- 1020 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ROSENBERGLER(2)
HAPİSHANEDEN ÇOCUKLARINA VE BİRBİRLERİNE MEKTUPLAR
Ethel ve Julius tutuklandıklarında çocukları üç ve yedi yaşlarındadır. Çocuklar resmi makamlar tarafından tüyler ürpertici bir bakım evine yerleştirilirler. Julius’un ailesi çocukları oradan alır ve çocuklar sırayla ailenin çeşitli üyelerinin yanına konur. Uzunca bir müddet Julius’un yaşlı annesinin yanında yaşarlar. Daha sonra dostları Bach’lar çocukları yanlarına alırlar. Ölüm Evinden Mektuplar,aynı zamanda Ethel ve Julius’un çocukları hakında duyduğu korku,saygı ve sorumluluğun belgesidir.
’Bu mektubun içinde,çocukların çok güzel iki fotoğrafı elime geçti. Biz yanlarında olmasak da büyüdüklerini bilmeme rağmen,şaşılacak derecede olgun yüzlerini görmek bana acı veriyor ve aklımdan hiçbir zaman tam olarak çıkaramayacağım,belki hiçbir zaman yeniden onların yanında olamayacağımız düşüncesi,bu korkunç düşünce beni hiç rahat bırakmıyor. Bunu düşününce yüreğim duracak gibi oluyor.’
Ethel bu mektubu yazdığında çocuklarını tam bir yıldır görmemişti. Annelerini ziyaret etmelerine ancak Ağustos 1952’de izin verilecekti.
Oğullarına durumu ’katlanılır’ ve anlaşılır kılma çabası insanı derinden sarsıyor. Anne-babalarının ölüme mahkum olduğunu ve belki de idam edileceklerini bilen bu çocukların kafalarında neler olup bitiyor! Birinci ziyaretten önce Ethel Julius’a şöyle yazıyor.
’Sevgili Julie’m,bu gün çok heyecanlıydım,önümüzdeki hafta çocuklarımızın ziyareti sırasında karşılaşacağımız sorunlara değinemedim. En önemlisi:her soruyu nihai bir kesinlikle yanıtlamamamızın mümkün olmadığı ve bu ziyaretin arkasının getirlmesi gereken bir şeyin başlangıcı olduğu noktasında birleşmemiz gerekiyor. Onlara itidalimizi kaybetmediğimiz izlenimini verebilirsek,bunun doğru ön koşullarını yaratabiliriz. Şimdi yapabileceğimiz sohbet için bir nevi örnek olarak ne düşündüklerini bir dinle. Bunu bir monolog şeklinde yazıyorum: Ölüm cezasını bilmek ve bu konuda bazen kaygılanmamak kolay değil elbette. Fakat her şey,insanın buna nasıl baktığına bağlı. Bir otonun bizi ezip öldürebileceğini biliyoruz,fakat bu sürekli olarak araba kazası korkusuyla yaşamamız anlamına gelemez. Görüyorsunuz,sizden ayrı bir çatı altında yaşamak dışında,her zaman olduğumuz insanlarız. Sizden ayrılmış olmamıza çok üzgünüz,fakat suçlu olmadığımızı ve insanların, kendi canlarını kurtarmak için bizim hakkımızda yalan söylemiş olan insanların bize haksızlık yaptığını da biliyoruz. Bu insanlar hakkında istediğinizi düşünebilirsiniz,fakat buna üzülmeyin. ’Elbette onlarla tam bu kelimelerle konuşamayız,fakat ben sadece,olgunlaşmamış da olsa bu konudaki düşüncelerimi seninle paylaşmak istedim. Seni seviyorum!’
Baba Julius 3 Ocak 1953’te avukatları Manny’e yazıyor: ’Bu gün sevgili çocuklarımız geldi.Büyük oğluma onunla satranç oynayacağıma söz verdim. Umarım bir gün oynarız. Sonra gitme zamanı geldiğinde ona paltosunu giydirirken aniden bana sarıldı ve başı önünde kesik kesik mırıldandı. ’Artık eve gelmelisin.Her gün içime birşeyler oluyor,yatarken bile. ’Onu aceleyle öptüm,çünkü’ Her şey yoluna girecek’demekten başka birşey söyleyecek durumda değildim.
Hücremin yanlızlığında yeniden tek başıma kalıp,kapı çat diye kapanınca kendimden geçtim ve oğlanların çektiği ızdıraba bir çocuk gibi ağladım. Sırtımı parmaklıklara dayayıp etrafımı her yandan çeviren beton duvarlara baktım ve içimi yiyen ızdırabı sel gibi akan gözyaşlarımla akıttım.’
Küçük oğlan Robert New York Times’ın yaptığı bir röportajda anne-babasının idam edildikleri gün yazdığı son mektubu ezbere okuyor:
Tatlı sevgili çocuklarım,
Bu sabah yeniden tekrar birlikte olabilecekmişiz gibi göründü. Fakat bu artık olamayacağına göre,tüm öğrendiklerimi size aktarmak en büyük arzum ne yazık ki size sadece birkaç kelime yazabileceğim. Geri kalanını size hayatınız öğretmeli,aynen bana benim hayatımın öğrettiği gibi.
Başlangıçta arkamızdan üzülüşünüz sizin için çok acılı olacak,fakat üzülen sadece siz olmayacaksınız. Bizi teselli eden bu ve bu son tahlilde sizi de teselli etmelidir. Sonunda siz de yaşamın yaşamaya değer olduğu inancına varmak zorundasınız. Şimdi önüne geçilmez biçimde yaklaşan ölüm karşısında bile cellatları yeneceğimden kesinlikle emin oluşumuz size bir teselli olsun.
Aynı şekilde yaşamımız size,iyinin,kötünün ortasında gelişip sepilemeyeceğini,
özgürlüğün ve yaşamı gerçekten güzel ve yaşamaya değer kılan her şeyin bazen çok pahalıya ödenmek zorunda olduğunu öğretmelidir. O zaman,sakin olduğumuzu ve uygarlığın henüz yaşamın artık yaşam uğruna kurban edilmek zorunda kalmayacağı noktaya henüz ulaşmamış olduğunu yürekten kavramış olduğumuzu bilmeniz size bir teselli olacaktır. Ve bizim yerimize başkalarının mücadeleyi sürdüreceklerinden emin olduğumuz için biz teselli buluyoruz.
Yaşamımızı sizinle birlikte sonuna kadar yaşayabilme büyük sevinci ve mutluğunun bize nasip olmasını dilerdik. Babanız size şunu söylemek istiyor: Tüm kalbi ve tüm sevgisi sevgili oğularına aittir.suçsuz olduğumuzu, vicdanımıza aykırı hareket edemeyeceğimizi hiçbir zaman unutmayın.Sizi bağrımıza basıyor ve hararetle öpüyoruz.’
Sevgiyle Baba Julius Ve Anne Ethel
Ethel ve Julius iki yıl aynı cezaevinde,bir koridorla ayrılmış kaldılar,birbirlerine haftada sadece bir kez iki saatliğine görebildiler. İki ayrı demir kafes içinde,birbirleriyle konuşabilirlerdi,fakat birbirlerine dokunmaları yasaktı. Sadece idamlarından kısa bir süre önce birbirlerini bir kez daha kucaklayabildiler.
Birbirlerine duydukları derin ilgi,sevgi ve saygı,cezaevi hücresinin yanlızlığı ve mahkeme kararlarının bir öyle,bir böyle şekillenmesi ve her an idam edilme perspektifi ile onların tutunacak dalı oldu. Mektuplar yer yer onların ümitsizlik,korku,çaresizlik anılarını da belgeliyor. Fakat tam da aralarında gelişkin bir hak eşitliğine dayalı olan karışılıklı ilişkileri onları tekrar tekrar ayakları üstüne dikiyor. Kah Ethel derin ümitsizliğe düşüyor,Julius onu teselli ediyor,kah Julius ümitsizliğe düşüyor Ethel onu yüreklendiriyor.
Julius karısı Ethel’e şu satırlarla sesleniyor:
’ Sevgilim.
Seni gördüğümden beri,sana çok uzun bir zaman geçmiş gibi geliyor ve her şey çok garip ve uzak,ama bir kez daha sevgilim bil ki seni tüm varlığımın her zerresiyle seviyorum. Korkunç durumumuzdan tabi ki mutlu değilim,fakat göstermiş olduğumuz ilkeli tutumdan ve masumiyetimizi kanıtlamak için yürütüğümüz sıkı mücadeleden dolayı seviniyorum. Sana duyduğum duygu derin ve fevkalade güzel ve senden ayrı olmak benim için en büyük özveri.’
Ethel Rosenberg, bu yiğit kadın kocasının mektubuna şöyle cevap veriyor:
Her şeyden çok sevdiğim sevgilim,
Bugün bu binanın dayanılmaz yanlızlığı ta iliğime kadar işlemiş gibi geliyor. Puslu ve yağmurlu hava da üstüne tuz biber ekiyor,zaten sonsuz gibi gelen saatleri daha da sonsuzlaştırıyor. Fakat cesaretimi yitirmiş ve güvenim sarsılmış gibi görünmemesi için,beni ve benimkileri yok etmek isteyenler bilsin ki,başım dik ve maneviyatım kırılmadan sonuna kadar dayanacağım.
Seni İspanyol özgürlük savaşçılarının cumhuriyeti savunurkenki şiarı ile selamlıyorum:
No pasaran.(FAŞİZME GEÇİT YOK)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.