- 922 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Milhan'a Mektuplar Veysel Çolak
• Konuyu Gör
Konu: Veysel Çolak ve Milhan’a Mektuplar, Varlık Temmuz 2010
Tek gönderi gösteriliyor.
•
Mazhar
VEYSEL ÇOLAK ve MİLHAN’A MEKTUPLAR*
Şair, yazar, eleştirmen ve araştırmacı Veysel ÇOLAK 2008 Yılı Yunus Nadi ve M.Sunullah Arısoy Şiir Ödüllerini almış "Birkaç Kuş, Birkaç anı" adlı kitabından sonra, yine Hayal Yayınları’dan çıkan Milhan’a Mektuplar başlığıyla, çoğunluğu Broy olmak üzere Ülkede Gündem ve Ülkede Demokrasi gibi dergi ve gazetelerde Şubat 1987 ile Eylül 1994 yılları arasında yayımlamış olduğu "Mektuplar/Denemeler"ni kitaplaştırdı. Otuz beş yıllık sanat yaşamında, denemeler, inceleme, eleştiri, çocuk şiirleri, roman ve yıllıkları sayarsak otuzun üzerinde kitap yayımlamış oluyor. Edebiyatın içinde geçen, kendini sanata adamış bir ömür demek. Yaşamın getirdiği emek ve tecrübe demek...
Mektup/Deneme türleri açısından incelediğimizde Veysel Çolak’ın yazdıklarının edebî tür olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu tür içinde savladığı doğrularına, daha doğrusu arkasında durduğu ideolojisine bu açıdan bakmamızda yarar var kanısındayım.
Ali Sir Nevaî (XV y.y.), Kınalızade Ali(XVI y.y.), Ragıp Paşa (XVIII y.y.), Namık Kemal (XIX y.y.), Ahmet Hamdi Tanpınar (XX y.y.), Nazım Hikmet Ran’ın Kemal Tahir’e yazdığı mektuplarından tutun da, Özdemir Asaf’ın karısına yazdığı tutkulu aşk mektuplarını, Ataol Behramoğlu’nun "Şiirin Kanadında mektuplar"ını ve daha nicelerini burada anabiliriz. Fuzuli’in şikayetnamesini, (bu türün ilk örneği olduğu söylenmektedir), Leyla ile Mecnun, Hüsn ü Aşk gibi ünlü mesnevileri "manzum aşk ve sitem mektupları" nı da bunlara ilave edebiliriz. İçeriğine göre her mektup aynı zamanda birer denemedir ve içinde ideolojik düşünceler taşır.
Veysel Çolak "deneme/mektup" larında belli konu, olay ve düşüncelerinin yanı sıra, zaman ve olaylar karşısındaki duruşunun ne olması gerektiğini, içsel patlamalarını dışa vuruyor. Mektupları vasıtasıyla kendisini arındırıyor da diyebiliriz. Kendi üzerinden bir tartışma açarak, düşünce ve iç dünyasına saldığı köklerine davet ediyor bizleri...
Veysel Çolak mektuplarında genellikle "Yeni Bütüncü Şiir Manifestosu" Marksizm’in ufkuna bireyi nasıl yerleştiriyorsa, aynı düşünce yapısı içinde, kendisi ve özellikle kurguladığı sevgilisi üzerinden, özlenen insanın peşine düşüyor. Kapitalizm’in insana dayattığı ve benimsettiği parçalanmalar çağı olarak adlandırdığı günümüzde yalnızlık, sevgisizlik, bencillikten yalana iki yüzlülüğe kadar ürkütücü durumları irdelemeğe çalışıyor. Bunu yaparken de doğum tarihi olan 22 Ağustos 1954 den günümüze ekonomik, politik, sosyal, toplumsal ve benzeri olaylardan, yazılmış ilgili kitaplardan ne denli etkilendiğine, nasıl bir dünya görüşü kazandığına, kendisini ait hissettiği sosyal çevresine, kısaca yaşamını şekillendiren her şeye değiniyor. Kendisini, kendinden süzerek mektuplaştırıyor aslında...
Yirmi beş otuz yaşları arasında (genç sayılabilecek bir yaş) insandan yana olan düşüncelerini Marx başta olmak üzere, Platon’a, Nietsche’ye, Kafka’ya, Sartre’ye, Kant’a, Schopenhauer’e kadar birçok felsefi görüşlere dayandırmıştır. Gerçek hayatta bireysel olarak değiştirilemeyenleri, hiç değilse imgelemde değiştirmenin peşine düştüğünü, kitabın giriş yazısında dile getirmiştir. Özetle, yaşamın insanı bunaltan durumundan, okuyarak, araştırarak, yazarak kurtulmanın mümkün olabileceğini ima etmektedir. Değişik zaman ve ortamlarda yazdığı mektuplardan Veysel Çolak’ın içsel patlamalarını, özetle etkilendiği olayların kendi iç dünyasındaki yıkımlarını, olumlu veya olumsuz yönlerini görmekteyiz...
Burada, önemli bir konunun daha altını çizmek istiyorum. Anlam, doğruluk ve hedefler açısından yazılanlar (kendi yaşadıklarının toplamı s.6, satır 6). özneldir. Veysel Çolak’ın ürettiği soru ve yanıtlar, kendi birikim ve düşünce kapasitesiyle sınırlıdır. Dürtülmeyen düşüncelerin doğal sonucudur. Düşünce ve paylaşımlar, tartışmaya açılmadığı müddetçe yeni boyutlar kazanamaz, sağlıklı "Kesin" bir sonuca ulaşılamaz. Ancak bütün bu yazdıklarıma rağmen, kendini geliştiren, kendini daima zinde tutan, eksikliklerini tamamlamak için çaba gösteren bir kişiyle karşı karşıyayız. Kabını doldurmakla meşgul biri. Çoğu düşünür gibi vardığı sonuçlarla yetinmeyip, kendine sorular yönelten, deşen, sorudan soru, yanıtlardan yanıt üreten, hatta kendisine bile şüpheyle yaklaşan biri. Kolay değil, yıllarını kendisine ve konusuna odaklayan bir yazar, bir şair, bir denemeci olmak...
Veysel Çolak kendi sorularına verdiği yanıtlarla felsefi açıdan bizleri düşünce bazında bir nebze de olsa aydınlatıyor. Ayrıca yazılarında tipik Veysel Çolak’ı görmekteyiz. İnatçı, kavgacı, ben diyen, karşısındakine zaman zaman konuşma hakkı tanımayan biri. "Birlikte düşünelim" dese de genelde bu böyle
Bu da Veysel Çolak’ın öbür yüzü...
"Büyük yanlışlara açık s.7" olarak nitelendirdiği anne sevgisi veya bir kadının sevgisi derken de öznel bir kanıya düşüyor, bir yanılgıya..Sadece o değil hangi erkek karşı cinse ne kadar empati yapabilir ki veya tersi? Birbirlerine yabancı iki ayrı dünyadan, zaman ve/veya oluşlar karşındaki duruşlarıyla birer kapalı kutu olan, birbirlerini anlamaları bir nebze de olsa terapilerle mümkün olabilecek insanlardan bahsediyoruz... Bu, kestirilip atılacak bir konu değil… Zaten kendisi de bu konuyu kestirip atmıyor. Mektuplarında bunu görüyoruz. Karşılıklı konuşmalarla hatalar, "asgariye indirilebilir" diyor ister istemez... Bunun geçmişten geleceğe sürgit araştırılacak bilimsel bir çalışma, bir disiplin olduğunu da unutmuyor. Ancak ne var ki bu konuşmayı Milhan üzerinden yapıyor. Milhan da sonuçta kendisi!...
Aynı sayfada "ben kendime, sana ve yaşadıklarımıza hiç saygısızlık etmedim " derken de yine aynı yanılgıya düşüyor. "Ben böyle düşünüyorum öyleyse doğrudur" demeye getiriyor. Acaba!?...
25 Mayıs 1987-Yunt Dağları tarihli mektubunun (s.9 son satırı) Milhan’a "kavgamı tamamlayan, başlayan günüm benim" derken de yaşamla kavgalı olması yanı sıra, onu nasıl sevdiğini, yaşamının kaynağı olduğunu, gününü onunla başladığını haykırıyor.. Kendisini ne güzel özetliyor. Hem sevgilisiyle kavga ediyor ve hem de ona tapınıyor. Sevgili, "Yeni Bütüncü Şiir Manifestosu’nda olduğu gibi" Marksizm’in ufkuna yerleştirdiği insan, yani kendisi...
Bir başka mektubunda, "ağlayan bir dünyada yaşadığımızı" dillendiriyor. Kendi yalnızlığını "insan durmadan kendi içine bakıyor, umut nerede? s.10", diyerek açıklamaya çalışıyor Ve Edip Cansever’in bir şiirindeki " insan yalnızlığı başkalarının varlığına bağlı" dizesine göndermede bulunuyor. Kendi yalnızlığını da böylece, sevgilisine bağlıyor. Aşkı öylesine yoğun yaşıyor ki sevgilisi Milhan’a "gelmeden gitme, acı çekmemiz şart mı?" dedirtecek kadar yoğun, yoğun bir yalnızlığın, bir özlemin ağıtı olup çıkıyor yazdıkları... Gerçekleşmesinin zor olduğunu bilmesine rağmen, onu düşünmekten vazgeçmiyor, iliklerine kadar işlemiş olan sevgilisini...
Veysel Çolak 11 Kasım 1987-Yunt Dağları tarihli mektubunda "Kendi kendimi savaşarak edindim" diyecek kadar da kararlı ve edinimli biri olduğunu, yalnız kalsa dahi davasının arkasında durduğunu, duracağını açıklıyor...Bu tutumunu, Eylül 1994-Bahçelievler tarihli son mektubundan bugüne kadar aynı sıcaklığıyla koruyor... Bildiği doğrulardan sapmayan tipik bir Veysel Çolak duruşu...
15 Aralık 1987 Dünya tarihli mektubunda (s.14-15) Veysel Çolak "Kırılan yerlerden fışkıran her çizgi kendi içinde bir dil oluşturuyor" diyor. Bir duruşu anlatıyor Veysel Çolak, bir yaşam biçimini, bir isyanı... Nietsche’nin dediği gibi, bize dayatılmak istenen bir düzene karşı çıkıyor. En azından, bunu içsel dünyasında gerçekleştiriyor, şiir ve yazılarında...Fazla açık olmasa da yapıyor bunu...
1987-1994 yılları arasında, sevgilisi Milhan’a tam 35 adet mektup yazıyor Veysel Çolak. Milhan’ın kim olduğunu son mektubunda açıklıyor. Onun üzerinden paylaşıyor düşüncelerini. Yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını, sevinçlerini, çelişkilerini, doğrularını yanlışlarını, olmasını istediği şeyleri, bireysel ve toplumsal çarpıklıkları Milhan üzerinden bizlere ulaştırıyor. Milhan’ı tartışmaya açıyor. Satır aralarında özlemini, umudunu dile getiriyor. Zaman zaman karamsarlığa düşse de onu diri tutmaya çalışıyor...
Sonuç olarak diyebilirim ki; kurgulanan Milhan’ın düşünce ve kas gücü açısından belli elbiseler giydirilerek doğru servis edilmesi gerekirdi. Doğru toprağa yağdırılacak yağmurun rüzgâra ve hava durumuna koşullu olduğunu da akıldan çıkarmamalı insan... İşsizliğin olmadığı, hakça ve iyi bir yaşamın belli eşitlik ilkelerinde bölüşüldüğü bir dünya için çalışmalıyız düşüncesine ben de katılıyorum Veysel Çolak’ın...
Veysel Çolak’la ilgili daha çok şey söylenebilir ama, yazının uzunluğu, yayım koşulları gibi nedenler, bizleri sınırlandırıyor.
Eserleriyle düşüncelerimizi dürten, Veysel Çolak’a teşekkür eder, bundan sonraki çalışmalarında başarılar dilerim.
Mazhar Alphan
Kaynakça :
Milhan’a Mektuplar, Veysel ÇOLAK, Deneme/ Hayal , Ankara 2010
Şiirin Kanadında Mektuplar, Ataol Behramoğlu/ Metin Demirtaş, Top.Dön.Yay. İstanbul 2000
Şiir atölyesinde Veysel Çolak’ın anlatıları
Okuduklarım
(*) Milhan’a Mektuplar, Veysel ÇOLAK, Deneme/ Hayal, Ankara 2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.