- 455 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Silindir Geçti Üzerimizden 4
Çoğu okur yazar bile değildi
hiç biri ev hanımı olamadı
yoksulluktan
susuzluktan
başını kaldırıp
hayattan
tat alamadı.
Bir gün
bir saat
bir an bile
İstanbullu olamadı.
Her sabah gün doğmadan
gecekondulardan
erkekler akın akın inşaatlara
kadınlar
zengin evlerine
küçük atölyelere
akardı,
küçük kardeşlerine bakan
kendileri de henüz küçük olan kızlar
akşam olunca
eve dönecek olan
anne ve babalarının yollarına bakardı.
Balcı’nın oğlu Seyit de her sabah
bu evlerden birinde uyanır
yollara düşüp
yarım saat yürüyüp
okuluna varırdı.
Eniştesi almıştı bu evi
şimdilik iki odası ve bir banyosu vardı
tuvalet dışarıda
ve mutfağı çok dardı.
Ama eniştesinin parası olunca
iki oda daha yapardı.
Balcı’nın oğlu Seyit
okuyor
okuyor
okuyordu
okudukça
her şeyi daha iyi anlıyordu
okudukça
yaşananları kavrıyordu
gecekonduları
içinde yaşayan yoksul kadınları
inşaatlarda amele olarak çalışanları
İstanbul’u
gazinoları
mağazaları
patronları
görüp
bilip
tanıyordu
Bu gerçekleri kavrayıp bildiği için de
her gün yarım saat yürüdüğü yola aldırmıyordu.
İlk günler
çamurlu ayakkabılarıyla sınıfa girince utanmıştı
sonra sınıfındaki bir kıza ilgi duyunca
bunun da önlemini almıştı
her sabah evden çıkarken
ayaklarına bir naylon geçirir
okula yaklaşınca çıkarıp atar
sınıfa temiz ayakkabılarla girerdi
bütün bunlar
sadece ve sadece
o güzel gözlü kız yüzündendi.
Balcı’nın oğlu Seyit’in dünyasını değiştirecek kitapları
kendisine
ilk defa
o güzel gözlü kız verdi.
“bu kitabı okumanı istiyorum” demişti
ve gülümsemişti.
Üç günde okuyup bitirdiği
nerdeyse satır satır ezberlediği
o kitabı alırken
eli eline değmişti.
“Yaralısın” kitabın adıydı.
yazarı Erdal Öz’dü
ve güzel gözlü kız
balcı’nın oğlu Seyit’in içinde
artık sönmeyecek olan bir köz’dü.
Üç gün sonra
kutsal bir emanet gibi koruduğu kitabı
güzel gözlü kıza verdi
ve adını
ve nerede oturduğunu
ve nereli olduğunu öğrendi.
Esma
yani güzel gözlü kız
Göztepe’de oturan Malatya’lı bir ailenin kızıydı.
babası bankacı
annesi öğretmendi.
Birkaç gün sonra Esma
balcı’nın oğlu Seyit’e
yeni bir kitap verdi
ve bu kitap
Seyit’in
bundan sonraki hayatında
insana
doğaya
topluma
ve dünyaya
bakışını belirledi.
şimdi Esmayı daha çok sevmişti
onu kendisine yakın hissetmişti
aynı paralelde yürüyor
aynı şeyleri düşünüyorlardı.
Okulunun olduğu semtte
bir halkevi vardı
Esma, hemen her gün oraya uğrardı
bir seminer toplantısına
Seyit’i de çağırdı
Seyit, bu davete çok sevindi
ve soluğu halkevinde aldı
en son aldığı kitabı geri verdi teşekkür ederek
hem de gözlerine bakıp gülümseyerek.
“okuyup anladın mı?” dedi Esma
evet, dedi Seyit ürkerek
oysa böyle derken
bir çok şeyi anlamamıştı
“Sosyalizmin Alfabesi”ni okurken.
o gün,
Halkevi denen o yerde
kendi akranı bir sürü gençle birlikte
ağabeyilerin verdiği semineri dinledi
ama
seminerin konusu olan
“Sosyalist Mücadelede İşçi Sınıfının Yeri ve Önemi”ni
kavrayıp öğrenemedi.
Aklı Esma’da
gözleri gözlerindeydi.
Balcı’nın oğlu Seyit
artık hiç durmadan
bıkmadan
usanmadan
okuyor
okuyor
okuyordu
seminerde
konferansta
eğitimde
eylemde
yerini alıp
saflara katılıp
halkı için
güzel günler için
barış ve sosyalizim için
mücadele veriyordu.
Sınıf bilincini kavramıştı
ve bu nedenle
kendince
gözlerinden etkilendiği Esma
artık onun
yanlış yapamayacağı
kem gözle bakamayacağı
aşık olamayacağı
bir yoldaşı olmuştu.
Her türlü eyleme katılıp
en ön saflarda yer aldıkça
ve bilgili, bilinçli insanları tanıyıp
çok kitaplar okudukça
daha da çok şeyler yapmak istiyor
kabına sığamıyordu.
ve Balcı’nın oğlu Seyit
henüz on yedisinde
kendisini
“Devrimci” olarak adlandırıyordu.
Artık bu sıradan bir deyim gibi olmuştu
savaşa karşı olan
Faşizme karşı olan
ezilenden
işçiden
köylüden yana olan herkese
neyi, ne kadar değiştirebilmiş
diye sorulmadan
“Devrimci” denir olmuştu.
DEVAM EDECEK...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.