MAHKUM BİZLER
Keşke hataları geri alabilsek , yaşamı daha güzel bir hale getirebilsek. Belki o zaman her şey daha güzel olmazdı ama yine de bir şansımızı denemiş olurduk.
Parmağımızı bir şıklatsak hatamızı düzeltsek 2 taşla bir kuş vurmuş olurduk. Hem etrafımızdakiler hem de kendimiz için… Ama ölümlü dünyada mahkum olmuş dört duvar arasına sıkışmış kalmışız. Bu mahkumiyet bitmez… O sonsuz… Bize doğduğumuzdan bu yana verilen mahkumiyetimiz. O bizim mahkum kaderimiz.
Gerçekte mahkumlar kaçabiliyorlar ama bizimki ölümle son bulacak ve hatalarımız hiçbir zaman geri sarılmayacak. Her ne olursa olsun biz istemesek bile acıyı da tatlıyı da rüzgarın toprağı savurduğu kumlar gibi vurulacak yüzümüze ve bundan kaçışımız olmayacak. Ama yine her zamanki gibi hatalar hiç ayrılmayacak peşimizden. Sonunda onlar da bizden bir parça olacaklar ve beklide hatasız işlerimiz de olmayacak ve mahkum kader acıyı her geçen saniyelerde salacak bu dört duvar arasında kalmış dünyaya ve hatalardan kaçamayan bizlere. O zaman sıkışacağız kabuklarımıza, dışarı çıkmak ne kelime başımızı bile çıkaramayacağız. İşte o an yıllar önce yaptığımız bütün hataların ne derece bizi etkilediğini anlayacağız. Ama çok geç olacak.
Bir çok şey geçecek aklımızdan susacağız daha önce hiç susmadığımız gibi ve kendimize bir anda düşman kesileceğiz. Gözlerimiz, sadece daha önceki talihsizlikle yaptığımız şeyleri görüp kendi yaşıyla boğulacak. Düşündüğümüz bu şeyler o kadar çok ki hatta şu anın bile mahkum kaderimiz olduğunu aklımızdan geçirmeden yapamayacağız ve her zaman bizi bir izleyenin olduğunu tekrar kavrayacağız koyulduğumuz küçük bir çukurda…