- 793 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ELİF ANNE
-Ağladım, ama beni kimse duymadı anne!-
Yıllar sonra bir gün, tekrardan buraya geleceğimi biliyordum. Buradan ayrıldığım günden beri bana verdikleri odada saatlerce oturup, bir daha buraya geri döneceğime dair gizlice planlar kurup, hep o buluşma gününe ait hayallere dalardım.
Burası benim ilk evimdi. Burası emeklemeye başladığım, yürüdüğüm, koştuğum, dizimi kanattığım, geceleri ağladığım, arkadaşlarımın ve kardeşlerimin olduğu, on yıllık bir süreç içerisinde bana çok şey katmış bir yerdi. Yaşamanın ne manaya geldiği hakkında çok iyi izlenimlerimi burada yaşarken yapmıştım. Korku halinde bir heyecan sarmıştı içimi, tekrardan on beş sene önce kaldığım yere gelmiştim. O içimde ki duyguları birisi bana anlat deseydi, anlatamazdım. Gerçekten dizlerimin dahi titrediğine şahit oldum. İnanılması güç bir durumdu. Cebimdeki sigara paketine uzandı elim. Paketin içerisinde iki dal sigara kalmıştı. Birini yakmaya çalışırken, güvenlik görevlinin bana doğru yaklaştığını farkettim.
-Beyefendi , birisine mi baktınız acaba? Burada beklemek yasak. Çocukların güvenliği açısından efendim.
-Evet. Aslında size bir isim sorabilir miyim?
-Hay hay, tabi efendim. Yardımcı olabilirsem ne ala!
-Elif Akkaya diye birine bakmıştım. Acaba hâla burada mı çalışıyor?
-Elif Akkaya mı?
-Evet.
-Elif Hanım bu yurdun en sevilen insandır. Evet, hâla burada çalışıyor. Çağırayım mı Elif
Hanımı isterseniz? Bu arada siz neyi oluyordunuz onun?
-Ben de burada kaldım yıllar önce. Annem sayılır bir nevi.
-Hımm, anladım efendim. Siz oturun isterseniz, ben ona haber vereyim.
-Lüzumu yok. Bana hangi blokta olduğunu söyleyin yeter.
-Şurada efendim, yalnız misafir kartını da vermem lazım size. Kimliğinizi bırakabilir misiniz buraya?
-Tamam, bekleyin de çıkartayım cüzdandan.
Burası benim evimdi. İnsan evine girerken kimliğini çıkartıp gösterir miydi hiç? Bu durum canımı sıkmıştı, ama olağan bir durumdu. Yalancı bir mutluluk o an beni çepeçevre sarmışken, bir zamanlar oynamak için çıktığımız bahçede ki değişikliklere göz gezdiriyordum. Salıncak, kaydırak, tahteravalli eskisi gibi demirden değildi. Sert dolgu plastik ile yeniden düzelmiş oyun bahçemizde, Elif annem ile beraber dikdiğimiz çam ağacını gözlerim aramaya başlamıştı. Köşede bir yerde, bundan tam on sekiz sene önce bir bahar vakti ufacık ellerim ile toprağa uzanmışken, gülücüklerinin bahar açtırdığı mevsimlerde Elif Annemin yardımı ile beraber çam ağacımızı dikmiştik.
Köşeye gelince, tarifi güç bir mutluluk ile beraber dolmuştum. Çam ağacı tam da düşündüğüm yerdeydi. Boyu benim boyumu geçmişti, çok güzel bir hale gelmişti. Bu ağaç ikimizin ağacıydı. Elif annemin ve benim. Bu yurttan evlatlık olarak verildiğim ailem ile gitmeden önce, Elif annem ile burada son kez birbirimize sarılmıştık.
Cebimde ki pakette kalan son sigarayıda yakıp, bahçedeki banka oturdum. Ruhum daralıyordu, gömleğimin düğmesini açıp rahatlamak istedim. Burası benim yuvamdı, burada büyümüş ve burada Elif annem ile bir ömre sığmayacak mutluluklar paylaşmıştım. O buraya geldiğinde ben beş yaşındaydım. Yirmi üç yaşında, daha yeni evlenmiş ve de çocuk sevgisi ile yüreği yanan bir kadındı. O zamanlar geceleri altıma kaçırdığım için diğer annelerimizi çok yormuştuk. Ama bir türlü bu alışkanlığımdan vazgeçip de, gece tuvalete gitmeyi alışkanlık haline getiremiyordum. Elif annemin yurda geldiği ilk günlerde aramızda başlayan büyük sevgi ile beraber, bana rahatça konuşabiliyordu. Beni bir gün bahçede yalnız dolaştığımda bulmuş ve tatlı tatlı bana konuşmaya başlamıştı:
-Canım benim. Ah garibim, yavrum. Sen koskocaman erkek oldun, hiç erkek adam yatarken altına kaçırır mı? Sen arkadaşların arasında örnek olmalısın. Yoksa sen örnek olmazsan, senden küçüklere kim örnek olacak, canım benim.
Sesi o kadar canlıydı ki, hayalimde bile yanımdaymışçasına onu hayal ediyordum. O anda içerideydi ve ben onunla karşılaşacağım an için çok heyecanlanıyordum. Elif annemi on beş sene sonra bir kandil günü görmüş olacaktım, seviniyordum. İki saat önce yağmış yağmurun toprakla buluştuğu yerden burnuma gelen kokununda etkisi ile beraber gözlerim nemlenmişti. Annemi görecektim, bu hayatta içten ve gülerek tek anne diyebildiğim insana sarılıp, kokusunu tekrar alacaktım. Yılların verdiği özlem ile ellerinden öpecektim, belki yıllar öncesinde ki gibi, oyun salonunda dizine başımı koyup, kardeşilerime şarkı söylediği anı tekrardan yaşayacaktım.
Güneşin vakti evvelinden önce yaktığı saatte, benim unuttuğum bir şeyi tekrardan görüp hatırlayacağımı bilmiyordum. Girdiğim bloğun koridorlarında gezerken duvarlara bakınıyordum. Duvarda bir resim dikkatimi çekmişti. Resimde üç tane el vardı. Üç el üzerinde güneşi taşıyorlardı. Arka tarafta da buzulların resmi vardı. Bu resmi nereden hatırlıyorum diye düşündüğüm an, birden on yedi sene öncesine gitmiştim. Üniversiteden bizim için yardım toplayıp gelen ablalardın biri yapmış bu tabloyu. Düşündükçe daha iyi hatırlamaya başlamıştım. Evet, oydu. Adını unutmuştum, ama yüzü, gözleri ve saçları hala aklımdaydı. Simsiyah gözleri ile beraber omzundan aşağı lüle lüle saçları dökülen o ablayı hatırlamıştım. Tabloyu Elif anneme vermişti. Eğer bu tabloyu duvarlarına asarlarsa çok sevineceğini söylemişti. Sesi hâla kulağımda çınlıyordu. Bize ne kadar da sevecen davranmıştı. Gözlerime dolan yaşlar ardınca, tabloya bakıyordum. Koridorun tuvaletlere dönen kenarından bir ses duydum. Başımı o yöne çevirmeye korkuyordum. Sesini duymak istiyordum ilk önce. Adımları sonlamıştı. Gelen bir kadındı. Sesi kulaklarımdan içeri girdikten sonra, yıllar öncesine gidiverdim birden bire.
-Kimi aramıştınız beyefendi, yardım olabilirim size isterseniz?
Evet oydu. Elif annemdi. Sesindeki titrekliği hâla aynıydı. İnanamadım ilkin. Dizlerim yükünü taşıyamayacka hale gelmişti. Yanıma kadar bir kaç adım daha attı ve resme dönerek, ipek sesiyle tekrar konuşmaya başladı.
-Baktığınız bu resim çok güzel değil mi?
‘Evet’ diye titrek bir ses ile cevap vermiştim. Bana anlatmak istediği bir şey varmışçasına, hafifçe öksürdü ve konuşmasına devam etti.
-Bu baktığınız tablo çok önemlidir benim için. Buradan her geçişimde, aklıma oğlumu getirir.
Oğlu diyordu Elif annem. Oysa biliyordum ki, öz kızı vardı onun. Oğlu kimdi, yoksa...
-Oğlum gibi sevmiştim onu. Ben burada göreve başladığımda o daha beş yaşındaydı. Ne annesi ne de babası vardı. Burada diğer çocuklardan farklıydı. İlk geldiğim anda anlamıştım. Ona gerçek annesiymişim gibi davrandım. Farkındaydım, o da beni çok seviyordu. Hatta bir keresinde izinli olduğum bir gün onu alıp, lunaparka, alışverişeve ve evime götürmüştüm. O kadar çok yanımda kalmasını istiyordum ki, ama eşimden çekiniyordum hep. Böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini iyi biliyordum. Bana bir sarılışı vardı ki, anlatamam size. Biliyorum efendim. Tanımadığım birisne bunları anlatmam çok saçma, ama bu tabloyu hediyen eden kızda, oğlumun hatrına vermişti bunu buraya. Oğlum on yaşında Gurbetçi bir aile tarafından evlat edilip, Hollanda’ya gitmişti. Bir daha da haber alamadım ondan. Ama hiç aklımdan çıkmıyor. Çok özlüyorum onu. Özür dilerim efendim, sizin kafanızı şişirdim. Kime bakmıştınız siz, sordum ama cevap alamamıştım.
Dönemiyordum yüzüne. Biliyordum, yine hafif bir makyaj vardı yüzünde. Gözlerinede kalem çekmiş olmalıydı her zaman ki gibi. Dayanamıyordum, ellerim titremeye başlamıştı. Gözlerim çoktan kapaklarını açmıştı bile.
-Beyefendi ağlıyorsunuz. Beyefendi?
Yüzüne bakınca anlamalıydı, beni tanımalıydı. Gözlerimden, kahveengi gözlerimden tanımalıydı beni. O benim annemdi. Belki o doğurmamıştı, ama o bana annem olmuştu. Beş sene kederime kardeş olmuştui arkadaş olmuştu; en çok da bana anne olmuştu.
Gözlerim, kuruyup paramparça olmuş yüreğimi ıslatırken, daha fazla dayanamazdım.Yüzümü ona döndüğümde, 40’lı yaşlarında Elif annemin mütebessim ve şaşkın çehresi ile karşılaştım. Bana çocukken baktığı gibi bakıyordu, yine bana anne şefkatinde, yine benim saçlarımı okşayan can dokunuşlarını hissettiren açık kahverengi tonunda.
-Anne, benim; oğlun!
Gözyaşlarımız bu sefer vuslatımız için akıyordu. Beyazlamış saçlarında, yüzündeki sevecenliği bir başka görünüyordu gözlerime. Bana sarıldığı an da ve ‘oğlum’ diyerek kollarını boynuma sarışındaki anı, bu dünyada hiçbir şeye değişmezdim. Annem kokusu ile yanımdaydı. Dupduru, lavanta kokusu içime çekiyordum. Yaşlanan vakte inat, ikimizde bu sevgiye susamıştık. Gözlerimden yaşları silerken, ellerinden tutup öpmeye başladım. Artık anneme, gerçek anneme kavuşmuştum.
***
Yazıda pek çok yazım ve noktalama yanlışı olduğunu biliyorum. Ama geri dönüp de düzeltemediğim için özrümü kabul edin.
ELİF ANNE Yazısına Yorum Yap
"ELİF ANNE" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
4 Haziran 2011 Cumartesi 09:35:32
ya sabah sabah ağlattın beni aferin!
sen var ya başka bir yüreksin ve yürek sesin bambaşka..
çok şeyler yazmak istiyorum ama...neyse..
güzel yüreğine sevgiler diyorum ve susuyorum..
eyvallah..
HakkınSesi
@hakkinsesi
Hakkını helal et lütfen...
Bu ilk ağlama olmadı:)
Ayrıca benim de gözlerim doldu bu öyküyü düşünme aşamasında...Yolda yürürken kadınlar garip garip bakıyordu :))
Çok teşekkürler okuduğun için..Hürmetle..
Bu ilk ağlama olmadı:)
Ayrıca benim de gözlerim doldu bu öyküyü düşünme aşamasında...Yolda yürürken kadınlar garip garip bakıyordu :))
Çok teşekkürler okuduğun için..Hürmetle..
HakkınSesi
@hakkinsesi
Yok ya ne özlemesi ablacım:))
Çok teşekkürler okuduğun için...Hürmetle...:)
Çok teşekkürler okuduğun için...Hürmetle...:)
HakkınSesi
@hakkinsesi
Günün yazısı vardı ya ablacım sizin, çok yardımcı oldu gerçekten bu yazı için..
Teşekkür ettim...Hürmetle..
Teşekkür ettim...Hürmetle..
HakkınSesi
@hakkinsesi
Güzel efendim....
Rabbim Ahirette ağlatmasın inşallah...
Teşekkürler daim..Hürmetle..
Rabbim Ahirette ağlatmasın inşallah...
Teşekkürler daim..Hürmetle..