye naralar atılır!
Genç cumhuriyet bağrındaki gelişen olumsuzca ve yetersizce olan uyumsuzlukları ve çelişmeleri, genç sistemle kendiliğinden elemeye başlayacaktı. Bir yol alış, hep aynı kumaşın dokusu ile biçimlenemezdi. Bunlar devrim koşullarının kendilik elemeleri idi. Böylesi sürecin uyumsuzluklarına düşen kimi özverili ve yetenekli kişilere değin, çok basit öznel ve sübjektif öyküleri dahi örnek denişlerle öne çıkarıldı.
Elbet: İkinci adam olmanın hırs ve siyasi tamahları bile bu tür işlerin içinde alenen ve açık açık vardı. Bu oluşmalar içindeki eylemler, günün konjoktürsel gelişmesi dahilinde olan halin icabından türemiş serbest düşünceli girişmelerden olmayıp, en alt düzeydeki ortak duygular birikmesini paylaşan, sıfır hareketlerdi. Açıkçası, bu tutumlar yeni ile girişememe idiler. Var olan konjonktürselliğin, emperyalist destekli gerici güçleriyle el ele, kol kola işbirlikçi dayanışmalarını da, asla istemeseler dahi (ki öyledirler de), rakibimin rakibi benim dostumdur gibisinden, bu gücün, yanlarında bulunacakları kuşkusunu da ele veriyordu.
Sizin, yeni atılımlarınızı sürdürmeniz, kuruluşunuzun idamecilik amacıdır. İlla toplumsal yapı işleyişinizi yapılandırmanız gerekiyor olacakken, birden bire halksal yapının, hassas oluş konuları, her şeyin önüne geçirildi! Soyut, anlamsız bir mücadelenin kulvarına (şeridine) adeta zorla giriliyordu. Bu rüzgârın esişi, günümüzde; fırtınalarını üflemeye devam edecekti. Aslında bu hal, en azından güncelin görüntü kirliliğidir. Ve refleksinizi, var olan güç ve enerjinizi; boşu boşuna böylesi bir atıl yöne tevcihiniz olacaktır.
Dinden siyasi istismarcılıkla yarar uman anlayışlar, beceriksiz siyasetler, atıl kaldıkça dini konu Ya da inançlardan, siyasi yarar sağlamanın kolaycılığına sarılacaktılar. Toplumsal bekaya yararsız olacak böylesi kolaycıklı basiretsizlikler, 1940’lı yılların ortalarında ulu önder Atatürk’ün ölümünden 7-8 yıl gibi sonra birden ve yeniden dini söylemli sarılmayı hatırlayacaktı! Artık statükonun korunmasının anlamı,kendi siyasi ikbalinizin korunması anlamıyla, yer değiştirmişti!
Bu, Dünya’yı on binlerce kez ve yeniden ve yeniden keşif edişti! Mal bulmuş mağribi gibi, güya ’halk istiyor’ edacı tutumlarıyla dini siyaset ayağına gizli açık sarılınacaktı. Ata’nın rotasındaki, rotiller; ilk kez ’Atam izindeyiz’ denişleriyle gevşetilmişti. Zaten bu tür sahiplenişler başladığında bir şeylerin döndüğünü anlamalısınız. En marjinal olacak dinsel siyaset hevesleri, en diri şekilde hazır tutularak büyük idealler durumuna sokulacaktı!
Bu cevaz, böylesi bir amaçla olmasa bile, sonuç olaraktan, zımnen Atatürk’ü hedef alan yaklaşımlardı. Kendi muktedirliklerinin sarhoşluğundan, sonucunu bilip göremeyen, yararsız zavallı siyasetlerdi. Ancak yeni gibi algılatılacak tekke ve zaviyelere, dini eğitime ilişkin devrim süreçlerinde verilen ödünlü görünüşler, genç cumhuriyetle ve cumhuriyetin gölgesi ile yani, devrimleriyle; mücadele ediyordu.
Önce devrimlerin fazlalığı eksikliği ile kavgaya tutuştular! Cumhuriyetten ve devrimlerden yanayız ama diyerekten kurulan cümlelerle en olmadık beyin kusmuklarını çıkarıyorlardı. Cumhuriyet tabu değildir. Cumhuriyetin sözü edilir ve eleştirilir. Ama Cumhuriyet toplumun konusudur. Toplumun konusu olmayan dinsel referansları, sanki toplumun konusuymuş gibi getirip getirip, cumhuriyet değerleri etrafında topluma kondurmak, eleştiri olmaktan, fikir olmaktan çıkarıp, karşı devrimi zorlamaktır. Bir sağırlar diyaloğudur.
Bu tür vasıtayı hedef alan ’Sebülürreşat’ -İslam, ya da İslamlaşma hareketi- adında bir dergi, Mayıs 1948 de; ’Allah’ın yardımıyla İslami hareketi başlatıyoruz’ denilişleri, haykıraraktan! özgürlük adına, güya kazanılan bir hak adına, güncel Hiçbir şey üretmeyerek, kolay olan gerici söylemlerle, yayına başlayacaktı!
Ata’dan sonraki konjonktür çok değişmişti. Dünya’da,’Özgür Dünya’ anlayışı egemen kılınmış, her sömürge; her dominyon; güya özgürleşip bağımsızlaşıyordu’ Siz toplum olarak araştırma geliştirme yapamıyor tekniği kullanamıyor ve teknolojiyi de geliştiremiyorsanız; özgür ve bağımsız değilsinizdir.
Bu şartları çok iyi kullanan emperyalistler, bunu iyi anlamışlardı. Yani apartmanda oturan, kulübede oturandan çok çok farklı düşünüp, farklı davranıyordu, farklı sağlayışlar içinde oluyordu. Kulübedekinin, apartmandaki gibi davranıp üretmesi ve onu anlaması, olanaklı bile değildi. Bu nedenle siyasi özgürlük ve bağımsızlık tam bir hile idi. Hem de yeni sömürgeciliğin size gülümseyen yüzü olacaktı. Irak’a da böyle sevimli bir gülen yüzü ile girecektiler!
İşte 1950’li yıllara gelindiğinde, bu özgür dünya aldatmasına hem hal olan siyasetçiler ve toplumlar; emperyalistler gibi üretmeyecektiler, ama emperyalistler gibi tüketir olacaktılar! Emperyalizm göreceli rehaveti ülkelere gönenç gibi gösterecekti. Üretmeden bol bol tüketmek, kelimenin tam anlamıyla borç yapanın kesesinden yiyecek olmasıydı. Gelecek nesillerin mirası da, emperyalizme rehin edilen bir borç kılınacaktı. Yeni yaşantılaşma, politikasızlıkları benimsetir, kirli siyasetleri hedefletir olacaktı.
Üretemeyenlerin bu tür yandaşçı oluşlarlan durumları; gelişen bir ekonomi politikliğin karşısında, teknik ve bilimsel üretemez oluşlarına, yani ’güce boyun eğişleriydi’. Böylesi kaybedişler bağımlı işbirliklerini beraberinde getirecekti. Oysa özgürlük; karşılıklı bağımlı ve zorunlu bağıntılı hareketlerin karşılıklı gerektirmelerin, eşite yakın oranlarda birbirleriyle girişmesiydi. Bu bağımlılık sizin hemen hemen, bire bir olma konumunuzla bir denkleşme idi. Sizin ihtiyaç duyduğunuz kadar, size de ihtiyaç duyulur olmanın bir garantisi idi. Tek yanlılıkla ve alabildiğine bağımlılık değildir.
Siyasi başarısızlıklarınız, eften püften başarlarınızın gösterilmesini daha da bir zorunlu kılıyordu’ Bunun da en basit ve en kolaycı övünme yolu bile, öncelikle Cumhuriyetinizin kazanımlarından verilen ödünlerden oluşacaktı. Halkla gerektiği gibi bir türlü buluşturulamayan, Cumhuriyetin kazanımlarının ilgasına yönelik tutumlarla övünme olacaktı. Bir cumhuriyet aktarım süreci olan aydınlanma süreci; dinsizleşmenin gerekçesi sayılarak, halkın da, büyük oranda bunları benimseyen tavırlı desteği alınaraktan, aydınlanma sürecinin önü kapatılacaktı!
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.